Kulakları Sağır Eden Sessizlik
Ölüm girdi mi bir eve
yaşa bakmaksızın bükülür annenin beli
baba konuşur ama sesi çıkmaz
kardeş varsa niye ben tek çocuk değilim diye ağladığı zamanlara lanet eder;
çünkü sonunda tek çocuktur.
Söylenmemiş sözlerin ağırlığından mıdır,
yoksa ağızdan çıkıp nereye varacağı belli olmayan sözlerden duyulan pişmanlıktan mıdır yutkunamama, bilinmez.
Nefes alıyorsun ama yaşamıyorsun
Bakıyorsun ama görmüyorsun
Dudakların hareket ediyor ama sesin çıkmıyor..
Kime yanacaksın?
Kime üzüleceksin?
Yitip giden cana mı?
Anaya mı? Babaya mı?
Herkesin içi yangın yeri
Kimi evladını kimi kardeşini bıraktı geldi buz gibi toprağa.
Şimdi o dört duvar yuva mı?
Hala eski sıcaklığını koruyor mu yatağı?
Yoksa o yatağın bir daha asla ısınamayacağını bilmek mi delirtecek gibi olan?
Isınmayacak olan sadece yatak mı?
Yürekler soğuyacak mı?
Tekrar eskisi gibi atacak mı kalpleri neşeyle?
Yoksa hep bir yerleri eksik mi kalacak?
Hayatları artık onu kaybetmeden öncesi ve sonrası olarak ikiye mi ayrılacak
yoksa
hep o da olsaydı böyle olurdular mı gelecek akıllara?
Hepsinden bir parça o toprağın altında artık
Sabır taşı olsa çatlardı.
Deniz olsa taşmaktan kururdu bu acı karşısında.
Ama insan sabretti.
Ama insan;
Ölüp ölüp dirildi de yine de öldüm demedi.
Velhasıl zaman geçti,
vakit geldi,
dışarıdan her şey eskisi gibi göründü ama içeride bir şeyler hep yarım kaldı…