Kime aşık olunur, aşk aslında nedir?

Aslı
Türkçe Yayın

--

Başkalarının çok beğendiği karşı cinsi sizin hiç beğenmediğiniz mutlaka olmuştur. Hatta insanların o kişide ne bulduklarına bir anlam veremez, şaşırırsınız. Her insanın beğendiği tek tip insan yoktur. Herkes karşı cinste farklı bir şey arar; kimisi uzun saç severken kimisi kısa saç sever, kimi utangaç severken kimi özgüvenden etkilenir, kimi uzun boylu severken kimi kısa boyludan hoşlanır. Aslında bunların bir nedeni vardır. Ben bu yazıda Schopenhauer’nin düşüncelerinden yola çıkarak konuyu ele alacağım.

Schopenhauer en basit haliyle aşktan “Ne kadar yüksek ve ulvi görünürse görünsün kökenini sadece cinsel itkide bulan şey” şeklinde bahseder. Aşk ona göre hayvansal bir güdü olmakla birlikte aşkın belirlediği şeyin tamamıyla bir sonraki neslin oluşturulması yani dünyaya çocuk getirilmesi işi olduğunu düşünür. Aşkın insanlar için tüm işlerinden alıkonulacak kadar ilgi çekici olmasının, kimi zaman en büyük zihinleri dahi yoldan çıkarıp çılgına çevirmesinin en bariz açıklaması insanların kendilerinden sonraki nesli var edecekleri bilincinin onların beyninde yol açtığı önem sinyalidir. Aslında insanın hayatındaki tüm amaçlarından daha büyük bir öneme sahip olduğunu belirtir. Çünkü aşkın meyvesi, asıl gayesi gelecek nesildir. Tabiatın kendi amaçlarını gerçekleştirmek için böyle hilelere ihtiyaç duyduğunu düşünür.

Schopenhauer erkekler icin genel olarak şunları savunur:

Yaş erkeklerin seçimlerindeki ve eğilimlerindeki temel faktörlerden biridir. Erkeklerin genel olarak adet görmenin başlamasından adetin kesildigi döneme kadar olan çağı , yani özellikle 18–28 yaş arasındaki kadınları tercih ettiğini söylüyor. Hatta bu yaş aralığının dışındaki adet görmeyen bir kadının erkeklerde tiksinti uyandırdığını savunuyor. Ona göre, erkekler için güzellik olmaksızın gençliğin her zaman bir çekiciliği vardır, gençlik olmaksızın güzellik ise hiçbir şeydir. Burada her ne kadar bilincinde olunmasa da onlara yol gösteren amacın genel olarak üremenin devamlılığının mümkün kılınması açıkça bellidir. Bu yüzden her birey karşı cins üzerindeki çekiciliğini döllemek için uygun olan yaş aralığından çıktığı zaman kaybeder.

Önemli olan ikinci faktör de sağlıktır. Ağır hastalıklar bizi sadece geçici olarak rahatsız eder, oysaki kronik hastalıklar itici gelir. Çünkü onların kalıtımsal olarak çocuklara da aktarılması ihtimal dahilindedir.

Üçüncü faktör iskelet veya kemik yapısıdır, zira o bir türün ayırt edici özelliğinin temel taşını oluşturur. Bizi yaşlılık ve hastalıktan sonra, başka hicbir şey, deforme olmuş bir beden yapısından daha fazla uzaklaştıramaz hatta en güzel yüz bile bu yoksunluğu telafi edemez. Halbuki düzgün bir endama çirkin bir yüz eşlik etse bile tercih edilebilir. Diş yapısı da ayni şekilde çok önemlidir. Çünkü kalıtımsal yolla çocuklara aktarılır.

Dördüncü bir diğer önemli husus ise belirli bir et dolgunluğuna ulaşmaktır, zira bu özellik ceninin yeterince, bol miktarda beslenebileceğine işaret etmektedir. Dolayisiyla aşırıya kaçan sıskalık erkeğe son derece itici görünecektir. Ziyadesiyle dolgun göğüsler erkekler üzerinde olağanüstü bir etkiye sahiptir çünkü onlar yeni doğmuş çocuğa yeterince bol besin temin edilmesine aracı olacaktır. Öte yandan haddinden fazla şişman kadınlar da son derece itici gelecektir zira böylesi bir durumda rahmin dumura uğramasına dolayısıyla kısırlığa işaret edecektir. Bu durum zihinsel olarak değil fakat içgüdüsel olarak bilinir.

Son olarak ise yüz güzelliği gelir. Bunda da kalkık bir burun ve çıkık bir çene insan türünün karakteristik özelliğini yansıttığından dolayı daha çok tercih edilecektir.

