Kontrolsüz Gelenler ve Psikolojik Sınırlar

Rüveyda Çelenk Yılmaz
Türkçe Yayın
Published in
4 min readAug 9, 2021

Taliban rejiminden kaçtığı iddia edilen on binlerce Afgan erkeğinin ülkemizin sınırlarından kontrolsüzce geçmelerine ve düzensiz bir şekilde ülke içinde seyahatlerine izin verilmesi; çok açık bir şekilde ulusal güvenliğimize tehdit oluşturan bu durum karşısında yetkililerin sessiz kalması birçoğumuzu öfkeli ve çaresiz hissettiriyor. Sadece mevcut iktidarın propaganda alanına dönüşen ana akım medyayı takip edenlerin konunun ciddiyetinin farkında olduklarını düşünmüyorum. Ana akım medyaya ilave olarak birtakım sosyal medya kanallarını takip etmelerine rağmen bu durumdan kaygı duymayanların ise “Güçlü Türkiye” vizyonunun altında ümmete kucak açan bir Osmanlı fantezisi içerisinde olduklarını görüyorum.

Mevcut iktidarın 2000li yılların başlarında ortaya koyduğu ve iktidara gelmelerinde büyük rol sahibi olan orijinal versiyonunda özgür, demokratik ve modern bir ülke mesajı içeren “Güçlü Türkiye” vizyonu yirmi yıllık iktidarın ilk yarısında amacına hizmet etmiş gibi görünmüş ve ülkenin her anlamda gelişiminin simgesi olmuştu. Ancak 2013 yılı sonrasında mevcut politik gücünün sınırlarını test ettiğini anlayan iktidar, toplumda daha büyük bir mutabakat aramaktan vazgeçti ve elinde olan kitlesini daha da konsolide etmek için “Güçlü Türkiye” söylemi altında bir Yeni Osmanlı illüzyonu yaratmaya başladı. Darbe girişimi sonrasındaki milliyetçi çizgiye kayışla birlikte bu söylem daha radikal bir şekilde kullanılarak bu kitle için bir tutkal görevi gördü.

Aradan geçen yüzyıla rağmen hala Osmanlı’nın yıkılışının yasının tutulamamış olması ve bu süreçte yaşanan kolektif travmalarla boğuşan kitle kendisini oldukça iyi hissettiren ve bireysel zayıflığını örten, bir üst kimlik gibi çalışan bu illüzyona sıkı sıkıya bağlandı. Zihinlerdeki bu şişirilmiş güçlülük imgesi iyi olan her şeyi kendine mal etti, kötü olan her şeyi de dışsallaştırdı ve yansıttı. Bu zihinsel yapı içerisinde olanlar toplumsal travmaların tipik bir semptomu olarak bugünün Türkiye’sinde ve dünyasında değil, imgelerle bugüne taşınmış esasen sürekli olarak Osmanlı’nın görkemli dönemlerine referanslar taşıyan bir simülasyonda yaşamaya başladılar. Doğal olarak toplumun bu kesimi tıpkı geçmiş dönemde Suriyeli göçmenler konusunda hissettikleri gibi -durumun gerçekliğinden uzak olarak- sığınmak için “Güçlü Türkiye”yi seçen din kardeşlerimiz Afganların ülkemize gelişlerini kabul edilebilir ve gurur verici bir durum olarak görüyorlar. İçerisinde yaşadıkları çadırın bütün ümmeti kucaklayabilecek kadar geniş olduğu illüzyonu içerisindeler. Oysa objektif veriler bunun tersini söylüyor.

