Kendi Gerçeğim ve Başkaları

Cihangir İslam Akgül
Türkçe Yayın
Published in
2 min readAug 9, 2024
Fotoğraf: Fabien Pasquet

Elena Ferrante’nin Napoli Romanları serisinden bir kesit okudum. Kitapta, ana karakterlerin yaşadıkları mahalle ve birbirleriyle olan ilişkileri öyle derinlemesine anlatılmıştı ki, bir yandan bu yoğunlukta hislerin sadece bana özgü olduğunu düşünmek istedim, bir yandan da bu kadar tanıdık gelen bir anlatımın, başkalarında da benzer duygular uyandırmış olabileceğini fark ettim. Aslında, hepimizin bir şekilde yaşadığı, deneyimlediği şeyler ne kadar kişisel olursa olsun, derinlerde bir yerde, başkalarıyla paylaştığımız ortak bir duygu yoğunluğuna sahip.

Bizim için önemi olan herhangi bir şey ile kurduğumuz bir ilişkinin, başkalarının o şeyle olan ilişkisinden daha farklı ve daha anlamlı olduğunu hissettiğiniz oldu mu? Mesela, her okur için bir roman sadece bir roman değildir; o, bir kaçış, bir buluşma, bir varoluş biçimidir. Ama her nedense, herkes kendi okuma deneyiminin başkalarınınkinden daha özel olduğunu düşünür. O roman, onun dünyasıdır, onun hikayesidir. Peki, başkası için de aynı ölçüde anlamlı olabilir mi?

Aslında, bu his çok da yabancı değil. İçinde kendimizin olduğu her şey, bize daha derin, daha yoğun gelir. Çünkü biz, kendi deneyimimizi yaşıyoruz, kendi gözlerimizle bakıyoruz. Acılarımızı yaşarken de bu böyledir; çok canımız yanıyordur ve kimsenin bunu anlayamayacağına inanırız. Ama gerçek şu ki, kimse tam olarak anlayamaz. Çünkü senin hayatınla aynı şekilde, aynı zamanda, aynı koşullarda yaşanan bir hayat yok. Aynı yoldan aynı adımlarla yürüyen iki insan yok. Bu yüzden, kendi deneyimimizi yalnızca bizim anlamamız ve ona büyük anlamlar yüklememiz oldukça doğal.

Dışarıdan bakınca basit, sıradan ya da hayatın kendisi gibi görünen pek çok şey, bizim içimize girdiğinde başka bir şekil alır. Bize yapılan haksızlıklar çok ağır gelir, ama biz bir başkasına haksızlık yaptığımızda onu haklı gösterecek nedenler buluruz.

Şiir, insanın kendi iç dünyasına dalıp, o derin duyguların farkına varmasıyla ilgili güçlü bir anlatı sunar:

“İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine…”

Bu dizeler, insanın yaşadığı deneyimlerin, duyguların, hislerin, kendisine nasıl derinlemesine işlediğini ve çevresiyle, geçmişiyle nasıl bütünleştiğini anlatır.

Edip Cansever’in “Mendilimde Kan Sesleri” şiiri bu makaleyi belki de en iyi şekilde özetleyen kelimelere sahiptir.

--

--

Cihangir İslam Akgül
Türkçe Yayın

Kaizen Felsefesi ile iş ve özel yaşamını düzenleyen, kendi yararına beden ve düşünce gücünü kullanan kimse.