Kadınlar ise güzellik bilhassa yüz güzelliğiyle daha az ilgilidirler cünkü çocuğa güzelliği verme işini sadece kendileri üstlenmiş gibidirler. Onlara cazip gelen şey temelde bir erkeğin gücü, bununla baglantılı olarak cesaretidir. Çünkü bu özellikler güçlü çocukların dünyaya getirilmesinin ve aynı zamanda kendileri için de cesur bir koruyucunun habercisidir.

Kadınlar şu özelliklere erkekte önem verirler çünkü bunları annenin çocuğa aktarması olanak dışıdır:

Erkeksı bir kemik yapısı, geniş omuzlar, dar kalçalar, düzgün bacaklar, cesaret ve benzeri şeylerdir. Buradan çıkan sonuç ise bir kadının çirkin bir erkeği pekala da sevebileceği fakat erkeksi olmayan erkeği hiçbir zaman sevemeyecekleridir.

Kadına çekici gelen şey özellikle güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret ile bunların yanında belki bir de dürüstlük, temiz kalptir. Öte yandan, zihinsel niteliklerin, kadının üzerinden doğrudan ya da içgüdüsel olarak bir etkisi bulunmamaktadır ve bunun nedeni de sadece bunların babadan miras alinan nitelikler olmayışıdır.

Aşk evlilikleri büyük ölçüde zihinsel yönden birbirinden tamamen farklı tabiatlar arasında gerçekleşir. Örneğin, kaba saba, dar görüşlü ama ziyadesiyle güçlü erkeklerle ziyadesiyle hassas, ince düşünceli, kültürlü, estetik duygusu gelişmiş kadınlar arasında veya erkeğin deha derecesine varacak bir zekaya ve engin bir kültüre sahip olup da zeki olmayan bir kadının arasında yaşanan evlilikler gibi. Çünkü evlilikle hedeflenen şey zihinsel yönden hoş vakit geçirmek değil çocukların dünyaya getirilmesidir. Mantık evlilikleri bu konunun dışındadır, burada ele alınan tutkulu aşktır.

Aşka tutulan bir kimsenin hayranlığı, yüce görünürse görünsün sadece belirli bir karaktere ve görünüşe sahip bir bireyi dünyaya getirmektir. Mecnun demiş ya Leyla için güzel değil diyenlere “Siz onu bir de benim gözümden görün.” diye, işte Schopenhauer bunun için şunu söylüyor:

Işte bundan dolayıdır ki, büyük tutkuları ateşleme eğiliminde olanlar her zaman için tam olarak kusursuz ve uyumlu bir güzelliğe sahip olan kadınlar değildirler. Zira böylesine gerçek bir tutku içeren eğilimin doğması için gereken şey ancak kimyasal bir metafordan yararlanılarak açıklanabilir, yani kişinin birbirlerini nötralize etmeleri tıpkı alkali bir metal ile asidin yaptığı gibi nötr bir tuza dönüşmeleri gerekir.

Yani örneğin en erkeksi olan en kadınsı kadını arayacaktır, bunun karşıtı da geçerlidir. Aynı zamanda özellikle insan kendisinin eksikliğini duyduğu mükemmeliyetleri arzu eder, hatta kendisininkilerin zıddı olan kusurları güzel bulacaktır. Bu sebepten dolayıdır ki kısa boylu erkekler uzun boylu kadınların peşinde koşacak, sarışın insanlar esmerlerden hoslanacaktır. Güzelliği, kendisine uygun bir kadın gördüğünde, erkeği etkisi altına alan ve ona bu kadınla birleşmenin yaşanabilecek mutlulukların en büyüğü olduğunu düşündüren bu aldatıcı coşkunluk, türün duyuşundan başka bir şey değildir. Bu duyuş, aynı olanın belirgin biçimde dışa aksetmiş özelliğini görüp onu bu bireyle sürdürmeyi arzu eder. Türlerin karakteristiğinin korunması işi de güzel olana karşı bu kararlı yönelişe dayanır ve bu yüzden böylesine büyük bir güce sahiptir.

Son olarak özetle şunları söyleyebiliriz; insan belli bir güzellik/sağlık kriterini sağlayan karşı cinsi gördüğünde kendinde eksik bulduğu özelliklerin de onda olduğunu fark ettiğinde türünün devamını sağlaması gerektiğini içgüdüsel olarak düşündüğü bu kişiyle bir çocuk yapmak istiyor. Neslin devamını sağlama dürtüsü o kadar güçlü bir dürtü ki insan hayatta bundan daha önemli bir şeyin mümkün olmadığını düşünüyor ve bu yüce duyguya aşk adını veriyor.

Kaynak: Schopenhauer — Cinsel Aşkın Metafiziği (Roman Yayinlari)

--

--