Korona Günlerinde Aile İçi Şiddet

Emine Yeşildağ Meydan
Türkçe Yayın
Published in
4 min readApr 12, 2020
Öldüren sevgi istemiyoruz!

Korona günleri bize çok şey öğretti. Hayatımıza en önemlisi “sosyal mesafe” kavramı girdi. Ellerimizi 20 saniye boyunca yıkamayı öğrendik. Aslında olması gereken kişisel bakım bilgilerimizi tazeledik. “Normal insan” kavramı neydi? Kime, neye göre değişiyor bu kavram? İnsanın normal olup olmamasını kabul etmiyorum. Çünkü herhangi bir şey değil insanoğlu. Bu bilgileri güncelledik. Nasıl hissediyoruz sorusuna yanıtlar aradık. Nasıl mı? Şöyle: Belirsizlik kavramı içerisinde kaygılıyız hepimiz. Sevdiklerimizin sağlığı ile ilgili kaygı duyuyoruz. Belirsizlik bizi rahatsız ediyor. Distopyanın içindeyiz ve gelecek distopyalar bunu aşabilecek mi yaşayıp göreceğiz. Bir de doğanın sesine kulak vermeliyiz belki de. “Marina” romanında der ki; “Niçinlerimiz ne kadar güçlü olursa nedenlerimize o derece katlanabiliriz.” Çok doğru bir tespit. “Küresel ekonomik patlama yaşanacak ve bu da dar gelirli aileleri etkileyecek” tespiti de doğru.

Edebiyat dünyasına baktığımızda ise etkisini ucuz korona romanları yazılacak gibi görüyoruz ama yapacak bir şey yok. Edebiyat alanı için de bir süzülme gerekiyor. Genç yazarları etkileyecek kişisel özgürlük alanı hiç bu kadar kısıtlanmamıştı. Sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra bir gün sokaklara çıktığımızda şiirlerin sonunu hep birlikte söylemeyi umuyoruz. Karanlık metinlerin bizlere daha iyi günler için davetiye çıkarabilmesini ümit ediyoruz. Nitekim “işimiz zafer değil sefere çıkmak”.

Şimdi gelelim esas konumuza, tüm bunları neden anlatıyorum, zaten sancılı bir süreçteyiz hepimiz, bütün her şeyimiz kısıtlı durumda, gerginiz, üzgünüz ama umutlu olmaya çalışıyoruz. Ancak bir de “Evde hayat var” dediğimiz bu günlerde aile içi şiddet konusu var. Gerçekten evde hayat mı var yoksa ölüm mü var? Ölüm tehdidi mi var? Ölüm korkusu mu var? Aynı yastığa baş koyulan kişi tarafından aldatılmak veya ölüm tehdidi almak ne acı bir durum değil mi? Boşanmak isteyip de ölüm korkusuyla aynı evi paylaşmak kadar acı bir şey var mı? En az Korona kadar önemli olan bir meseleden söz ediyorum, aile içi şiddetten söz ediyorum. Evdeki çocukların ve bireylerin etkilendiği aile içi şiddetten söz ediyorum. Bu yazı ile devlet yetkililerine, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na buradan seslenmek istiyorum. Lütfen sessiz çığlımızı duyunuz! Kadınlarımızı koruma altına alınız. Yoksa telafisi olmayan şeylerle sonuçlanacak kayıplara sebebiyet verilebilir. Geç olmadan daha çok önlem almalısınız bu konuda.

Ne yazık ki yeterli bilinç düzeyine sahip bir toplum değiliz. Örneğin; gerçekleri kitap haline getirdiği için Murat Ağırel hapiste olacak, kadına şiddet uygulayan dışarı çıkacak. Ne diyordu Ağırel, ”Bir Murat gider binlerce Murat gelir, yeter ki siz Atamızın ilke ve inkılaplarına sıkı sıkıya bağlı kalın”. Atamızın izinden tam anlamıyla gidemediğimiz için bu durumlar başımıza geliyor. Ne dini anlamda ne de Atatürk ilke ve inkılaplarını içselleştirme ve uygulama anlamında doğru şeyler yapabiliyoruz. Oysa dinimiz ne güzel bir din. Kadınlarımızı birer emanet olarak görür, cenneti anaların ayakları altında görür. Oysa Atamız, seçme ve seçilme hakkını Türk kadınlarına vererek döneminde çığır aşacak bir işe imzasını atmıştır. Daha nicelerini sayabilirim. Bağlanmalıyız, sıkı sıkıya dinimize, Atatürk ilke ve inkılaplarına. Ancak bu şekilde çözüme kavuşabiliriz. Ancak bu şekilde huzur ve refah toplumu olabiliriz.

Dün yazıma başladığımda ne acı ki kadınlar için bir şey yapılmıyor diye kaygı duyuyordum neyse ki bugün öğrendiğime göre; şiddete maruz kaldığınızda acil destek almak için Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan KADES uygulamasını biz kadınların kullanabileceğini öğrendim. Akıllı telefonu olan ve özellikle şiddet uygulayanla aynı evde yaşadığınız kişinin yanında telefon etme durumunuz yoksa bu uygulamayı tercih edebiliyorsunuz. Uygulamayı aktif hale getirdikten sonra şiddete maruz kalmanız nedeniyle desteğe ihtiyaç duyduğunuzda “Yardım İste” butonuna basmanızın ardından talebiniz 155 Polis İmdat Acil Çağrı Merkezine ulaşacak ve olay yerine ekip sevk edilerek olaya müdahalesi sağlanacaktır. Bu bilgiyi olabildiğince kişiye yaymalıyız. Peki sadece kadın mı şiddet görüyor? Hayır tabi, bir çocuk veya bir erkek de eşi tarafından şiddet görüyor olabilir. İşte bu şiddetin psikolojik, fiziksel veya cinsel şiddetin önüne geçmek için elimizden geleni yapmalıyız. Bana göre şiddetin bir türü olan psikolojik şiddet, en az fiziksel şiddet kadar kötü ve uzun vadede hayatı etkileyen, travmatik sonuçlara sebep olan bir şey. Bu bakımdan şiddetin türü ne olursa olsun bu bazen eşe söylenen bir “dobişko” veya “gerzek” lafıdır, birey ve toplum sağlığı açısından şiddetin her türünün önüne geçmek zorundayız. Hep bir elden bu konuya eğilmeliyiz.

Türkiye, “Evde kal”dığımız şu günlerde şiddetin önüne geçmeliyiz. Herkes taşın altına elini koymalı kendi yapabildiğinin en iyisini yapmalı. Bu bazen bir çocuğun başını okşamaktır, bazen eşine bahçeden koparılan bir gülü sunmaktır, bazen ise komşunun çığlıklarını duyarken sağır olmayıp polise haber vermektir. Bu itibarla, birey ve toplum olarak bu Korona günlerinde aile içi şiddet konusunda her zamankinden daha hassas ve duyarlı olmalıyız.
Umuyorum şiddetsiz günler bizi bekliyordur…

--

--