Liderin Gelişimi

Sunay IŞIK
Türkçe Yayın
Published in
6 min readNov 5, 2018

StratejiForum Bankacılık etkinliğinde Acıbadem İK direktörü Tolga Eryoldaş’ın son derece keyifli sunumunu izleme şansım oldu. Kariyeri boyunca yaptığı gözlemlerini ve deneyimlerini bizimle paylaştı. Başarılı kişilerin, yöneticilerin ortak özelliklerini anlattı.

Başarılı kişilerin farklı hobileri ve uzmanlıkları olabilir ama çoğunda ortak olan bazı özellikler var. Bu özelliklere dikkat ederek işe alacağınız veya terfi ettireceğiniz kişiyi daha doğru seçebilir, seçtiğiniz kişinin başarılı olma ihtimalini arttırabilirsiniz. Kendi yorumlarımı da katarak Tolga Eryoldaş’ın liderin gelişimi konulu sunumunda ele aldığı bu özelliklerden biraz bahsedeyim.

Merak

Merak kediyi öldürür derler aslında diriltir. Meraklı olan kişi öğrenmeye heveslidir, daha iyiyi arar durur. Sunumu dinlerken aklıma Adam Grant’in Ted Talks konuşması “The surprising habits of original thinkers” geldi. Adam Grant konuşmasında kişinin işteki performansının hangi tarayıcıyı kullandığına bakılarak çıkarılabileceğinden bahsediyor. Firefox veya Chrome kullanan çalışanlar Internet Explorer veya Safari kullananlardan daha başarılı olduğuna dair somut kanıtlar bulunuyor. Bu kişiler daha başarılı olmakla kalmıyor ayrıca aynı işte %15 daha uzun kalıyorlar. Dört tarayıcı grubunun hızları hemen hemen aynı ve kullanmak için aynı seviyede bilgisayar becerisi gerekiyor. Peki neden Firefox veya Chrome kullananlar daha başarılı? Eğer IE veya Safari kullanıcısıysanız bu tarayıcılar bilgisayarınızla birlikte geliyor ve siz de otomatik olarak yüklü gelen bu seçeneği tercih ediyorsunuz demektir. Eğer Firefox veya Chrome kullanıcısıysanız size sunulandan şüphe etmişsiniz ve diğer seçenekleri araştırıp farklı tarayıcılar indirmişsinizdir. Bu araştırmayı duyanlar genellikle “Harika, işimde daha iyi olmak için tek yapmam gereken tarayıcımı değiştirmek!” diye düşünüyorlar. Hayır mesele size sunulanı sorgulayıp daha iyi bir seçeneği araştıran cinsten olmak. Meraklı olmak. Eğer bunu başarırsanız kendinizi deja vu’nun tersine açarsınız. Bunun da bir adı var: “vuja de”. Adam Grant’ı dinlerken şaka yaptığını sanmıştım ama biraz araştırınca deja vu’nun tersinin adı gerçekten vuja de’miş yani “bir olayı, bir şeyi daha önce defalarca yapmış olmanıza rağmen ilk defa yapıyormuş duygusuna kapılma” veya “daha önce defalarca gördüğünüz bir şeye baktığınızda onu bir anda yeni gözlerle görme” anlamına geliyor. Konuyu biraz uzattım. Adam Grant’ın konuşmasına buraya bırakıp liderin bir diğer özelliğine geçiyorum.

Çalışkanlık

Her başarının arkasında emek vardır. Bazıları başarının şans işi olduğunu düşünür ama önemli olan o şans size geldiğinde görevinizi yapmış ve onu bekliyor olmanızdır. Unutmayın ki şans sadece yeteri kadar çalışmış olanların yanındadır.

