Kendim Diyebilmek İçin

Ayşegül Demir
Türkçe Yayın
5 min readSep 24, 2020

--

Kurumsaldan ayrıldıktan sonra psikoloğum 1–2 sene bir şeyler yapmama işine beni alıştırmaya çalışıyordu. Ne demek olduğunu şuan yazıya dökebiliyorum.

Annem benim için “günde 3 kapı yapmasan olmaz” cümlesini çok kullanır. Günün neredeyse tümünü kaplayan iş, sonrasında arkadaş buluşması, sonrasında aklımdaki projeye destek olan diğer arkadaşımla bir kaç adım daha atmak gibi. Hafta sonu Cuma gününden yola çıkarak kesin bir outdoor ya da ekstrem sporun peşinden giderdim. Koşturmam ve bir şeyler yapmam gerekiyor çünkü zaman kıymetli.

Üniversite mezuniyeti sonrasında gününün 16 saatini nasıl geçireceğin kararı iş hayatı demek. Benim için iş hayatı demek de kurumsal bir şirkette düzene ayak uydurma karşılığı maaş almak demek.

Kurumsaldan ayrılmaya karar verme sürecim oldukça vakit aldı. 2017 Kasım’dı kendim için yaptığım excel’de 2018 yılı geçim planları hazırdı. 2018 Mart’ında şirket tarafından payımıza düşen primi alıp çıkacaktım. Ben hep o nakit akışını bekledim, hep ona bağlandım. O para, 2018 Ağustos ayında değerinden çok düşük şekilde yatmış oldu. Hayatımda ilk defa emeğinin karşılığını alamamak ne demek ve senin emeğinin karşılığı ya da değerin başkalarının diline ne kadar bağlıymış gördüm, bu canımı yaktı ve süreci hızlandırdı. <Can yanması kurumsal şirketlerde çok olur. Babadan oğula geçen sistemlerde (kendi aile şirketin değilse) çalışan olmak zor.> Benim değer görememem karşılığında düşüncelerim evrildi ve sorular başladı. Ben dünyaya bir amaç için gelmiş olmalıyım ve bu şirket o amacıma mı hizmet ediyor? Türkiye’nin öncü şirketlerinin birinde planlama mı yapmak? Bireysel değerimi şirket başındaki bey amca mı biçer? İsterse emeğimin karşılığını vermez mi? Biraz içimi dinlediğimde bu dünyaya ait olmadığımı biliyordum. Peki ya hangi yeni dünyaya aitim?

2016 yılında iç konuşmalarımı ve tıkanıklarımı gördükçe bir eğitimde tanıştığım yani kendim seçmiş olduğum bir psikologla çalışmaya başlamıştım. Tabi o zaman kurumsala gireli 1,5 sene olmuştu ve çıkma fikri aklıma gelmiyordu. Yıllar geçeyazsın, 2019 başlarında kararımı vermiş ayrılacaktım. Peki ya sonra? Var olan düzeni kendi yaşamınızı tekrar kurmak için tek bir tuşla durduruyorsunuz. Nakit akışı yok, günün uyanık kaldığın 16 saati kendinle baş başasın, ne yapacağını bilmiyorsun. Eski dünyayı durdurdum, yeni dünya neyle başlayacak? Tekrar ya da yeni baştan ne yapacağımı düşünmek, düşünmek, düşünmek.

‘Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. “Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

Şems-i Tebrizi

Eğer ki meslek olarak ne yapacağım sorusunun cevabını hiç bulamıyorsanız kendimizi daha iyi tanıma yoluna gitmeliyiz. Ben hiç bilemedim, ne yapsam günüm su gibi geçerdi. Döndüm tüm hayallerimi kurcaladım: Şarap yapmak, meyve ve sebze yetiştirmek, İtalya’ya yerleşmek… Bu hayalini kurduğum işlere hala giremedim. Bu dönem öyle bir duraksama dönemi ki… Halen de zamanı var gibi, Eylül 2020.

