Kahvaltıcılar Vs. Kahvaltıcı Hevesimiz

Asaf Vodvil
Türkçe Yayın
Published in
3 min readAug 10, 2017

Cemal Süreya ‘kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı…’ sözünü, günden güne sayısı Kilis’in nüfusunu geçen kahvaltıcılar, duvara, masaya çivilesin diye yazmamıştır herhalde; bunun dışında o kahvaltıcıların da mutlulukla olan ilgisi için spekülatif denebilir.

Kahvaltıyı cidden önemseyen bir toplumuz; bundan bir hastalık gibi bahsetmeyeceğim, kahvaltı hakkaten muazzam keyifli bir öğün. Çocukça bir eğlencesi var, akşam yemeğinde tavuk yerken, çikolatasından da ıssıran çocuğa annesi kızacakken, kahvaltıda sucuklu yumurtaya ekmek bandıktan hemen sonra ekmeğe Nutella sürülebiliyor ve kimse de yadırgamıyor bunu sonuçta. Hem çay, hem meyve suyu, hem süt içebiliyorsun kahvaltıda hem de aynı anda bile… Bir tane zeytin gömüp, onu domatesle bağlayıp, domatesi peynirle ezip, yine peşinden reçele geçebiliyor ve lokmayı boğazda tutup, sıcak bir yudum çayla yutabiliyorsun. Bir çocuğun oyuncaklarının masaya dağılması gibi, yiyecek ne varsa masaya dağıtıyorsun; çocuğa topla bakim burayı diyecekken, kendi yaptığına ‘serpme kahvaltı’ diyorsun. Dediğim gibi, kahvaltı müthiş bir şey…

Ama bunu bir kahvaltıcıda yapmak işin rengini gerçekten değiştiriyor. Kahvaltı için çocukça demişken, dağınık takılma demişken, serseri serbest yeme demişken, masaya gerekirse dünden kalan soğuk lahmacunu koyma, -serde doğululuk varsa- közde patlıcanı dahi görebileceğimiz bir öğün diyorken; paranın, lüks skalasının ve bu ikisi dahil olduktan sonra asla eksik olmayacak olan hesapçılığın işin içine dahil olması, bu müthiş öğünü öldürmez mi sanıyorsun?

Öldürüyor.

Hadi diyelim biri çok deli sevdi; güzel bir kahvaltıcı için her şeyi verdi, bu sefer de serdeki hesapçılık ‘çay sınırsız mı’ diyecek, ‘ohooo ekstra 1 dilim peynir istedik onu da yazmışlar’ diyecek, ‘burası da amma kalabalık’ diyecek; meşgulken çocuk gibi mutlu, işlem tamamlandıktan sonra şikayetçi olacak, ‘burada sigara içilmiyor mu’ sorusuna olumsuz yanıt alınca, sigarayı söndürmek için gözüne kestirdiği haşlanmış yumurta kabında gözü kalacak. Olmayacak yani. Zaten böylesi kahvaltıcı da yok. Keşke olsa…

Kahvaltıcı dedin mi benim gözümde canlanan 18–22 yaşları arasındaki öğrenci görünümlü gençler geliyor. Bir bardak çayı dahi tutmayı, taşımayı ve koymayı bilmediklerinden, ellerinin titreyişini ve o bardağın yüksekten masaya olan inişini ağır çekimde, gergin vaziyette izlemek geliyor. Tepsi taşımayı bilmediklerinden ellerindeki tepsiyi laps diye masaya vurmaları geliyor. Servis ve hizmet kelimelerinin ne olduğunu bilmediklerini bizzat gözlerinin anlatması geliyor. O gözler ki ‘ben gerçekten olan bitenden bihaberim bana götür diyorlar götürüyorum, siz de getir diyeceksiniz getirecem, lütfen bunun dışına çıkmayalım, lütfen…’ diye sayıklıyor.

Kahvaltıyı eden peynir diliminin gramajına kafayı takmaktan, çayını soğutuyor. Çay sınırsızsa, çayının bitiş süresi ile tekrar tazelenme süresi arasındaki sürede kalp krizi gerginliği yaşıyor, 4 sepet ekmek bittikten sonra 5.yi isterken kendi kendine ‘en azından parası böyle böyle çıkıyor’ diye düşünüyor, gülümsüyor. 2 kahvaltı, 1 menemen, 1 pişi söylerlerse mi daha ucuz bir kombinasyon olur yoksa herkese 1 kahvaltı ortaya 1 omlet söyleyip sınırsız çayın tadına varmak mı daha mantıklı diye diye işin içinden çıkılamıyor. Herkes ikili gruplara ayrılıp ortak bir şeyler mi söylense yoksa, önden bir çay mı istense bunlar olurken, ama o çayı da sınırsıza dahil etmeyip yazarlarsa sinirler gerilir illaki, neyse deniyor karar verdiniz mi?

Karar illaki verilecek, her zaman yenmesi keyif veren şeyler; verilen paranın miktarına göre ya çok beğenilecek ya da ‘bu mu yani abi berbat yaa’ denecek. Miktar ne kadar az olursa o kadar beğenilecek. Haliyle o kadar beklenecek, keza o mekan tıka basa dolacak. Leşlik içinde hemhal olunacak. Verilen para arttıkça tabaklar güzelleşecek, çayın tadı illaki kötüleşecek -garibanlar bu çay işini daha iyi beceriyor-, bir şeyler yolunda olmayacak, olmaz ki zaten, böyle olur mu?

Çocukluk büyüyünce değil, parayla bitiyor daha çok. Parayla işi olmaya başlayanın çocuklukla ilişiği kalmıyor. Cemal Süreya ile başladık, Cemal Süreya’yı redakte ederek bitirelim, ‘kahvaltının çocuklukla bir ilgisi olmalı ki mutlulukla ilişkisi olsun.’

--

--