Çok çalışanın başarılı olacağının garantisi yoktur ama çalışmayanın başarılı olamayacağı kesindir. Çalışkanlık ayrıca kişiye disiplin ve alışkanlık kazandırır. Daha önce okuduğum bir araştırmaya göre davranışların %95’i alışkanlıktan geliyormuş. İş hayatında başarılı olmanın yöntemlerinden biri de kişilerin zaman içinde kazandığı alışkanlıklardan kaynaklanıyor. Bu sebepten çalışkan olmak ve doğru alışkanlıkları kazanmak çok önemli.

Çok Yönlülük

Tolga Eryoldaş sunumunda çok yönlülüğü anlatırken Rönesans'ın doğuşunu tetikleyen aile olarak bilinen Medici ailesini örnek verdi. Aslen ticaretle uğraşan bu İtalyan aile sanata çok düşkündür ve sadece ticaretle uğraşmakla kalmayıp Leonardo Da Vinci, Michelangelo, Raphael gibi sanatçıları evlerinde ağırlarlar. Misafirleriyle sadece ticaret değil sanat dahil pek çok konu hakkında konuşurlar. Farklı disiplinlere sahip kişileri bir araya getirip onların özgürce tartışmasını ve herkesin birbirinden bir şeyler öğrenmesini sağlamışlardır. Oluşturduklar bu ekosistem Rönesans'ın doğuşuna vesile olur ve dünyanın aydınlanmasında çok önemli etkisi olur. Önceleri tüccarlık yapan sonrasında işlerini büyüterek İtalya'nın ve Avrupa'nın en önemli bankaları arasına giren Medici ailesinin başarısının arkasındaki neden aslında aslında çok yönlü olmalarından kaynaklanmaktadır.

Yaratıcı fikirlerin ortaya çıkması için önce bu fikirlerin ortaya çıkacağı ortamın oluşması gerekmektedir. Medici ailesi de bunu yapmıştır. Şirketlerde bu duruma “Medici etkisi” deniyor ve pek çok şirket bu fikri kurum kültürü olarak benimsemiş durumda.

Çalışanlarınızda çok yönlülüğe önem verin çünkü farklı bakış açıları sorunlara farklı çözümler üretmek anlamına gelir. Google’da çalışan bir arkadaşım vaktiyle Google’ın çalışanlarının farklı kültürlerden gelen insanlar olmasına çok önem verdiğini söylemişti. İşe alımlarda özellikle buna dikkat edildiğinden bahsederken biraz şaşkınlıkla ve biraz da hayran kalarak dinlemiştim. Firmalar genellikle aynı profilde “mükemmel” kişileri almaya çalışırken onlar özellikle farklı kişileri işe alıyor ve farklı bakış açılarının birbirinden beslenmesini sağlıyorlardı. Siz de çalışan seçerken veya terfi ettirirken farklı bakabilen, farklı hobileri, farklı yönleri olan kişileri seçmeye dikkat edin.

Çok yönlülüğün diğer bir artısı da hobileri olan, farklı uğraşları olan insanların iş dışın da rahatlayabiliyor olmasıdır. Farklı uğraşları olanlar işten sinirle ve kızgınlıkla çıksa da akşam hobisiyle ilgilenirken rahatlıyor ve kafasını boşaltıp ertesi gün işe sıfırdan başlayabiliyor.

İletişim

Tek taraflı değil çift taraflı iletişim çok önemli. Sadece karşı tarafın bize gelmesini veya bizi anlamasını beklememeliyiz. İletişim hem iş hayatında hem de özel hayatta başarıya, mutluluğa giden yolda kilit role sahip. İletişim çağında olmamıza rağmen bazen iletişim kopukluğu yaşayabiliyoruz. Gözlemleyebildiğim kadarıyla bunun ana sebebi: “Söylemiyoruz, söyleniyoruz”. Toplum olarak biraz böyleyiz. Taleplerimizi, kızgınlıklarımızı, kırgınlıklarımızı açıkça söylemek yerine karşı tarafın bizi anlamasını bekliyoruz. Bizi rahatsız eden bir konu olduğunda karşı tarafa bunu rahatça aktarabilmemiz gerekiyor. Sorunları içimizde büyütmek veya iş arkadaşlarımızla dertleşip konuyu içselleştirmek yerine konuşup çözmek en doğrusu. Bir konuda rahatsız olduğunuzda bunu doğru bir üslupla karşı tarafa söyleyebilmemiz gerekiyor. Aynı şekilde karşı tarafın da gerektiğinde rahatça gelip bizimle konuşabiliyor olması gerekiyor. Bu sebepten iletişim kanallarını sürekli açık tutmalıyız.