‘Bol bol deneme, yanılma’ alıştırması yapılmalı diye de bilgilendiriyor psikolog.

Baskı

Teslim olup bizi strese sokan tüm baskıları önce fark edip sonra bu baskılardan sıyrılmak. “Ailemin nasıl geçineceksin Ayşegül?” endişesiyle seni bir an önce maaşlı bir yola itme baskısı. Bırakalım ailelerimizin sahip olduğu bu korkuları, bu endişe elbette ki bizde de var. Bizdeki bize yeter başkalarının streslerini yüklenemeyiz. Türk milleti olarak baskıcı rejimi benimsemiş ve uygulamış bir milletiz zaten. Elalem ne der, mahalle baskısı… Okudukça, yapılanlara bakıldıkça, zaman geçtikçe kendimizde oluşturduğum yaşam amacını keşfetme baskısı. Buna ek, Maslow’un piramidinde gördüğümüz kendini gerçekleştirme satırı. Meltem Güner şöyle açıklıyor “ucunda ölüm olan şu üç günlük dünya’daki gayretinin ne olduğunu” farkedememe baskısı. Baskıları çoğaltabiliriz, sonu yok. Vücudumuz bu baskıların altında kalınca stresten hareket edemiyor. Aklıma uçuk bir hayal bile gelmiyordu benim. Günümüz yapmalı, etmeli-lerden dolayı kendimize uzak bir şekilde geçmiş oluyor. Tıpkı kurumsaldaki hayatımı çağrıştırıyor bu söylemler bana. Bütçe yap, sipariş gir, sunum hazırla. ‘Kim için yapıyorum?, Bu yaptığım kimin hayrına?’ diye soğuk kanlılıkla soramadım. Bu değerli vaktimi ne yapayım ki beslenmiş olarak o günü bitireyim.

Beynimizin oluşturduğu bu baskıları birer birer kafamdan çıkarıp kenara koymak bana en iyi gelen şey oldu. Benim olmayanı, özüme hizmet etmeyeni önce kapı dışına koymaya çalıştım ki neymişim ben bir göreyim. Benim olmayan neler vardı? Kim ne tavsiye ediyordu etrafımda? Önce işten ayrıldım, sonra etrafımdaki bu baskıların hepsine kendimi kapattım. Sonra sonra hediye gelmiş hoşuma gitmeyen nesneleri ve kıyafetleri çekmeceden çıkardım, ilgimi çekmeyen her kitabı bağışladım yerine bende heyecan uyandıran kitaplar aldım, sevmediğim kupada kahve içmeyi bıraktım. Gemiden önce bizi kemiren, hayat enerjimizi çalan şeyleri atacağız. Sonrası güzel.

Kısacası artık hoşuma giden kişilerle bir arada olmaya özen gösteriyorum. Şahane bir hayatım yok, yalnızca eskisinden çok daha kaliteli vakit geçiriyor ve hayatımı yönetebildiğimi görebiliyorum. Gün biterken yaptığım ve yapmadığım her şey içime siniyor.

Dolce far niente

Tamamen süresiz bir süreyle kendimizi boşluğa teslim etmek. Mesela kendimi 9–10 saat uyudum diye suçlardım. Psikoloğumun şefkatli bakış açısıyla “belki de ihtiyacın vardır, neden kendine izin vermiyorsun, 5 senedir 06:00'da kalkan sensin şimdi biraz dinlenmeyi hak ettin” kendimi suçlamayı bıraktım. Mesela süresiz bir süreyle sahile inip hiç bir şey yapmadan yapayalnız oturmak, manzara seyretmek, aynada kendini seyretmek, koltuğa uzanıp tavana bakmak… Hiç bir şey yapmak zorunda değiliz bu gibi dönemlerde. Bir dönemi kapatma amacım kendime bundan sonra daha iyi hizmet verebilmekse bunun yanında ne yapacağımı bilmiyorsam hiç bir şey yapmayarak her gün içimden geldiği gibi yaşamaya çabalıyorum.

