Karantinada Neler Yapardım, Neler Yaptım

İleride Neler Olacak? Pesimistik Bir Kehanetler Dizisi…

Ahmet Turan Köksal
Türkçe Yayın
8 min readApr 3, 2020

--

Ön özet: Yaşam mücadelesi içinde kendinize zaman ayırmadığınızı düşünüyordunuz. Aha işte istemediğiniz kadar zaman ve kendi kendinize kalma lüksü ayağınıza geldi. Şu ana kadar nasıl kullandınız ve memnun musunuz?

BEN

Ben memnun olup olmadığımı, yaptığım özmuhasebe ile sizlere sunmak istedim ama önce kendim hakkında bazı detayları madde madde açıklamalıyım. Bunları okurken size kendimi asılsızca övüyormuşum gibi gelebilir. Öyleyse baştan özür dilerim amacım gerçekten o değil. Şöyle bir geçmişime bakıyorum da övünülecek bir durumum yok pek.

1- Mimarım, tek başıma çalışabilirim. Bilgisayarı iyi ve verimli kullanırım. Ayrıca el çizimini de kenara bırakmam. Arada sırada çıktı alır ve üzerine elle devam ederim. Sonra yeniden sayısallaştırırım. Yani çalışmam için çok özel bir ortama ihtiyacım yoktur. Şu andaki karantinadaki durumundan daha zor durumlarda çalışmışlığım vardır. Şikâyet etmemeliyim.

2- Eğer yaptığım işi seversem pek sıkılmam. Saatlerce oturur çalışırım. Sevmezsem ve zorunda kalırsam ise kendime bir yerlerden enerji bulur ve zorlayarak yırtınarak yaparım. Bu zorlama sonrasında olmuyorsa pes etmeyi de bilirim. Zaten çıkan iş de iyi olmaz. İşi sevmemeye değil sevmeye çalışırım. Elime yapışan işler de olur, fakat sevemediğim halde bitirip düzgün olarak teslim ettiklerim de…

3- Enerji bulamazsam başka mecralardaki iyi örnekleri gözüme kendim sokar, kendi kendimi heyecanlandırırım. “Onlar yapıyorsa ben de yapabilirim” diye. Fakat eğer hiç benim alanıma girmiyorsa zorlamam. Yani biri 100 metreyi 12 saniyenin altında koşuyorsa ona aferindir. Ya da 1000 şınav çekiyorsa ayrıca bravodur. Benim alanıma giren yönlerde rekabet ederim. İlgilenmediğim konuya zamanımı vermem, kendimi sıkıntıya sokmam.

4- Çok kaprisli bir okur ya da sinema izleyicisi değilimdir ama bu her eseri otomatikman beğeneceğim anlamına da gelmez. Eserin kredisi genelde boldur, önyargılı olmamaya çalışırım ama gel gör ki önyargı bazen de zaman kazandırır. Herkesin sevdiğini sevmem, hiç kimsenin sevmediğini sevdiğim olmuştur ama nadirdir. Ayrıca çok fikir de değiştirmem. Genelde tutarlıyımdır.

5- Boş durmayı sevmem ve tekrar edilen şeyden çok hoşlanmam. Boşa duramam, öylesine bir şey yapmadan bekleyemem. Boş durarak zaman geçiremem, boş boş TV seyredemem. Cep telefonu ve ekrana bağımlı değilimdir. Oyun oynama takıntım yoktur. Bazı oyunları sever bir ara onlara zaman harcarım sonra bağımlı olmaya gittiğimi anlarsam hemen uzaklaşırım. Kitap okumayı severim ve hızlı okurum. Kitabın ve zaman ayıracağım konunun İlgimi çekmesi bana bir bilgi vermesi gerekir. Malumatfuruş biri olarak bana zaten bildiğimi anlatan, tekrarlayan her şeyden kaçarım. Hoşlanmam.

