“Kafkaesk” Yazarlar Serisi - 2
Edgar Allan Poe
“Kafkaesk” yazarlar serisinin ikinci yazarı olan Edgar Allan Poe’yu misafir ediyoruz. Malum bu seride hayatlarının istediği gibi gitmediği, yaşadıkları dönemin şartlarının onları oradan oraya savurduğu ve bunları eserlerine yansıtan yazarlarımızla tanışıyoruz.
Edgar Allan Poe, hayatının en olgun yılları diyeceğimiz 40'lı yaşlarında vefat etmiştir. Annesi Elizabeth Arnold Hopkins Poe, Edgar çok küçükken vefat etmiştir ve babası David Poe da oğlu henüz 1 yaşındayken onları terketmiştir. Poe’nun olumsuzluklarla dolu hayatıyla tanışması ailesini kaybetmesiyle başlamıştır. Poe ailesinin 3 çocuğu da bakıcı ailelere verilirken küçük Edgar, İskoç bir tütün tüccarı olan Allan ailesine verilir. Fakat Allan ailesi onu hiç bir zaman resmi olarak evlat edinmez, sadece göz kulak olur. Her ne kadar bakımını üstlenseler de insanın kendi ailesi gibi olmaz, üvey babası John Allan ile problemleri olan Poe sürekli yatılı okullara gönderildi.
Yaşantısını yalnız, yatılı okullarda geçiren Edgar Allan Poe kendini kumara vurur ve epey kumar borcu birikmiştir. İşte üvey babasıyla da kopma noktaları bu borçlar olmuştur. Yazar kumar borcunu ödemeyi reddeden John Allan ile bağlarını koparır. Bu dışlanmışlık psikolojisi ona ilk eseri olan “Tamerlane and Other Poems” (Timurlenk ve Diğer Şiirler) i yazdırır. Sonrasında orduya katılır ve hayatına düzen geldiği için kötü alışkanlıklarında bir nebze olsun arınır. Ve hayatına bir nebze düzen gelen Poe 20 yaşında genç bir delikanlıyken ikinci kitabı “Al Aaraaf, Tamerlane, and Minor Poems” (Al Aaraaf, Timurlenk ve Kısa Şiirler) yazar.
Edebiyat dünyasına giriş yapmış olan Edgar Allan Poe bazı dergilerde editörlük yapmaya da başladı. Bu arada üvey babası John Allan ölmüştür ve mirasından Edgar’a birşey bırakmadığı için Baltimore’a halası ve kuzeninin yanına taşınır. 1836'da halasının kızı Virginia Elize Clemm ile evlenir. Mutlu bir yuvanın temellerini atan Poe’nun bu mutluluğ maalesef sadece 5 sene sürer. Eşi Virginia vereme yakalanarak 1847'de vefat eder. Yaşadığı bütün bu acılar, olumsuzluklar Edgar’ı elbet ünlü bir isim haline getirmiştir, Gotik Edebiyatı’nın es geçilemez bir ismi olmuştu.
Peki neydi bu Gotik Edebiyatı?
Gotik kelime anlamı olarak “Gotlara ait olan” demektir ve edebiyata mimariden geçmiş bir kelimedir. Gotik ismi ilk olarak 16. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nu yıkan Gotlar için “barbarlara özgü” manasında kullanılmıştır. Gotik Edebiyatı 1764 yılında Otranto Şatosu eseriyle başlamıştır.
Gotik deyince aklına karanlık mekanlar, büyük büyük şatolar, kiliseler, mezarlıklar gelen tek ben değilimdir umarım. Hatta Gotik tarzı benimseyen kişiler genelde giyimde siyahı tercih ederler. Evet, Gotik Edebiyatının özelliği budur aslında, tek ve karanlık bir mekan bu ya şatodur ya kilisedir ya da mezarlıktır genelde ve bunun sebebi de Gotik kültürünün edebiyata mimariden geçmiş olmasıdır. Kasvet, karanlık, kötü, siyah, ölüm bu edebiyatın anahtar kelimeleridir ve genelde kendini dışlanmış, değersiz hissedenlerin benimsediği bir edebiyat türüdür.
