Kitap Yüz Yapraklı Bir Güldür
Latîfî'nin asıl adı Abdüllatif olup Evsâf-ı İstanbul eserinde geçen bazı ifadelerden hareketle 895–896 (1490–1491) yıllarında Kastamonu'da doğmuş olduğu söylenebilir. Kefevî’nin Râznâme’sine aldığı Mesihzâde’ye ait bir mektupta ise Latîfî’nin 990’da (1582) Mısır’dan Yemen’e giderken bindiği geminin batması üzerine boğulduğu bildirilmektedir.
On altıncı yüzyılda, daha çok Latîfî adıyla bilinen Osmanlı şâiri Abdüllatif Çelebi kütüphanesindeki her bir kitap için şöyle demişti: ‘Bütün dertleri defeden hakiki ve müşfik dost!’
Kitaba olan düşkünlüğü ile bildiğimiz Osmanlı şâirimiz Latîfî’nin dünyasında kitabın ne anlam ifade etmekte olduğunu yedi beyit hâlinde, gazel kafiyeli ve kitap redifli gazelini okuyarak anlamaya çalışalım.. Bu gazeli telif ettiği Tezkiretü’ş-Şu’arâ isimli eserinde bulunmaktadır. İsterseniz gazele başlamadan önce Latîfî’nin şu sözleri ile neden arkasında eser bıraktığını ve bizlerinde neden bırakması gerektiğini anlamaya çalışalım:
Âkil oldur ki koya dünyede bir hûb eser
Eseri olmayanun gör ki yerinde yel eser
Bu cihân içre anun kim eseri bâkîdür
Ölmez ol Hızr-sıfat zinde durur tâ mahşer
“Akıllı insan, şu dünyada iyi bir eser bırakmalıdır. Ardı sıra eser bırakmayan kişinin yerinde yeller eser. Şu dünyada arkasında bir eser bırakan kişi Hızır gibi ta mahşere kadar dipdiri kalacak demektir.”
İşte bu düşünceler ile böylesi bir platformda kalıcı eserler bırakmak istedim.. Bizimkisi öğretmeninden eğitim almış bir çocuğun ebeveynlerine anlatarak bakın nasıl olmuş dercesine bir durum olsa gerek. O yüzden yazılarımıza müsamaha ile bakıp, hatalarımız olduğunda düzeltmenizi temenni etmekteyim..
Konumuza dönecek olursak kitap kenz-i lâ-yefnâdır, yani bitimsiz bir hazine; gül-i sad-berg-i fasl-ı nev-bahârdır, yani ilkbaharda açmış yüz yapraklı eşsiz bir gül; yâr-ı gam-küsârdır, yani bütün sıkıntıları def eden hakiki bir dost!
Yazımızı sözü daha fazla uzatmadan bahsi geçen gazel ile noktalayalım. Zira sözün güzelliği kısalığındadır.. Bir başka yazıda görüşmek temennisiyle sağlıcakla kalınız..
Her dem ehl-i dillerin yanında yârıdır kitâb
Mûnis-i evkâtı yâr-ı gam-küsârıdır kitâb
Kitap her zaman gönül ehli insanların dostudur, kitap bu insanların her anının en yakın arkadaşı ve sıkıntılarını alıp götürenidir.
Nitekim eğlencesidür mâl u câhı câhilün
Ehl-i irfânın da mâl-ı bî-şümârıdır kitâb
Makamlar, mevkiler, mal ve mülkler cahillerin eğlencesidir; irfan ehli insanların kitapları ise onların yegâne malı mülkü ve hazinesidir.
Yeg dürür bin kân-ı zerden ehl-i fazla bir varak
Câhil almaz bir pula ne’tsin ne kârıdur kitâb
Fazilet sahibi insanlar için bir kitap yaprağı binlerce altın madeninden daha değerlidir. Ama bu hazineyi cahile versen, cahil işte anlamaz, bir kuruş bile vermez.
Kenz-i lâ-yefnâya irer pâdişâh-ı vakt olur
Her kimün gencîne vü gencîne-dârıdur kitâb
Kitap denen o hazineye kim sahipse o kişi, bitimsiz bir hazineye konmuş ve vaktin padişahı olmuş demektir.
Gel berü ey zulmet içre âb-ı hayvân isteyen
Bu sevâd içre o aynun çeşme-sârıdur kitâb
Ey “ölümsüzlük suyu karanlık mağaralardaymış” deyip de abıhayatı aramaya çıkan zavallı, o hazineyi yanlış yerde arıyorsun, asıl abıhayat bir kitabın siyah mürekkeple dizili satırlarında akmaktadır.
Gonca-veş til-teng olanın gönlün açar gül gibi
San gül-i sad-berg-i fasl-ı nev-bahârıdur kitâb
Kitap, bir gonca gibi sıkışıp kalmış gönülleri açan, bir ilkbahar mevsiminin adeta yüz yapraklı gülü gibidir.
Ol kişi buldu cihân içinde yâr-ı bî-halel
Ey Latîfî her kimin yanında yârıdur kitâb
Ey Latîfî, kimin yanında arkadaş olarak bir kitap varsa o bu cihan içinde ebedî bir dost bulmuş demektir.