Makarnanın Şekli, Fincanın Rengi

Farklı şekillerdeki her makarnanın tadının da farklı olduğunu biliyor muydunuz? Peki, aynı kahvenin farklı fincanlarda servis edildiğinde yine tadının farklılaştığını söylesem bana katılır mıydınız?

Ferhan Kır
Türkçe Yayın
5 min readNov 9, 2023

--

Photo by Nathan Dumlao on Unsplash

Malzemeler ve kullanılan oranlar aynı, sadece şekil farklı peki ama lezzet? Düşünüldüğünde bir spagetti ile penne makarnanın aynı tada sahip olduğunu kimse söyleyemez herhalde.

Kahveyi ele alalım; türk kahvesi toplumumuzda önemli bir yere sahiptir ve geleneksel sunumu minik fincanlarda ve köpüklü olacak şekildedir. Kültürümüzde ve tarihimizde yeri çok ayrıcalıklı olan kahve için Topkapı ve Dolmabahçe Saraylarında kahve için özel olarak ayrılan bölümleri ziyaret edebilir ve kültürümüzde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Hal böyle olunca geleneksel sunumu renklendirmek için pek çok kahve fincanı, cezve, kahve tepsisi görebilirsiniz. Bakır cezvede pişen kahve ile kahve makinesinde pişen kahvenin tadı bir olur mu hiç? Közde pişen kahveyle diğerlerini kıyaslamıyorum bile. Buradan bakıldığında kahveyi hangi renk fincanda içtiğimiz bile kahveden aldığımız tadı etkiliyor.

Photo by Gabriele Stravinskaite on Unsplash

Bu yargılara varmak için bilimsel kaynakları kullanmadım, aksine herkes tarafından kabul edilen toplumdan onay almış yargılar bunlar. Buna ben de inanıyorum, sen de inanıyorsun.

Bazen düşünüyorum da “kendime ait olduğunu düşündüğüm çoğu düşüncenin kökeninde toplumun kararları mı yatıyor?”

“Yok canım daha neler” diyorum kendi kendime, çünkü ben biraz da karşı çıkmayı seven, eleştiren ve (düşünsel anlamda bile) bağımsız olmayı seven biriyim. Fakat biraz durup düşündüğümde bana ait olduğunu sandığım düşüncelerin sadece bana ait olmadığını görebiliyorum. Bu düşünceler bana, sana, anneme, babama, komşuma, arkadaşıma, romanını okuduğum yazara, podcastte dinlediğim kişiye, hatta yoldan geçen hiç tanımadığım birine ait.

Bana ait olduğunu düşündüğüm, hiç dile getirmediğim pek çok düşünce bile aslında tamamen bana ait değil. Peki bu nasıl oluyor?

Bir gününüzü düşünün. Neler yapıyorsunuz? Kimlerle vakit geçiriyorsunuz? Neler okuyup neler dinliyorsunuz? Kimlerin yaşamına tanık oluyorsunuz? Gününüzün çoğunu ne yaparak, ne düşünerek, ne hissederek geçiriyorsunuz? Bu noktada Mahatma Gandi’nin şu sözüne yer vermek istiyorum;

“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.”

Bu söz ne zaman aklıma gelse beni çok etkiler. Bu konu hakkında söyleyecek çok şey var; aklımızdan geçen milyonlarca düşüncenin hayatımızı temelden etkilediğini bilmek hem çok korkutucu hem de çok mucizevi geliyor kulağa. Hayat an’ları algılayış biçimimizden oluşan bir şeydir demek doğru olur mu? Madem ki hayatımızı düşüncelerimiz belirliyor, bir olayı algılayış şeklimiz de düşüncelerimizle ilgilidir. Olayları algılayış şeklimiz de bizim nasıl bir hayat yaşayacağımızı belirliyor. Bu konu hakkında birden fazla kez, birden fazla kişiden düşüncelerini dinledim. Sinan Canan’ın bir videosunda hayat ile ilgili şunları söylüyor;

“Hayat, başımıza gelen her şeydir. Başımıza gelen şeyler ise bizim yüzümüzden gelir, her şey bizim bakış açımız ve algılamamızla ilgili. Biz algımızı değiştirdiğimiz anda hayat da radikal oranlarda değişiyor.”