6- Yazmaktan hoşlanırım. Bir metni yazmadan önce düşünürüm. Öyle düşünürüm ki kafamda yazıyı bitiririm. Şu anda bu yazıda ne yazacağımı önceden biliyorum. Çoğunlukla yazma hızım hafızamın canlı kalma hızına yetişemez diye korkarım. En azından gidilecek yoldaki dönüşleri kafamda oturturum. Düz yollar yazarken kendiliğinden gelir. Bu yüzden devamlı suretle yazarım. Düzenli yazmayı istikrarlı hale getirdim. Mimari yazılarımı Arkitera’ya, Bloguma özel fikirlerimi, kritikleriyse başka sitelere veririm. Zamanında ülkenin en büyük gazete ve dergilerine düzenli yazarlık da yaptım. Yazmanın hem de istikrarlı şekilde yazmanın faydasını hep gördüm. Kitap yazmaya da ara vermiyorum. Basılması şart değil. Gittikçe iyiye gidiyor bir gün okuyucu kitlesi kendiliğinden oluşacak, bakın görün.

7- Tekrardan hoşlanmam derken, önceden seyrettiğim bir filmi yeniden seyrederim. Gerekirse bir kitabı da birden fazla kere okurum. Hatta okumam gereken yeni bir kitap varken bile önceden defalarca okuduğumu okumayı tercih ederim. Bu o eserden, tekrar okuduğum, seyrettiğim o anda öncekinden daha farklı beslendiğimi gösterir. Dokunmayın.

8- Şöyleyim böyleyim diye kendimi övdüm ama tabii ki çok eleştirilecek yanım vardır. Bazen öncelikleri karıştırırım. Yarına yetişecek önemli bir iş varken eğer çok istekli değilsem salladığım ve yetiştiremediğim de olmuştur. Mükemmel değilim ve tabii ki olmaya niyetim yok. Gereksiz işlere gereksiz zaman ayırdığımı da belirtmek lazım. Benden başkası Süpermen rolünü oynayabilir. Figüranlığın da kendine göre bir icra zevki vardır.

9- Madem öz eleştiri yapmaya devam edeceğiz. Sevmediğim şeyi biraz küçümserim. Çok ilgilenmem ve bunu göstermekten de korkmam. Kırdığım kişiler olmuştur bu yüzden.

10- Şair ruhu biri değilimdir. Romantik tarafım güçsüzdür. Ayrıca performans sanatlarına da fazla değer veremem. Tiyatrodaki oyunlarda bağıran ve oyunculuğu dökülenleri görünce dayanamam. Sinemacıyımdır ben. Romantik sinemaya da pek göz kırpmam. Vurdulu kırdılı filmlere de, herkesin sevdiği filmler bana itici gelebilir. Her komedi filmi bana göre komik değildir. Kara mizah daha iyidir ve antikahramanları daha çok severim ben. Gülmeyi ve iyi standup gösterilerine bayılırım.

11- Genel olarak sevilen biriyimdir ama yazarken bazen sert olabilirim. O yüzden forum mecralarında benden hoşlanmayan çok kişi bulabilirsiniz.

12- Sosyal Medyayı takip ederim. Takipçilerimin ne dediklerine dikkat kesilirim. Ancak çok da hayat memat meselesi haline getirmem. Linç yemekten korkmam. Yersem de sonuçlarına katlanırım. Arada sırada gerekir de.

13- Seve seve, sevine sevine bir şey üretmişsem ve onu fütursuzca kötüleyen biri olursa küserim. Dağın bundan haberi de olmayabilir. Bu alıganlığım kendimle olan bir mücadelemdir. Fakat yaşlandıkça alınganlığı bırakmak yerine sessizce çekilmeyi becerebildiğimi gördüm. Çok zorlamıyorum. Aslında kendimle barışığımdır, beğenmiyorlarsa kendimi değiştirebilmemin bir limiti vardır. Başkaları için kendimi zorlamam.

