Kızılderili Kıtası’nın Gözyaşları… 12 Ekim 1492

Ayşegül Gedik
Türkçe Yayın
Published in
6 min readDec 22, 2020

“Aslanlar kendi tarihlerini yazana kadar kitaplar avcıyı övecektir.”

Kızılderili Reisi Geronimo

Kızılderili soykırımı, Amerikanın kanlı tarihi

Güçlü gelenin tarih yazmasına şahit olduğumuz bir örnek daha! Kadim medeniyetten gelen her insan, gözyaşı üzerine kurulan bir yapının bir gün zarar göreceğini bilir.

Şu anki Amerika’nın, Kolomb bayramı olarak kutladığı gün, Kızılderililere yani gerçek Amerikalılara yapılan zorbalığın başladığı gündür! 12 Ekim 1492 Neyse ki her eyalette kutlanmıyor.

Önce şunu bir hatırlayalım; gerçekleri yazmak veya konuşmak, bir bölgeye karşı olmak veya birilerine taraf olmak demek değildir. Evet…ne öğretildi? Tarih kaynaklarında ne yazıyor? 1492’de K. Kolomb Amerika’yı keşfetti. Öyle mi? Tabi orayı Hindistan sandı o ayrı.

Keşfetti diyemeyiz, çünkü orada kadim bir medeniyet olan Aztekler, Mayalar, Eskimolar ve Kızılderililer yaşıyordu.

Kaldı ki, Kolomb oraya ilk giden Avrupalı bile değildi. Çünkü 1492’den yüzyıllar önce İrlandalılar ve Vikingler “Amerika” kıt’âsına ayak basmış, kıt’âyı ilk keşfeden Avrupalı topluluklar olmuşlardır. Oradaki nimetlerden, topraktan faydalanmak için Avrupalı göçmenler her türlü baskıyı yerli halka uyguladı. Kulağa hoş gelmese de gerçek bu.

Tarih, dünya var olduğundan beri kanlı sahnelere tanık oldu elbet, Savaşlar vs. ama bir insan topluluğundan eser bırakmamacasına yok etmeye çalışma neyle izah edilebilir? Madem ayak bastın yeni bir yer keşfettiğini zannediyorsun, oradaki halkı yönetebilirsin hakkını hukukunu vererek, ama zenginleşmek uğruna zulüm, katliam bunların açıklanacak bir tarafı yok. İki taraf tüm güçleriyle bir meydanda karşı karşıya gelmesi ile savunmasız insanları o bölgede hiç var olmamış gibi göstermeye çalışmak, haklarını yemek çok ayrı birşey.

Kadim medeniyet Kızılderililer

Kızılderililer (Amerikan yerlileri) Amerika kıtasına nasıl geldi?

Bununla ilgili birkaç teori var… Bulunan kalıntılar söylemleri değiştiriyor…

En çok destek gören görüş, Kızılderililerin, Bering Boğazını kullanarak Sibirya’dan Alaska, Kanada ve Meksika üzerinden ana kıtaya ulaştıklarıdır. Biraz daha açarsak…

Birçok tarihçi, bilim insanı, etnolog ve antropolog, bugün “Amerika” olarak adlandırılan kıt’ânın 1492’den yüzyıllar hatta binyıllar önce Asyalı topluluklar tarafından keşfedildiğini, bunların Sibirya’dan Bering Boğazı üzerinden Alaska’ya, oradan da bugünkü Kanada ve İç Amerika’ya doğru gittiklerini, bunun bugün itibariyle tamamen kanıtlanmış bir gerçek olduğunu ifade etmektedirler.

En fazla ciddiyet atfedilen güncel bilimsel teoriye göre, Kızılderililer Sibiryalılar’ın torunlarıdırlar. Bundan 11 bin yıl kadar önce (M. Ö. 9000’li yıllarda) insanlar Sibirya üzerinden donmuş Bering Boğazı’nı geçerek Kuzey Amerika’ya vardılar ve bu kıt’âya yerleştiler.

Bering Boğazı’nın hem doğu yakasındaki Alaska’da (Amerika), hem de batı yakasındaki Sibirya’da (Asya) yaşayan halkların benzer kültürlere, benzer insanî davranışlara hatta benzer fiziksel özelliklere sahip olması da bunu çıplak bir biçimde göstermektedir.

Kızılderililer 100’den fazla dil konuşuyor…

Kızılderililer deyince akla tek bir millet ve ırk geliyor, ama sırf Kuzey Amerika’da devlet tarafından tanınan 567 farklı kızılderili milleti ve bunların konuştuğu 100'den fazla dil mevcut. Zaten ‘beyaz insan’ Amerika’yı işgal ettiğinde kolayca ele geçirebilmesinin en büyük sebeplerinden biri kızılderililerin sürekli birbirleriyle savaş halinde olması. Kabileler kendi aralarında sürekli savaştığı için avrupalı işgalcilere karşı birleşmeleri ve topraklarını savunmaları mümkün olmamış. Birlik olmanın önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.