Bu sözleri Gandi ve Sinan Canan söylüyor diye çiğnemeden yutmayalım ve biraz düşünelim; günlük rutinimizde başımıza gelen bir olayı bu zamana kadar edindiğimiz entellektüel seviyeye ve deneyimlerimize göre değerlendirir ve bunlara göre bir tepki oluştururuz. Yani o olaya verdiğimiz tepki o zamana kadar başımıza gelen her şeyin bir sonucu olarak meydana gelir. Bu nedenle olaylara verdiğimiz tepkiler olayı algılayış biçimimize göre şekillenir. İnsanları birbirinden ayrıştıran ve toplulukları zenginleştiren etmenin de olayları algılayış biçimimizdeki farklılıklardan geldiğini düşünüyorum.

Peki teknolojinin bu kadar gelişmesiyle birlikte bir parmak hareketimizden dakikalar içerisinde binlerce insana tanık olabiliyorken zihnimizde dolaşan düşüncelerin %100 saf haliyle bize ait olduğunu söylemek mümkün olur mu? Bence olmaz. Hadi biraz daha derine inelim.

Daha önce çok beğendiğiniz bir film karakterini taklit ettiğiniz oldu mu? Ya da farkında olmadan bir arkadaşınızın belirgin bir davranışını kopyaladığınız? Peki hayranı olduğunuz o sanatçının hayat hikayesi ve röportajlarında söylediği o sözlerin size yol gösterdiğini fark ettiniz mi? En basitinden, belirli bir yaşa kadar ebeveynlerimizin düşüncelerini kendi düşüncelerimizmiş gibi benimsemedik mi? Hayatımızın ilk anından itibaren düşüncelerimizi şekillendiren şeyler biraz da zamanımızı neyle meşgul olarak geçirdiğimiz anlara dayanmıyor mu?

Benim düşüncelerimi bu güne kadar besleyip geliştiren etmenler zamanımı en çok harcadığım aktivitelerimdi. İzlediğim filmler, okuduğum kitaplar, dinlediğim müzikler, ailem, arkadaşlarım, arkadaşlarımın ailesi, ilk okul öğretmenim, lisedeki sıra arkadaşım, üniversitedeki danışman hocam, instagramda takip ettiğim insanlar, gezip gördüğüm yerler, gen dizilimim, dedem, babaannem… saymakla bitmez.

Belki dedemin dedesi bile benim düşüncelerimin bugünkü haline gelmesinde etken rol oynadı, kim bilir? Buradan yapacağım çıkarım ise şu; ben bir şeyleri ne kadar çok deneyimledikçe algım, dolayısıyla ufkum genişleyebilecek. Böylelikle olayları çok boyutlu olarak ele alıp farklı bakış açılarıyla yorumlayabileceğim, o kadar zengin bir dünya görüşüne sahip olabileceğim. Bu nedenle şu an oturduğum yerden çıkmak, hayatın içindeki o anın içinde olup yaşadığını hissetmenin benzersiz pek çok yeni deneyime gebe olduğunu düşünüyorum.

Ne demiş Jim Rohn, “İnsan, en çok vakit geçirdiği 5 kişinin ortalamasıdır.”

Çevremizdeki o 5 kişiye her zaman çok dikkat etmeliyiz, bizi geliştirebildikleri gibi hayat enerjimizi sömürüp köreltedebilirler.

Photo by Christian Battaglia on Unsplash

Özetle…

Bir düşüncenin %100 size ait olması ile bir gün gerçek mutluluğa erişebilme ihtimaliniz eş değer ihtimal düzeyinde. Daha derin bir dünya görüşü ve daha zengin bir yaşam deneyimi için olayları algılayış biçimimizi genişletmek gerekir. Algımızı genişletmek içinse hayatta daha çok şey deneyimlemeli, daha çok okumalı daha çok görmelidir. Çevremizde en çok vakit geçirdiğimiz insanlara dikkat etmeli ve hayat deneyimimizi nasıl etkilediklerine dikkat etmeliyiz.

Son olarak; makarnanın şekline göre tadının değiştiği düşüncesine hala katılıyorum fakat taze çekilmiş türk kahvesi ile paketlenmiş türk kahvesi arasında bir lezzet farkı göremiyorum. Ama bir kupada sunulan türk kahvesiyle fincanda sunulan kahve arasında lezzet farkı olmadığına beni kimse ikna edemez.

Saygı ve sevgilerle…

Antalya, 2023 Nisan

--

--

Ferhan Kır
Türkçe Yayın

Yaşama dair farkındalıklarımı yazıyorum. Profilime hoşgeldin! Substack'te de yazıyorum: https://konubendegilim.substack.com mail: ferhankr28@gmail.com