Kahvenin Tarihi

Dr. Harun AKSAYA
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMar 11, 2022

Gönül ne kahve ister ne kahvehane; Gönül sohbet ister kahve bahane…

Evet dostlar bu yazımda size yaklaşık 1300 yıldır keyifle tükettiğimiz kahvenin hikayesinden bahsetmek istiyorum.

Dünyada her gün ortalama 1,6 milyar fincan kahve tüketildiği tahmin ediliyor. Bu kadar kahve ile 300 kadar olimpik yüzme havuzunu doldurmak mümkün. Kahve içmeyenlerin nadirattan sayıldığı günümüzde küresel bir endüstriye dönüşen kahve, yağdan sonra en fazla alınıp satılan bir emtia durumunda.

Bundan 1300 yıl kadar önce doğu Afrika'nın fakir bir ülkesi olan Etiyopya’da Halit isimli bir çoban bir şey fark eder. Keçileri bir ağacın meyvelerini yediğinde hareketlendiğini ve canlandığı görür. O meyveleri kendisi yer ve benzer bir etki yarattığını görür. Meyveleri öylece yemek yerine kaynatmayı tercih edince de kahve ortaya çıkar.

Kahve buradan Yemen ve Arap yarımadasına yayılır. Özellikle sufiler gece ibadetlerinde ayak kalabilmek için çokça kahve tüketmeye başlarlar.

Seyyahlar, hacılar ve tüccarlar eliyle İslam dünyasının geri kalanına yayılan kahve 15. yüzyılın sonunda Anadolu'ya ulaşır.

Osmanlı İmparatorluğu Yemen’e doğru genişledikçe, Osmanlılar kahveyle hem hal olur. 1517 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın Yemen Valisi olan Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul’a getirir ve sarayı kahveyle tanıştırır.

Osmanlı’da kahvenin lezzeti kadar sunumuna da önem verilmiştir. Kahveden önce çeşitli tatlılar ve reçeller ikram edilirdi. Daha sonra kahve; altın, elmas gibi mücevherlerle süslenmiş ufak fincanlarla ve süslü örtülerle, Türklere özgü bir pişirme yöntemi olan cezve içerisinde yapılıp telvesiyle beraber yanında lokum veya misket üzümüyle sunulurdu.

Türk kahvesi, lezzetiyle değil manevi yönüyle ön plana çıkan bir kahve türüdür. Gelen misafire kahveyle beraber su ikram edilerek açlık durumunun naif bir şekilde anlaşılması, kız isteme merasimlerinde kahve pişirilmesi, kültürümüzün bir başka önemli parçası olan lokumla özdeşleşmesi kahvenin manevi yönünü güçlendiren unsurlardan yalnızca birkaçı.

Rivayete göre ilk kahvehane Tahtakale'de Hakem ve Şems adında iki Arap girişimci tarafından açılmıştır. Çok ilgi görmüş sonraları İstanbul’un birçok yerinde kahve dükkanları açılmıştır.

Kahvenin Avrupa’ya gelmesi 1645 yıllarına dayanır. İlk olarak Venedik'te daha çok tüccar ve armatörlerin buluşma noktalarında kahve tüketilmeye başlanır. Çok sevilir ve İtalya’nın bir çok yerinde kahve dükkanları açılır.

1650 yılında Anadolulu bir Türk olan Paşa Rıza kahveyi İngiltere götürür. Oxford’da ilk kahve dükkanını açar ve kavrulmuş kahve satışına başlar. Daha sonraları çeşitli ortaklıklar yapar ve işini büyütür. 1700 yılına gelindiğinde sadece Londra’da 500 civarında kahve evi açılmıştı. İngiltere genelinde ise bu sayı 3000'in üzerindeydi.

İngiltere’de kahvehanelere “kuruşluk üniversite” denmekteydi. Bunun sebebi kahvehanelerde bir kuruş gibi bir paraya satılan kahve sayesinde dönemin parlak zekâlarıyla konuşup onları dinleyebilme şansına erişmenizdi.

İlk zamanlar Avrupalıların kahve tüketimi büyük oranda geleneksel Türk kahvesi usulüne dayanıyordu. Bu usulde toz kahve, şeker ve su karıştırılarak kaynatılmakta, kahve filtre edilmeden telvesi ile tüketilmekteydi. Ancak 1683 yılında, yeni bir kahve hazırlama usulü keşfedildi ve bu usul kısa sürede benimsendi. Bugün kapuçino adıyla bildiğimiz içeceğin ilham kaynağı 1683 yılında Viyana kuşatmasında Osmanlılara karşı savaşan Capuchin manastırı tarikatına mensup bir rahip olan Marco D’Aviano’dur. Bu rahip geri çekilen Osmanlı ordusundan ele geçirdiği kahveyi pişirmiş ve fazla sert bulmuştur. Bu yüzden kahvenin içine krema ve bal eklemiştir. Kahvenin rengi Capuchinlerin cübbelerinin rengi gibi açık kahve rengine dönüşmüş ve tadı çok sevilmiştir. O günden bu yana Viyanalılar bu içeceğe Capuchin tarikatı anısına cappucchino demişlerdir.

Günümüzde pişirme ve sunum şekline göre bir çok farklı isme sahip olan kahve çekirdeğinin Arabica ve Robusta diye iki türü bulunmakta. Dünya genelinde kahvelerin yüzde 70’i Arabica çekirdeklerinden üretilmekte. Geri kalan yüzde 30’nu oluşturan Robusta çekirdekleri ise Arabica’dan biraz daha acı ve iki katı daha fazla kafein içermekte.

Bugün petrolden sonra en çok ticareti yapılan ürün kahvedir. Yaklaşık olarak 50 ülkede 25 milyon çiftçi kahve yetiştirmektedir.

En çok kahveyi tüketenler ise genellikle Baltık ülkeleri. Hem iklim şartları hem de kahve kültürünün tam anlamıyla günlük hayata oturmasıyla insanlar için vazgeçilmez bir içecek olmayı başarmış. Türklerden yola çıkacak olursak, nasıl ki biz çaysız yapamayız, her yerde ve günün her saatinde çay içebiliriz, Baltık ülkelerinde yaşayan insanlar için de aynı şey kahve için geçerli.

En çok kahve tüketen ülkeler listesinin birinci sırasında yılda 12 kilogram ile Finlandiya yer alıyor. Onu 9.9 kilogram ile Norveç, 9 kilogram ile İzlanda izlemektedir. Türkiye ise yılda 0.4 kilogram kahve tüketimi ile 104. sırada yer almaktadır.

Yazıma kahve için söylenen anonim bir söz ile son vermek istiyorum.

Ba’de mesti ehl-i keyfin keyfini kim tazeler.

Yani, Taze elden taze pişmiş taze kahve tazeler…

Kırk yıl hatırı olması dileğimle…

--

--

Dr. Harun AKSAYA
Türkçe Yayın

Ph.D. | Bilgisayar Bilimleri Uzmanı | Podcaster: Harun’un Not Defteri (Spotify, Apple Podcast)