Kedisini Öldüren Kadının Hikayesi

ezgi
Türkçe Yayın
Published in
4 min readOct 5, 2016

Morarmış kollarını saçları kapatamıyordu. O kadar uzun değildi omuzlarına düşüyordu henüz. Yanık izlerinin olduğu yerlerini sevmeye başlamıştı. Yanarak öleceğini düşünüyordu. Ama farketmeden amansızlığa yakın bir hastalığın esiri olacaktı. Sustu, düşündü. Kar yağsın dedi ve ben üşümeyeyim. Dans ediyordu zihninde. Tekinsiz sokakların karanlık olduğunu ve kollarının mosmor olduğunu bilmeden dans ediyordu. Gece dansı bu. Geceyle beraber gelen her şeye minnet ediyordu. Yaptıklarını sıralarsam eğer başlangıç zamanından bu zamana kadar düşen tüm kar taneleri kadar kelime olur gözlerinizde. Fakat hangi zamanda olduğumu bilmiyorsunuz. Bende onun hangi zamanda olduğunu bilmiyorum. Uçan balon seyahatleri yaptığını duymuştum. Lavanta kolonyaları olduğunu bir aşığı söylemişti. Ne de çok aşığı vardı. Ben sayamadım. Anlayamadım. Mor kollarına, gece gözlerine civa gibi düşen ne çok yürek vardı.

Dediğim gibi her yeri yanık içindeydi. Nasıl yaktığını nasıl yandığını bilmiyoruz. Belki ortaçağ savaşlarında bulundu. Ucu ateşli oklara hedef oldu. Belki yemek yaparken, elini yanan tavaya koydu ve saymaya başladı 1 mississippi-2 mississippi-3 mississippi-4 mississippi-5 mississippi……Mississippi gibi yanması cabası. Bütün izleri o gün oluşmuş olabilir. Ya da sıcak, kurak bir anakarada eriyen asfalta uzandı. Bilemeyiz. İrdelemeye gerek yok. Yandıktan sonra irin dolu derisini görmekten haz duyanlar oldu. O irin için sıraya girenler. Hala sıradalar. Geçen gün bir gazetede okudum. Gazeteler hala o bilmediğimiz lisanda yazıyor. Okudum derken yeni nesil tercüman iguanam diliyle perdelere yazdı. Neyse okudum. İrin sırasında olan kel adamlardan biri ölüm marketi açmış. Hem de süper market. İçinde intihar ipinden en etkili zehirlere kadar her şey var. Para geçmeyen bir market. İrin geçiyormuş. Henüz gidemedim. Yeryüzü koordinatlarını hesaplayamamaktan kaynaklanıyor bu. Bu konuda çok iyi değilim.

Mor oje sürmeyi düşünen kadın kollarına bakarken bu düşüncenin iyi olmayacağını hissedip tırnaklarını kırmaya başladı. Kendisi için sıraya girenleri unutmuştu. Bıraktı. Evine çıkan merdivenleri çekiçle kırması aylarını aldı. Merdivenin olmadığını gören sıraya girenler hava boşluğuna tırmanmanın yollarını aradılar. Belki bulmuşlardır.

Kırık tırnaklarıyla göz altlarını kaşımaya çalıştı. Kanadı. Kırılan parmak göz çukuruna girdi. Tadına bakmak istedi gözlerinin ama kanın paslanmış kokusu onu dev köprülerin demirlerine götürdü. Koşarak gitti. Demirlere çıkıp tuz kokulu suya atlarken vücudunun neresinden geldiğini anlamadığı keskin kokuyu daha çok sevdi. Memelerinde geliyordu belki o da öyle düşündü. Avcunun içine aldı parmaklarıyla uçlarına dokundu, kokladı. Köprünün demirlerinden yüzerek çıktığı denize atlamıştı. Denizden çıktı. Kazağını kilodunun içini iliştirmişti. Sırtına girecek olan mürekkep balıklarını orada hapsetmek istiyordu. Çok severdi mürekkebi. Yazardı, eli kalem tutan zamanları oldu. Hani ucunda tüy olan kalemler varya onlarla yazdı. Hiçbir şey ona engel olamıyordu. Kilodunu çıkardı. Ayaklarına batan taşların üstüne oturdu. Yine batmaya devam etti. Kollarına baktı. Hala mordu. Hastalığını düşündü. Ellerine baktı. Havayı kokladı. Taze beyaz çamaşır kokusunu duyunca kulaklarını tıkadı. Gözlerini kapattı. Göz kapaklarından geçen kedisini gördü. Evine gitmek istiyordu. İyileşmenin nasıl olduğunu anımsamadan gitmek istiyordu. Şuan sizin ya da benim zaman dilimimden farklı bir zamanda yürüdü yürüdü yürüdü.

Kapıyı ben açtım. Geldi beni görmeden yatağına koştu. Önce biraz hıçkırık sesi duydum. İçgüdüsel bende değişik sesler çıkarmaya başladım beni duymadı. Su sesi gelmeye başladı. Ben nefret ederim bilmiyorsunuz siz. O çok sevdiği böğürtlen reçelini açtı. Bir kaşık yedi. Gözlerini bana çevirip irisinin ne kadar kırmızı olduğunu göstermeye ve bana gülümsemeye başladı. Yine değişik bir sesle tepki verdim. O çok sevdiği böğürtlen esansını küvetteki suya damlattı. Çırılçıplaktı. Omzundaki saçları uzamış belindeki gamzelerinin üstüne gelmişti. Bana güldüğünü hissediyordum çünkü belindeki gamzeler ilk gördüğüm günden daha çukurdu. Hoşuma gitti. Bilirsiniz onu öyle görmek hep hoşuma gider. Küvete girdiğinde yanına gittim. Hem kokluyor hem bakıyordum. Dilimle yalamaya başladım. Yaklaşık 1 saat küvette durduktan sonra bana baktı. Çıktı. Beni kucakladı. Öpmeye başladı. Bende yalıyordum onu. Beni küvete doğru götürüyordu. Ses çıkarmadım. Normalde opera gösterilerim olur. Ama sustum. Beraber küvete girdik. Oturdu. Kucağındaydım. Gözlerimin siyahı büyümüştü. Yemyeşil kısmı yok olmuştu. Böğürtlen kokusundan ne düşüneceğimi bilemedim. Yanağının kenarındaki gamzeye baktım. Çukur değildi. Göz kapaklarına baktım. Mecburdum çünkü gözlerini kapatmıştı. Ellerini boynumda gezdirmeye başladı. Hoşuma gidiyordu bütün bedenim titriyordu. Aklıma seks düşüncesi geldi. Gelen düşünceyle kendimi böğürtlen kokulu suda buldum. Elleri boynumdaydı. O an anlamaya başladım. Kedisini boğan kadının hikayesini anlatıyordum. Hayran olduğum kadının hikayesi. Kadın mor kollarıyla beni boğuyordu. Çırpınamıyordum. Yapamadım. Sesim zaten çıkmıyordu. Sustum ve öldüm. Mor kolları olan vücudu yanıklarla dolu kadın beni lanet evinin küvetinde boğarak öldürdü. Beni hatırladı hep. Hep öfkelendi bana hem özledi. Ama kadın beni boğarak öldürdü.

Tüylerimin rengini merak eden varsa kapının önündeki çöp kutusuna bakabilir.

Podcast| Youtube | Slack | Facebook | Twitter | Instagram | Kodcular

--

--