Kel Şarkıcı’dan Absürt Bir Toplum Eleştirisi
Uyumsuz (absürt) tiyatro, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra tam bir umutsuzluk ortamında doğmuş ve bilinen tüm normlara karşı çıkmıştır. Amacı seyircide tedirginlik hissi uyandırıp düşündürmektir. Yabancılaşma, insanlıktan çıkma, iletişimsizlik, hayatın akla aykırılığı gibi konuları ele alan uyumsuz tiyatronun en önemli örneklerinden biri de grotesk yazar Ionesco’nun “Kel Şarkıcı” oyunudur.
Eugène Ionesco’nun ilk oyunu Kel Şarkıcı, 1952 yılında yayımlandığında büyük bir tepkiyle karşılaşır ve ancak 25 kez oynanır. Birçok eleştirmen, klasik tiyatronun tüm kurallarına karşı gelmesi sebebiyle giriş, gelişme ve sonuç ögeleri içermeyen bu oyunu, tiyatro sanatına bir “hakaret” olarak kabul eder ve şiddetle karşı çıkar. Ancak zamanla oyunun yazgısı tümden değişecektir.
Ionesco, başlıktan edindiğimiz oyun kişileri arasında bir “kel şarkıcı” görme beklentisini dâhi karşılamayarak, klasik tiyatronun gereklilikleriyle adeta alay eder ve kel şarkıcının ismini tüm oyun boyunca yalnızca bir kez geçirir.
İTFAİYE ŞEFİ : (Kapıya doğru giderken durur.) Haa, sırası gelmişken, Kel Şarkıcı’dan ne haber?
(Sessizlik. Hepsi şaşırmıştır.)
BAYAN SMITH : Saçlarını hep aynı biçimde tarıyor.
İTFAİYE ŞEFİ : Yaa, öyleyse hoşça kalın baylar bayanlar.
BAY MARTIN : İyi şanslar, iyi yangınlar.
Oyunda seyirciyi bekleyen şeyler, kısır döngü içindeki kişiler, alışkanlık ve rastlantılardır. Diyaloglar anlaşılmaz ve manasız, sözcüklerin içi boş ve oyun kişileri iticidir. Oyuna boğucu bir sıradanlık hakimdir.
“Bulvar tiyatrosunun bir parodisi, çok kısa bir tiyatronun parodisi, dildeki klişelerin ve otomatik insan davranışlarının eleştirisi…”
-Eugène Ionesco
Oyunun girişinde bizi evli bir çift karşılar, uzun bir süre anlamsız ve bayağı diyaloglara maruz kalırız. Ardı ardına gelen saat sesleri, oyun kişilerinin dahi zamandan bihaber olmaları, başı ve sonu olmayan bir anda hapsolmuşluk hissi uyandırır.
Bunun ardından, başka bir çiftin akşam yemeğine gelmesi, itfaiye şefinin bir yangın olup olmadığını kontrol etmek için uğraması gibi rastlantısal birtakım olaylar ve konuşmalardan sonra herkes bir anda sözlü bir çatışmaya tutulur, sözcükler zamanla tuhaf seslere dönüşür ve perde kapanır.
BAYAN SMITH: Saint-Nitouche!
BAY MARTIN: Senin yatak hep batak!
BAY SMITH: Beni ağızlıyorsun.
BAYAN MARTIN: Saint-Nitouche kuşla kuşkuda!
BAY MARTIN: Sully!
BAY SMITH: Prudhomme!
BAYAN MARTIN, BAY SMITH: François!
BAYAN SMITH, BAY MARTIN: Coppee.
BAYAN SMITH: Krişnamurti, krişnaımırti, krişnamurti!
BAYAN MARTIN: Bacanak, Balzac, Bazaine!
BAY SMITH: A, e, i, o, u, a, e, i, o, u, a, e, i, o, u!
BAYAN MARTIN: B, c, d, f, g, l, m, n, p, r, s, ş, t, v, y, z!
BAY MARTIN: Kumdaki kumkuma keseri sezer!
BAYAN SMITH: (Tren gibi.), Çuf, çuf, çuf, çuf,
Oyunun son sahnesinde, girişte bizi karşılayan çiftin yerinde, akşam yemeğine gelen çifti görürüz. Aynı konumda, aynı diyalogları işitiriz ve oyun yeniden, bu sefer farklı kişilerle başlar.
Çiftlerin arasındaki bu aşırı iletişimsizlik ve alışılagelmiş sözcük grupları diyalogları ele geçirir. Belli bir sınıfı temsil eden bu oyun kişilerinin bir kimliği yoktur, her biri bir diğerinin yerine rahatlıkla geçebilir.
Tahmin edilenin aksine yazar, oyundaki cümleleri manasız değil, tam tersine oldukça anlamlı bulur. Kelimelerin bayağı değil, olağanüstü olduklarını ve sıradanlıklarının altında bir sıra dışılık yattığını savunur. Çünkü bu kişiler artık insan olmaya uzak, makineleşmeye yakındırlar. Yazar, önümüze serdiği abartılı örnekler ile, bir nevi insanı insanlığa geri çağırır.
Böylelikle Ionesco, günümüzdeki topluma bir ayna tutar ve uyumsuz tiyatronun bir gerekliliği olarak sorgulamaya teşvik eder. Yabancılaşmayı ve iletişimsizliğin vahametini ele alan konusuyla Kel Şarkıcı, hâlâ güncelliğini koruyarak okunması ve üzerine düşünülmesi gereken eserlerden biri olma özelliğini korumaktadır.