Avrupalılar, Kuzey Amerika’ya 1500’lü yıllarda akın akın gittiler, ama ilk büyük beyaz-yerli savaşları 1800’lerden sonra yaşandı, yani ilk 300 yıllık dönemde kabileler daha çok kendi aralarında savaştı ve Avrupalılar giderek topraklarını arttırırken nadiren tepki verdiler. 1700’lerin sonlarına doğru bağımsızlığını elde eden ABD 1800’lerde yayılmacı bir politika izlemeye başladı. Bu yüzden 1800’lerden itibaren ABD ile Kızılderililer arasında çatışmalar yaşandı. 1800’lerin başında kuzey Amerika’da toplam 600 bin kızılderili kaldı ve sayıları giderek azaldı. Toplamda 70 milyon kızılderili ve 65 milyon bizon katledildi.

ABD defalarca kızılderililerle antlaşma yaptı ama her seferinde antlaşmalara uymadı.

Bunun sonucu olarak yerliler biraz daha batıya itildi. Her savaştan sonra yerlilerin sayısı azaldı, geri kalanlar göçe zorlandı ve verimli topraklara beyazlar yerleşirken, kurak ve çorak topraklar yerlilere verildi. 1924 yılına kadar Kızılderililere vatandaşlık verilmedi, oy kullanamadılar.

İyi insanlar da var… Bartolome de la Casas kimdir?

Bartolomé de las Casas, tarihçi, papaz ve uluslararası hukuk, insan hakları normlarının ilk savunucularından olan bir yazar. Köleliğe karşı çıkan bir Avrupalı.

Kristof Kolomb’un ikinci yolculuğuna katılmıştır. 1512 yılında Yeni Dünya Amerika’sına atanan ilk papaz oldu ve 1515 de dönerek yerlilere yapılan kötü muameleyi ve işkenceleri İspanya Kralı V.Carlos ve Papaya bildirdi.

1516 yılında yerlilere yapılan muameleyi soruşturacak bir komisyonun üyesi olarak Amerika’ya döndü. 1520 de İspanya Kralı huzurunda yerlilere yapılan şiddet dolu işkenceleri ve izlenen politikayı eleştirdi. Casas’ın etkisi ile V.Carlos köleciliği yasaklayan bir yasa çıkarttı ve özgür yerli kentler oluşturulması önerisini destekledi. Papa ve Kralın 1537'de yerlilerin köle olarak çalıştırılmasını ve mallarına el konmasını yasaklayan kararlar almasında önemli rolü olan Casas ömrünün sonuna kadar yerli haklarının savunuculuğunu yaptı.

İnternet üzerinden kitaplarına ulaşabilirsiniz. Kitaplarında kızılderililere yapılan vahşetin detaylarını okumayı içiniz kaldırırsa!

Günümüzde kızılderili kabilelerinin en büyük gelir kaynaklarından birisi maalesef kumarhane ve otel gelirleri…

Bu da 1980’lere dayanıyor. Normalde ABD’de birkaç eyalet hariç hemen hemen tüm eyaletlerde kumarhane açmak ve işletmek yasak veya çok nadiren verilen özel izinlere tabi. Bununla birlikte Kızılderililer’e ait topraklar kendi kanunlarına tabi olduğu için, buralarda kumarhane açılabiliyor. 1980’lere kadar bu kural boşluğundan (loophole) faydalanmak kimsenin aklına gelmemiş, daha sonra bir kabile bunu akıl ederek bir kumarhane açıyor ve olay anayasa mahkemesine kadar gidiyor. Anayasa mahkemesi Kızılderililer’in lehine karar verince bir anda ülkenin dört bir yanında yüzden fazla kumarhane açılıyor ve 2010 itibariyle bu kumarhanelerin toplam cirosu 30 milyar doları geçiyor.

Günümüzde Kızılderililer’in nüfusu 3 ile 5 milyon arasında değişiyor.

ABD, Kızılderililer’e yaptıklarından dolayı tazminat ödeyecek mi?

ABD, Kızılderililer’e karşı yaptıklarından dolayı hiçbir zaman tam özür dilemedi ve ülkenin tarihçileri yaşananları bir soykırım olarak kabul etmedi, neden?!

