London ve Stocholm Sendromu Kıyası

Asel Taş
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMay 27, 2023

5 Aralık 2016.

Türkiye’de Gölcük’teki banka çalışanları, 7 saat boyunca İsmail İ. tarafından rehin alınmışlardı. Fakat bu vakada rehin alınan çalışanlar, 30 yıl ceza istemiyle yargılanan soyguncudan şikayetçi olmamışlardı. Duruşmalara katılan mağdurlar, “Sanık bankaya girerek, çarşafı kaldırarak, düzenek göstererek ‘bomba var, patlatacağım’ dedi. Elindeki poşeti banka çalışanlarına vererek paraları doldurmalarını istedi. Fırsattan istifade ederek bazılarımız ikinci kata çıkarak camdan atladık. Şikayetçi değiliz.” ifadelerini beyanlarında geçirdi.

Öyle ki içlerinden bazıları ise aksine polisi suçlu bulmuşlardı. Camdan atlamaya yeltenen mağdurlar, polislerin kendilerini görmelerine rağmen onlara minder açmayıp merdiven uzatmadıklarını bildirerek görevli polislerden şikayetçi olmak istediklerini söylemişlerdi.

Bu vakada baskın çıkan Stockholm sendromudur. Hastalığın adıyla ün kazanmış İsveç’in başkenti Stockholm’de ilk vakası görülen bu sendrom, rehinenin kendisini rehin alan kişiye karşı süreç içerisinde yaşadığı duygusal zedelenmelerden kaynaklı kurduğu travmatik bağın getirisiyle kişide görülür.

Mağdur, gördüğü baskı yüzünden genel itibariyle iki çeşit tepki gösterir. Tutumları ya uysal ve itaatkârdır, yada hırçın ve asabidir. Uysal ve itaatkar tutumlar, kriz anlarında yaşama güdüsünün tehlikeye uğramasıyla korunmak için uzlaşmacı tepkiler gösterebilir, ancak kişiler veya gruplar arası edinsel sebeplerle Stocholm sendromunun baş göstermesi de imkan dahilindedir ve mental bir rahatsızlığın sinyallerini verebilir. Hırçın ve asabi tutumların kaynağı, yine yaşamın kurtarılma isteğiyle denenen kaçma girişimleri şeklinde gün yüzüne çıktığı gibi bazı kişilerde bu halin aşırılığı, mağdurun adını kentinden alan ve Stocholm sendromunun tam zıttı özellikler barındıran Londra sendromunu yaşadığına işaret edebilir.

Denver ve Monica'nın ilişkisi Stocholm vakasıdır. (La Case De Papel)

Londra Sendromu; ilk kez Londra’da rehine alma vakasında rehinelerin, esir alanların isteklerini açık ve sürekli bir ısrarla reddetmeleri, direnişlerinin ciddi yaralanma ve hatta ölümle sonuçlanacağını göze alarak sürdürmeleriyle ortaya çıkmıştır. Londra’daki İran elçiliğinin 1980'de, 30 Nisan ile 5 Mayıs tarihleri arasında içinde 5 kişinin serbest bırakıldığı, 21 kişinin rehin alındığı bir olaydan adını almıştır. KSA üyesi olan silahlıların kuşatma yapma nedeni, rehinelerin teslim edilmesi karşılığında dünyanın her yanındaki arap suçluların serbest bırakılması ve kendi güvenliklerinin sağlanmasının güvencesiydi. Bu talepleri reddedilen silahlılar, kuşatmanın son günü, saat öğlen bir sularındayken silahlılardan biri polis müzakerecisine 45 dakika içinde bir Arap büyükelçisiyle görüşmezse rehinelerden birisini öldüreceklerini söylerler.