14- Bir de tabii, para kazanmak hayat mücadelesi ve ayakta durmak gerekiyor. Çok zengin olmak gibi bir amacım olmadı diyerek para sıkıntısı çekmesem bile maddi endişelerde kendimi haklı çıkarmak gibi bir huyum da vardır. Sanki istesem multimilyoner olacakmışım da bilerek olmamışım tavırları yani. Ancak emin olun para takıntısına sahip değilim. Maddi olarak geleceğim ve ailem için çok endişem olmasın yeter, pahalı ve istediğim bir şeye geç erişmek, onun değerini daha iyi bilmeme de vesiledir. Zor elde edilenin değerini bilirim.

Tamam, bunlar cepte. Şimdi ben ne yaparım ona bakalım.

BEN NE YAPARIM

Ben içerik üretirim ve öğrenir ve öğrendiğimi ya da bildiğimi öğretirim. Bunun için geçerli yollardan biri MECBUREN felsefe yapmaktır. Ama ben mecbur kaldığımdan değil sevdiğimden yaparım. Bunu da kimseden öğrenmedim kendi kendime zaman ayırınca öğrendim. Oldukça zevkli geliyor artık.

Kendimce dünyayı algılayış şeklimi tanımlı tutarım. Uyanık ve farkında olmayı önemserim. Herkese her habere hızlıca inanmam. Skeptik ve kuşkucu olmanın faydalarını görürüm. İlgi alanım dışındaki konuları dahi bilmek isterim ama oraya buraya saldırırken yine de tutarlı olmaya çalışırım. Örneğin, futbol hakkında genel kültürümü sağlam tutar, genel geçer meseleleri bilirim ama futbol seyretmem. Aynı şekilde Türk Bedmington milli takımındaki çekişmeler de beni ilgilendirmez. Ancak futbolun taraftarı olmanın ona gereğinden fazla zaman emek ve hafıza ayırmanın bağışıklık yaratıcı ve GERİLETİCİ bir durum olduğuna kesinlikle eminim.

Siyaset hakkında hele hele şu zamanlar Türkiyesi için yorum yapmanın, kendi zekam ve referans çerçevem için artık bir değerinin kalmadığını düşünüyorum. Bu benim çok şahane bir siyasi görüşüm ya da analiz yeteneğimin olduğunu değil, ortamın “post truth” denilen “Hakiatamiz” eksikliğinden ortaya çıktığını düşünüyorum. Konuşacak ve akıl yürütecek bir durum kalmayalı yıllar oldu.

Kısaca ürettiğim şey, beni anlatan ve malumat veren (enformatik) üzerinden karşıdakinin yorum yapması gereken (knowledge üreten) bir çıkarımda bulunmasına sebebiyet vermelidir. Komedyen değilim, ciddiyet timsali de… Yaptığım ürettiğim her şey üzerinde konuşulabilir, eleştirilebilir ve övülebilir. Yani bir şekilde kendince bir değer yaratmalıdır.

NE YAPTIM?

Dediğim gibi eve kapalı kalmak beni çok germedi. Zaten evde olmayı seven biriyimdir. Ev de şart değil, sessiz ve kendimce bilgiye ulaşabileceğim bir yer olsa yeter. Her sabah kütüphaneye gidip akşama kadar orada kalabilirim. Sonra ertesi gün bir daha. Bilgisayarım ve Internet olsa yeter.

Bu karantina sürecinde seyredemediğim dizileri hüplettim. Zaman yok diye erteliyordum. Şu ana kadar 4 kitap bitirdim. Biriyle ilgili kritik yazdım. Ona yakın ayrı film izledim. Bunlar hakkında fikrim oldu. Podcast serisini devam ettirdim. Online derslerimi tamamladım. Bir adet kitabım beklemedeydi onu online olarak yayına hazır hale getirdim (Bir daha okudum bir sürü imla hatam var. Editörsüz çalışırsan böyle olur)

SONUÇ VE TAHLİL.

Planlı çalışabildim mi? Hayır. Zaten öyle özel bir plan da yapmamıştım ama inanın zaten zamanını tek başına bilgisayar başında geçirme konusunda alışkanlığı olmayanların, uzun zamandır erteledikleri konular varsa dahi zoraki zamanlar bulduğunda bunu verimli kullanamaması çok normal.

Üzülmeyin ve zaman kaybı olarak görmeyin.