Vamık Volkan’a göre fiziksel sınırlar sadece büyük grubun fiziksel varlığını değil, aynı zamanda büyük grup kimliğini* de korur. Fiziksel sınırlar aynı zamanda psikolojik sınırlardır. Kontrolsüz bir şekilde geçilmesi büyük grup üyelerinin psikolojik saflıklarının ve büyük grup kimliklerinin öteki tarafından kirletilmesi gibi algılanır. Böyle bir durumda kişilerin birincil hedefi büyük grup kimliklerini korumak olur. Bu da paylaşılmış önyargılara ve kutuplaşmaya sebebiyet verir. (Volkan, 2017)

Gündemimizde olan Afgan göçü konusunda ise iktidarın “Güçlü Türkiye” illüzyonuna dahil olan insanlar henüz büyük grup kimliklerini tehdit altında hissetmiyorlar. Çünkü içinde bulundukları simülasyon, onların öncülük ettiği (üstün olduğu!) ümmet kavramı üzerinden tanımlanmış daha büyük bir grup kimliğine dayandırılmış durumda. Ancak Afganlarla bu ülkede yaşayan insanlar her ne kadar bazı ortak noktalara sahip olsalar da aslında farklı büyük grup kimliklerine sahipler. En büyük ortak nokta aynı dine mensubiyet olarak gösterilmesine rağmen iki grubun dine bakış açıları, algıları ve yaşayışları çok farklı. Ayrıca bu göçmenlerin göç etme nedenleri, şekilleri ve yaşadıklarının oldukça travmatik olduğu apaçık. Bir yanda onlara karşı paylaşılmış önyargı bir yandan zorlu göç koşulları derken adapte olmaları oldukça zor görünüyor. Zaten mevcut iktidarın böyle bir kaygısı olmadığı için onlara sağladığı bir destek veya gösterdiği bir yol da yok. Tüm bu belirsizlik içinde ülkemizde gelmiş olan Afganların sahip oldukları tek büyük grup kimliğine daha da bağlanmaları ve yeniyi sistemlerine almakta zorlanmaları kaçınılmaz. Yazının başında söylemiş olduğum gibi, iktidar destekçisi çoğu kişi bu durumun vahametinin farkında değil. Ne zaman ki Afgan göçmenlerle günlük hayatlarında gerçek bir etkileşim ve kaynak paylaşımı yaşamak zorunda kalırlar, o zaman gerçek bir kırılma yaşayacakları muhakkak.

Benzer senaryo Suriyeli göçmenler konusunda yaşandı ve iktidarın konsolide ettiği seçmeninin bir kısmını kopardı. Bugün birkaç devlet yetkilisi dışında Suriyeli göçmenlerin ülkemizde bulunmalarını, buna bir nihai tarih belirlenmiş olmamasını, bu göçmenler için planlı bir göç politikasının ortaya koyulamamasını savunan herhangi bir iktidar yanlısı veya bulmak mümkün değil. Yani Suriyeliler konusunda yaşanan psikolojik sınırların kırılması hala farklı görüşte bile olsalar toplumun tamamına yakınını ortak bir fikre getirdi.

Şimdi durum önceki göçmen tecrübemizin çok ötesinde bir risk ve tehdit içeriyor. Bugün içinde bulunduğumuz koşullar her anlamda çok daha kötü. Politik belirsizlik, ekonomik dalgalanmalar, işsizlik, kadın cinayetleri, iklim krizi, dış politikada kaybolmuşluk ve içeride gücünü ciddi anlamda yitirmiş bir iktidar… Yeni Osmanlı illüzyonuna bağlı olanların daha büyük bir kırılma yaşayacağını ve iktidarın her geçen gün küçülen konsolide kitlesinde büyük kopmalara yol açacağını düşünüyorum. Üzücü olan şu ki, yine Suriyeli göçmen krizinde olduğu gibi tüm bu farkındalık yaşandığında birçok şey için geç kalınmış olacak. Bizlere düşen bu konuyu daha çok konuşmak, tartışmak, analiz etmek ama tüm bu süreçleri göçmenler üzerinden değil ülkenin göçmen politikaları üzerinden yapmak.

*Hayatları boyunca birbirleriyle hiç karşılaşmayacak olsalar da aynı kabileye/aşirete ait, etnik, dinsel, ulusal ya da ideolojik duyarlılıkları paylaşan yüzbinlerde birey.

Volkan, Vamik D., Immigrants and Refugees: Trauma, Perennial Mourning, Prejudice and Border Psychology, Routledge, 2017

--

--

Rüveyda Çelenk Yılmaz
Türkçe Yayın

Clinical Psychologist/ Psychotherapist/ Somatic Experiencing Practitioner/Interested in Political Psychology/ Traveler