Kırgınlıklarımız

Hakkı Kanyılmaz
Türkçe Yayın
Published in
2 min readNov 5, 2019

İçinde bulunduğumuz zamanların tarifini yapmak bir hayli güç. Gönlümüz hangi duyguyla harmanlanıyor, kestirmek zor doğrusu. Bazı zaman oluyor hasret çekiyoruz, bazı zaman oluyor kızgınlık duyuyoruz, bazı zaman da oluyor ki; kendimizden kaçıp, uzaklaşmak istiyoruz. Kendinden kaçıp, uzaklaşma isteği ütopik bir durum gibi görülebilir. Ne olursa olsun insanoğlu istemekten ibaret en nihayetinde. Bu durum tahammülsüzlüğe sevk ediyor. Her şeyden öte en çok kendimize tahammülümüz yok. İçimize dert oluyor ve yaşamın hakkını verdirmiyor. Gülüşlerimiz saman alevi kadar bile sürmüyor. Göz pınarlarımız kurumaya yüz tutmuş. Muhabbeti unutmuşuz. Vefadan eser yok dünyamızda. Günden güne yitirerek, ömrümüzü tüketiyoruz. Hayatımızın herhangi bir noktasında pişmanlık duymamak için düşünerek adım atmayı ihmal etmemeliyiz. Çalakalem bir hayat yaşamak için burada değiliz. Tüm bunları unuttuğumuz için bu duygu ve düşüncelere kapılmamız kaçınılmaz oluyor.

Sevdiklerimize ve bizi sevenlere kıymet vermiyoruz artık. Değer ölçeği her geçen gün düşüyor ve muhtemeldir ki bir vakit geldiğinde görmek mümkün olmayacak. Kazandıklarımızdan ziyade kaybettiklerimiz çoğalıyor. Sevdiğimizi söyleyip ardından hiç sevmiyormuş gibi çekip gidişlerimiz var. Ya bizler değerimizi kaybettik ya da sevgi anlamını yitirdi. Anlamak zor değil aslında. Sözümüze sadık kalamıyoruz biz. Beklentilerimiz çok yüksek. Karşılıklı iki insanın birbirine kıymet verip vermediği meçhul bir durum olmuş durumda. Arzu ettiğimiz dünya, yaşadığımız şu günler değildi; hepimiz biraz böyle düşünüyoruz. Kaderimizde olanı yaşayacağız, kaçacak veya isyan edecek değiliz. Maruz kaldığımız her acı hadise bizi örseleyecek. Korkacağız çünkü. Yeniden mi seveceğiz? Yeniden mi başlayacağız? Gönlümüzü tarumar eden tüm kederleri başımızdan savıp, “yeniden” diyebilecek bir gücü bulabilecek miyiz? Yani pek çoğumuz alışamıyoruz bu dünyaya. Sineye çekip, kabullenemiyoruz.

Geldiğimiz ve gitmekle olduğumuz, şu gök kubbe altında bir sonraki seferde birbirimizi göremeyeceğiz belki. Yitirmekte olduğumuz hasletleri geri kazanmaya yönelik çaba göstermiş olsak zararımıza mı olacak? Ekseriyetle bunu başarmak güç olacak. Hızını bilemediğimiz bir şekilde ilerleyip giden şu dünya hayatından götüreceğimiz tüm bu kötü hasletler mi olacak? Kırdığımız kalpler, yaktığımız canlar, yıktığımız haneler mi olacak? Olmamalı. Güzelleştirmek için var gücümüzle mücadele etmeliyiz. Maddi ve manevi tertemiz geliriz şu aleme, asıl mesele giderken de öyle gidebilmektir. Elbette bu mümkündür. Osman Nevres bu hususta şöyle demiş:

Nevres selîm ü pâk gelip gitmedir hüner
Yoksa cihâna günde bin âdem gelir gider

(Gelip gitmek bir şey mi? Onu herkes yapıyor zaten.
Hüner geldiğin gibi temiz gidebilmektir.)

Günü geldiğinde göçüp gideceğimizi ve o günü bilmediğimizi daima hatırlayarak, bunu ölçüt alarak eylemlerimizi yerine getirmeliyiz. Hoyratça bir yaşamı tercih ettiğimizde elimizde sadece pişmanlık kalacaktır; son pişmanlık… Sadece dünya hayatımızı değil, ahiret yurdumuzu da viraneye çevirecektir. Bu sebeple gönle girebilmeyi, tebessüme vesile olabilmeyi şiar edinmeliyiz. Umalım ki, kazananlardan oluruz.

--

--