KARANTİNA SONRASI NE OLACAK

1- Eskiden aralıksız çalışmaktan şikâyet ederken para kazanabileceğimiz bir işimiz olduğu için şükredeceğiz.

2- Virüslerden mikroplardan korkan Mizofobi hastalığında rekor artışlar olacak. 1879'da William A. Hammond tarafından defalarca ellerini yıkayarak sergilenen bir obsesif-kompulsif bozukluk vakasını (OKB) tarif ederken icat edildi. Mizofobi zorlayıcı el yıkama ile ilgili. Bundan sonra kesinlikle daha az tokalaşacağız. Sosyal mesafe bu virüs salgını sonra en az 12 cm kadar büyümüş de olabilir.

3- Evde kaldığınız sürece yapacağınız diye sevindiğiniz çoğu şeyi yapamadığınızı göreceksiniz. Ne o birikmiş kitaplar okunacak ne de 12 bölümlük dizi sezonları tüketilecek. Can sıkıntız daha büyümüş olacak. Kitap okuyamamanın sebebinin zaman bulamamak olmadığı görülecek. Dert etmeyin, önceden evden çalışmaya alışık değilseniz karantinada yapmak istediklerinizi yapamamanız oldukça normaldir.

4- Uzaktan çalışma konusunda daha ciddi çalışmalar yapılacak. Herkes buna daha hazırlıklı olacak. Bu durumda insan kaynakları bölümleri daha farklı çözümlere gidecekler.

5- Sosyal bilimciler, virüs sonrası dünya sosyal ilişkilerini tanımlamaya çalışırken fena kafayı yiyecekler.

TÜRKİYE’YE NE OLACAK?

1- Kritik durumdaki bıçak sırtındaki ekonomi artık kolay kolay toparlanamayacak. Batmaması için çaba sarf edilen inşaat sektörü artık kurtulamayacak şekle dönüşecek. TL daha da değersizleşecek. Dolar/TL=10 seviyesine kadar bu düşüşün yolu açılmış durumda. Siyasi erk düzgün bir seçim yapılırsa el değiştirecek. Artık koalisyon hükümetleri ile yönetilmeye alışmak lazım. Siyasi İslam’ın bölücü politikaları işleri daha da zor hale getirecek. Bu salgın yüzünden mi olur, Libya opersayonu sayesinde mi olur, Rusya-ABD arasındaki çekişmede kolumuz mu kopar bilmiyorum. Ancak iyi günler yok önümüzde.

2- Çok fazla üniversite mezunu işsiz olacak. Gençler genellikle iyi yetişmedi. Bu sebeple iyi yetişenlerin nispeten kendini geliştirdiği fakat kötü yetişenlerin onları rahat bırakmadığı bir durum etkin olacak.

3- Dindar olan dindar olacak ama dini temellere yatkın bir yönetim şeklinin çözüm olmadığı, Siyasal İslam’ın doğru bir çözüm olmadığı acıyla da olsa anlaşılacak.

4- Deprem olursa ayrı bir yanacağız ayrıca yeniden kalkamayacak kadar düşeceğiz. Deprem olmasa da bu virüs sayesinde biraz daha fakirleşmeye hazır olmak gerekecek.

DÜNYADA NE OLACAK?

1- Neoliberallerin çıkmaza girdiklerini kabul etmeleri bekleniyor.

2- Sosyal politikalar ve göçmen meselesi en büyük dert olmaya devam edecek

3- Artık yaşanmaz durumdaki Ortadoğu distopik bir dünya olarak tescil edilecek

4- Yapay zeka, kanlı canlı insanların mesleklerini elden almak için daha saldırgan olacak.

5- Gelir adaletsizliğini düzeltmek için bir çare bulunmazsa büyük sosyal çöküşlere sebep olacak.

6- Şehirleşme ve çevre sorunları yüzünden yaşam daha da zorlaşacak.

7- Sağ görüşlü yönetimlerin bir derde deva olmadığı acılı olsa da anlaşılacak.

8- Yeni Dünya düzeninden Çin, ABD, Rusya, Hindistan, Almanya farklı ulus devleti yönetim şekillerini daha baskınlaştıracaklar.