Ben dış sesleri ve kendi planlarımı susturduğumda içimdeki can konuşmaya başladı. Canı ne yapmak istiyor, nereye gitmek ona iyi gelecek, bugün neye heyecanlı hepsini sabahları bana anlatıyor. İlham aldığım kişilerin yaptıklarını izliyorum, dinlerken bana da uyan her düşünce bir daha unutulmamak üzere kafama demir tozları gibi çekiliyor. Benzer benzeri çeker ya, size yakın hissettiğiniz insanları dinlerken algı seviyeniz daha yüksek oluyor. Eskiden bu kadar kolay bir şeyleri aklımda tutamazdım. Şimdi bana yakın olanlar ve içime sinen bir yaşamda öğrenmem de daha kolaylaştı. Ben bir senedir sadece kendi istediğim insanlarla vakit geçirip ilham aldığım bilgeleri dinliyorum. Hala ağacım meyve vermiş değil. Bir plan yapabilmiş değilim. Biliyorum, bunlar dönüşmüş, elimde ne varsa bir şekilde benim mesleğim olmuş, farkında olmadan o işlerin peşinde gelir sağlamaya başlamış olacağım. Şuan konuşmayı bilmeyen bir bebek gibi sadece sakince büyüyorum.

Bu paragrafa son eklemeler; Nil karaibrahimgil’in kendine boş bir daire kiralaması. İtalyan atasözü “dolce far niente”.

https://youtu.be/KLTX4MHX3kc

Kitap

İşi bırakmamın ardından kitapları farklı tanımlar oldum. Kendilerine keşif kapsülü demeyi tercih ediyorum. Bu yolda benim eksiğim kendimi tanımamamdı .Kendimi tanıma yolumda en iyi destekçilerimde bu kitaplar. Hani günlük tüketmeniz gereken C vitamini kapsülünü ağzına atarsınız ve bilirsiniz orada vücudunuza hizmet edecek süper bir güç var. Kitaplar da benim ilgi alanlarıma hitabeden küçük kapsüller. Kendimi hiç tutmuyorum. Her defasında 3–4 tane alıyorum (internetten sipariş verdiğimde maksimum 100tl ediyor, sevdiğim bir elbiseye 230tl veriyor iken kitaba verdiğim bu meblağı harcama olarak görmüyorum). Ruh halime ve gün içindeki heyecanıma göre istediğimi elime alıyorum.

Küçükken kitap okuma alışkanlığım yoktu, yaklaşık 25 yaşımda okumaya başlamış olabilirim bu yüzden ben okumaya klasiklerle başlamadım. Kendimi ihtiyacımı giderecek kitaplara yönelttim. Psikolojik olarak canım yanarken dönüp de Suç ve Cezayı okumam saçma olurdu. Canımın acısını dindirecek psikoloji kitapları bana daha iyi geldi. Yani ölmeden önce okunması gereken 1000 kitap şimdi hala bir kenarda durabilir. Önce ihtiyaçlarım yani önce can sonra canan.

Kronolojik sırayla neler okumuşum diye baktım; romantik ilişkiler, insan psikolojisi ve nasıl yetiştirildiğiyle alakalı kitaplar, yaşam amacı konulular, spiritüel konulular, bana ilham veren biyografiler, şuanda beslenme ve insan sağlığı temalılar ve ekolojiyle alakalı kitaplar okuyorum. Bu bahsettiğim yoğun bilgilenme süreci son iki yıl içinde oldu. Son iki yılda severek öğrendiğim bilgi topluluğunu üniversitede de ders dışında öğrenebiliyor olmayı umardım.

--

--

Ayşegül Demir
Türkçe Yayın

Fizik mezunu - Video editörü - 2* Dalıcı - Bisikleti de bayağı seviyorum https://www.instagram.com/aysgldmr/