Talepleri hakkında herhangi bir karşılık göremeyen silahlılar, 45 dakika geçtiğinde binanın içinde iki, üç el silah ateş ettiler. Yetkililer daha kaç kişinin öldürüldüğünü anlamaya çalışırken Abbas Lavasan’ın naaşını elçilikten dışarıya çıkardılar. Abbas Lavasan, uzlaşmacı tavırlardan ziyade esir alanları münakaşaya tutmuştu ve onlara karşı çıkmıştı, gerekirse ülkesi uğruna şehit olacağını söylemişti. Sonucunda esir alanlar bu aykırı davranışları dindirmek ve göz dağı vermek suretiyle Lavasan’ı kurban olarak seçmişlerdi. Ancak geriye kalan rehineleri bu ölüm daha fazla kızdırmış ve agresif tutumları azalmak yerine artmaya başlamıştır. Bu esnada içişleri bakanı Whitelaw, içeri girme emri çıkarır ve operasyon sonucunda silahlılar tutuklanır.

Londra sendromu, Stocholm sendromu ile kıyaslandığında mağdurun kendisini esir alana olumlu duygular geliştirmesinden çok mağdurun fiziksel yahut ruhsal açıdan zarar göreceğini bilmesine rağmen anlaşmazlık halinde olmasıdır. Tanımından ve çıkış noktasından anlaşılacağı üzere sadece yasal olarak suç teşkil eden olaylar bütününün sonucu değildir. Sendromlar her türlü kişiler arası ilişkilerdeki bağlarda meydana çıkabilir. Ebeveynler, arkadaşlık, iş dostlukları, eşler arası bağlarda, travmatik bağlanma çeşitlerinden biri veya birkaçı “mağdur ile esir alanın” arasında görüldüğünde sendromlar, ilişki bağına bir kene gibi yapışır. İlişki sahipleri bunun bilincinde olsa da olmasa da psikolog veya terapi desteklerinden faydalanmadıkları sürece mağdur için yıpratıcı bir süreç kaçınılmaz olacaktır. İlişki, artık amacından sapacaktır ve gelecek için mutluluk ile huzuru vaat etmeyecektir.

İstismar eden kişi, Stocholm sendromu yaşayan mağdurun eylem veya fikirlerine karşı her defasında duygusal manipülasyonlara maruz bırakır, yalan, inkar ve çelişki yoluyla mağdurun akıl melekelerini sorgulatıp şüphe uyandırarak kötüye yönlendirir. Mağdur, istismara uğradığı kişinin zarar verici davranışlarını görmezden gelir ve organik olmayan bir anlayışla yaklaşır. En ufak iyiliğe yoğun minnet duygusu besler, istismarcıya hayranlık duyar, bulunduğu durumlarda suçlu hep kendisidir. Çünkü istismara uğratan kişi, mağdurun doğru ile yanlışı ayırt etme yetilerini zayıflatmıştır ve mağdur travmatik bağlar geliştirdiğinden onsuz hayatın zor olacağını, onun sürekli haklı olduğunu ve bundan dolayı kendisinin eksik olduğu kanısına ulaşır. Stockholm sendromu günümüz ilişkilerine uyarlandığında gaslighting ile yakından ilişkilidir.

Londra sendromu ise günümüz ilişkilerine uyarlanırsa ilişki içerisinde olan kişilerin, şahsının veya ilişkisinin duygusal, fiziksel zarar göreceğini bilmesine rağmen agresif davranışlarını sürdürmekten geri durmaması olarak ifade edilebilir. İlişki içerisinde olan bireylerin yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı tavırlar sergilemeleri, hem kendilerine hemde var olan ilişkilerinin sağlamlığına sarsıcı etkileri yansıyabilir.

Araştırmalara göre ilişkilerin bitmesine temel olan 4 unsur vardır: aşağılama, eleştiri, savunmacılık ve sessiz muamele/duvar örmek. Sağlıklı ilişkilerin olmazsa olmazı saygı ve anlayış iken bu dört unsurun hareketlere yansıması kişiler arası bağların güvenini tehdit eder. Aşağılamak yerine anlayışla yaklaşmak, eleştirirken yıkıcı olmak yerine yapıcı olarak kırmadan konuşmayı denemek, savunmak yerine bazen susmayı tercih etmek, sessiz muamelede bulunmak yerine hisler ve fikirler konusunda ilişki içerisindeki kişiye şeffaf olmak, ilişki bağlarının iyileşmesini ve daha güçlü olmalarını sağlar.

--

--