İletişim demişken Celeste Headlee’in “10 ways to have a better conversation” konulu Ted konuşmasında dinlenmenizi tavsiye ederim. Celeste konuşmasında Stephen Covey’den alıntı yapıyor: “Bir çoğumuz anlamak amacıyla değil ancak yanıtlamak amacıyla dinliyoruz”. Konuşma yeterliliği belki de eğitimde en başarısız olduğumuz konulardan biri. Per Research’e göre Amerika’da ergenlerin üçte biri günde 100’den fazla mesaj gönderiyor ve birçoğu yüz yüze ve gerçek bir konuşma yapmak yerine arkadaşlarına mesaj gönderiyor.

İletişim konusunu Neale Donald Walsch’ın sözüyle bitirelim: “İletişimi etkin kullanabilenler, kendilerinin dünya deneyimlerini ve dünyanın onlar üzerindeki deneyimlerini değiştirebilir.”

Hedef Odaklılık

İnsanlar hedeflerine kendileri karar vermeli. Hedefini kendisi belirleyenler bu hedefi daha fazla sahipleniyorlar fakat kişinin kendi hedefini belirlemesi düşük hedefler belirlemesi anlamına gelmemeli. Hedef odaklı kişiler başarısızlıkla demotive olmaz hemen yeni hedefler belirlerler. Bu hedeflerin bir kısmı daha önce başarısız oldukları hedeflere ulaşmak için buldukları alternatif yöntemlerdir.

Kendimce insanları ikiye ayırırım: çözüm üretenler ve bahane üretenler. Bazı insanlar başarısızlıklarını bahanelerle örtmeyi tercih ederler. Çünkü bahane üretmek en kolayıdır. Bazılarıysa pes etmez ve bahane üretmek yerine alternatif çözümler üretmeyi denerler. Hedeflerine ulaşana kadar her başarısızlıkta yeni çözümler geliştirirler.

İş yaparken bazen süreçlerin içinde kaybolabiliyor veya detaylarla fazlaca vakit kaybedebiliyoruz. Bu sebepten iş yaparken ara ara ne yaptığımızı ve niye yaptığımızı gözden geçirmemiz, kendimizi sorgulamamız gerekir. Doğru olan, hedef odaklı olmak, soruna veya sürece değil çözüme odaklanmaktır.

Başarıya olan açlık

Başarıya giden yolda en önemli konularda biri de başarıyı gerçekten istemek. Başarıya olan açlığın etkisinin en net görülebileceği alanlardan biri futboldur. Lig kupasını, Kral Kupasını, Şampiyonlar Ligini kazanan bir takım ben dünyanın en iyi takımıyım, artık oldum derse başarısızlığa giden yolun temellerini atmış demektir. Bu yüzden aynı sene bütün kupaları kazanan takımlar bile milyonlarca dolar harcama yapıp takımı yeniliyor ve başarıya aç oyuncuları takıma katıyorlar. Tabi bazı istisnalar vardır ki bu tip insanlar ne kadar başarılı olursa olsunlar doymazlar. Başarıya olan açlıkları sürekli devam eder. En iyi örneklerden biri çoğumuzun tanıdığı Cristiano Ronaldo. Başarılı olmak istiyorsanız çalıştığınız insanları seçerken kazanmaya hevesli olanları ekibinize almanız gerekiyor.

--

--

Sunay IŞIK
Türkçe Yayın

#Technology #AI #Innovation #Entrepreneurship #BigData #IoT #PaymentSystems