9- Tüm bunlar hakkında benim yaptığımdan daha keskin, daha sert kehanetlerde bulunanlar olacak. Tabii virüs geçer geçmez, bunun aşılar yüzünden olduğunu söyleyen aşı karşıtları çoğalacak, düz dünyacılar artacak, tarikat liderleri daha kolay mürit bulacaklar, komplo teorileri daha fazla fanatik taraftar edinecek.

10- Dünya hiçbir zaman iyi bir yer değildi, bundan sonra da beklediğiniz iyilikler olamayacak. Ancak refah artışı yavaş da olsa devam edecek. Ölüm ve savaşlar daha azalacak. Daha çevreci politikalar zorunlu olarak kabul edilecek. Çok işe yarar mı bilemem ama biz her şeyin daha da kötü gittiğine inanacağız. Eskiye daha fazla özlem duyacağız.

TÜM BUNLARI NEDEN YAZDIM?

Mutlu olayım diye.

Siz de asgari mutluluğu hedef edinin. Evde oturdum istediğim gibi bu boş zamandan faydalanamadın diye yerinmeyin. Mutlu olmaya bakın. Üretmeye ve ne yapıyorsanız onda iyi olmaya bakın.

Milliyetçiliği düstur haline getirmeyin, manupile edilmiş tarihe bel kanmayın, kişisel gelişim öğütlerine bel bağlamayın, dogmalara takılı kalmayın, inanmak istiyorsanız inanın, sadece kendi inancınızı yaşayın, kimseyi inancıyla, siyasi görüşüyle yargılamayın, çocuklarınızla ilgilenin, onları yarış atı gibi yetiştirmeyin, dua edin ki üstün zekalı olmasınlar, normal zekalı olsunlar, Türkiye’nin durumunu bilin ne çok önemseyin ne de aşağılık kompleksine girin, Atatürk’ün önemli bir devlet adamı ve önder olduğunu kabul edin ama ona tapınmayın, kimseyi inancından dolayı yargılamayın ama Astroloji, karma, feng shui, mindfulnes, cinden koruyan muska ve bunlar gibi batıl inançlara bel bağlamayın.

İlaç firmalarının ve büyük tröstlerin sizi zehirlendiğine inanmayın. Örneğin gerçekten kimsenin kansere çare bulmadığını ve bunu gizlemediğini bilin.

Diğer yandan kapitalist bir kurumun, dini inancı, tuttuğu takımı, devleti milleti olmadığını bilin. Tüketimi arttırmak ve her zaman kar etmek dışında bir düsturu olmayan sanal zorbalar olduklarını bilin yeterli. Çevreyi ve Afrika’daki açları korumanın bir reklam kampanyası parçası olduğunu unutmayın.

Dünyada kendi hemcisini en kolay ve toplu olarak öldüren varlığın insan olduğunu kabul edin. Yine de bilin ki, evren insan etrafında dönmüyor. Biz mavi kusursuz pürüzlükteki bir yuvarlağın üstünde (bir bilardo topunun üzerindeki bakterilerin büyüklüğünde) canlılarız. O bilardo topunu devamlı ısıtan bir bakteri. Dünyayı yok edecek değiliz ve doğa bizden intikam filan almaz. Yani dünya, evren insanlığı pek takmaz. İnsanı evrenin merkezine alacak kadar şımarıklık yapmayın.

Bilime güvenin ama devamlı şüpheci olun. Yanlışlanabilme özelliği olan tüm çalışmalara önem verin.

Felsefe yapın, düşünün. Beynin en önemli varlığınız olduğunu unutmayın.

Karantina günleri de geçecek… Şimdi de sonra da beyninizi kullanın.

--

--

Ahmet Turan Köksal
Türkçe Yayın

İstanbul. Dr. Mimar. YTÜ. Yarışmalarda ödül alır-almaz. Ustura, Tuhafiyedeki Hafiye, İnternet Sizden Korksun, Kimkorkar intenernetten kitap yazarı. ayasofya.com