En son Obama başkanlık yaparken ABD’nin özür dilemesi gündeme gelmişti ve 2010 yılında yazılı bir özür gerçekleşti, ama bu mertçe bir özür dileme olmadı. Obama televizyona çıkıp milyonların önünde özür dileyebilirdi, ama bunun yerine meclisten geçen bir 63 sayfalık bir bütçe tasarısının (h.r. 3326) 45. sayfasında satır arasında 2 satırlık bir özür cümlesiyle iş sessiz sedasız bir şekilde geçiştirildi. İşin daha da ilginci aynı gün geçirilen başka bir kanun sayesinde bu özürden dolayı Kızılderililer’in ABD devletini mahkemeye vermesinin önüne geçildi. Yani kısaca “size karşı yaptıklarımızdan dolayı özür diliyoruz, ama hakettiğiniz tazminatı istemeye çalışmayın” denmiş oldu.

Elinde meşale tutan bir anıt neyi simgeliyor? Özgürlüğü mü?

Kadim bir medeniyeti yok etme çabasının üzerine dikilen gökdelenler, gösterişli bir heykel ve tabi ki Hollywood’un parlak filmleri ile oluşturulan imaj, dünyanın kalan kısmı için oldukça cazip gözüktü. Kanlı tarihin üzerini örtmek ve yapılanları meşru göstermek için bu gerekiyordu! Medya gücünü kullanarak filmlerle, belgesellerle algıyı istedikleri gibi yönettiler uzun zaman.

Bir nesil western filmleriyle büyüdü. Her haftasonu Amerika’daki Avrupalı kovboyların Kızılderili kabileleriyle olan filmlerini izledik. Filmlerde gerçeğin tersine, kızılderililer yabani, kovboylar düzeni sağlayan olarak gösterildi! Sonra ardından parlak Hollywood filmleri geldi. Amerika’da yaşayan insanlara bir lafım yok, sonuçta Hollywood u tebrik etmek lazım, çizdikleri Amerikan rüyası ile insanlar, güzelim evlerini ailelerini bırakıp kasırgalar diyarına koşa koşa gitti, zorluklara rağmen yaşıyorlar. Ekmek parası diyenleri, aldığım eğitimin çalışma alanı yoktu ki napiyim diyenleri duyar gibi oluyorum. Herkesin kendine göre haklı bireysel sebepleri var, neyse biz yine anakonuya dönelim.

Kızılderilileri alt ettikten sonra sıra, tarlalarda ucuza hatta kötü şartlarda karın tokluğuna çalışacak insanlara geldi. Gemi gemi Afrikada’dan zenci halkı Amerika’ya zorla getirip, köle olarak çalıştırdılar. Ardından çıkan ve 100 yıl devam eden Amerikan iç savaşı, köleliğin kısmen kaldırılması, Lincoln’un hükümet kurması, suikaste uğraması da bir sonraki yayının konusu olsun.

Ama Özgürlük Anıtının hikayesini anlatmadan bitirmeyelim.

Özgürlük Anıtının Tarihçesi… Osmanlı’dan New York’a uzanan hikaye

Bu heykelin New York için değil, o yıllarda Türk toprağı olan Mısır için hazırlandığını biliyor musunuz?

93 metre yüksekliğindeki Özgürlük Anıtı ilk olarak 1860’larda, Osmanlı İmparatorluğu yönetimindeki Mısır’ın Hıdiv’i Said Paşa’nın Süveyş Kanalı inşası için imzaladığı antlaşmanın gereği olarak Süveyş Kanalı’ndaki Port Said Limanı’nın girişine konulmak üzere planlandı.

Ancak dönemin Osmanlı Sultanı Abdülaziz tarafından peşinatı ödendiği halde dikilen heykelden ötürü yerel huzursuzluk çıkacağı endişesiyle, Kavalalı soyundan Hidiv İsmail Paşa planlanan yere inşasını istemedi.

Fransız bir heykeltıraş olan Frederic Auguste Bartholdi’ye ısmarlanan bu heykele, Isaac Singer’ın dul eşi Isabelle Eugenie Boyer modellik etmiştir.

Bakır ve çelikten yapılarak tamamlanmış, fakat daha sonra Mısır’a dikilmesinden vazgeçilmesiyle Paris’te bir depoya kaldırıldı.

Tasarlanan heykel Kızıldeniz ile Akdeniz’in birleştiği yere koyulacak, firavunlar zamanının giysilerine bürünmüş bir kadın ve elinde ‘Asya’nın ışığının Mısır’dan geldiğini’ sembolize eden bir meşale tutuyor.

Hazır durumda olan heykel depodan çıkarıldı, heykeltıraş Bartholdi ve Gustave Eiffel (Eyfel kulesinin mühendisi) birlikte çalışarak bazı değişikliklerle heykeli yenilediler ve heykeli böylece New York sahilinde Liberty Adasına 28 Ekim 1886 yılında yerleştirildi.

Ve son olarak…

İnsan, unutmayı becerebilen bir varlık, ateş kendi ocağına düşmedikçe. İnsanın güçlü görünene ve güzel olana zaafı vardır arka yüzünde ne barındırdığını umursamadan… Vicdan ve merhameti hiçbir zaman kaybetmemek dileğiyle…

--

--