Mazinin Güzellik Aldatmacası

Bilal Özdemir
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJul 4, 2020

“Ne de güzelmiş o eski zamanlar.” söyleminin gerçeklik payı üzerine bir deneme.

Efendim, bendeniz “Z" harfiyle isimlendirilen kuşağın diğer üyelerinden pek de farklı olmayan bir bireyim. Haliyle ‘eskilerin’ eski olarak hatırladığı zamanları yaşama fırsatım olmadı. Ancak görebildim.

Sağ olsun, kamera teknolojisi sayesinde eski zamanları hep beraber yad edebiliyoruz. Fotoğraflarla, videolarla veya çok eski zamansa tablolar yardımıyla.

Tabii elimize ulaşan bu görselleri yeniler kimi zaman şaşkınlıkla ve hayranlıkla kimi zaman kıskançlıkla, eskiler ise özlem ve hüzünle izliyor, bakıyor, inceliyor.

Ve sonra istisnasız her izlemenin, bakmanın ve incelemenin ardından yenilerin ağzından “Ne de güzel giyinmişler, ne de güzel konuşuyorlarmış, ne de güzel yürüyor ve ne de güzel koşuyorlarmış…” türevi şaşkınlık ve hayranlık içeren cümleler çıkıyor, eskilerden ise “Ah ah, ne de güzel zamanlardı, herkes kibar ve nazikti, her şey çok daha güzeldi…” gibi övgü ve özlem dolu yargılar işitiyoruz.

Fakat gerçekten de göründüğü gibi miydi o eskiler?

Zenginliğin ve refahın günümüzde olduğu gibi kolay ulaşılamadığı, ya çok fakir ya da çok zengin olan insanların yaşadığı bir yerdi o eskiler.

Dolayısı ile bugünün normali karşılanan bir çok imkan o dönem için oldukça lüks ve ulaşılması güç olarak tanınıyor, biliniyordu.

Konumuz ile doğrudan alakalı medya ve medyaya erişim de dönemin lüks imkanlarından biriydi. İşte herkeste oluşan “Mazinin Güzelliği" algısının temel sebebi de medya ve onun konumuydu.

Peki nasıl bir bağlantı var güzellik algısı ile medya arasında?

1. Estetik Kaygı

50 veya 100 yıl önce bir fotoğraf makinesi aldınız. Artık bulunduğunuz şehirde kamerası olan sayılı kişilerden birisiniz ve bu kameranın sadece fiyatı değil, çektiğiniz fotoğrafların yıkanıp sergiye hazır hale gelmesi ve bakımı da pahalı.

E çekmesi çok değerli olan fotoğrafa bu değerin hakkını vermek için ne yaparsınız? Kaliteli ve anlamı olan manzaraları, göze hoş gelen, baktıkça bakmak isteyeceğiniz yerleri fotoğraflarsınız. Çünkü sıradan ve kötü olanı, mesela mahallede ki bozuk kaldırımı çekmek veya bakımsız ahşap balkondan bakan çocuğu fotoğraflamak fotoğrafa ve onun değerine saygısızlık olur.

Bu yüzden eski fotoğraflarda her zaman en güzel olan binalar, manzaralar, yerler fotoğraflanmış ve bu da haliyle bize çok hoş geliyor. Ama sıradan bir sokakta, sıradan bir ahşap ev fotoğrafını bulmak çok zordur. Çünkü o evler ve o sokaklar fotoğraflanmaya değer değillerdir.

Aynı durum muhitlerin sakinleri için de geçerli. Portre veya aile fotoğraflarını incelediğimiz zaman -istisnalar hariç- fotoğraflanan kişilerin iyi giyimli ve iyi görünümlü olduklarını fark ederiz. Çünkü sıradan bir sokakta sıradan bir evde yaşayan insanın, lüks bir sokakta ve büyük bir konakta yaşayan beyefendiye kıyasla fotoğraf çekinmeye verecek parası yoktur.

Eski fotoğraflar için var olan bu durum eski videolar için de geçerlidir. Videoların merkezinde her zaman zengin olduğu belli olan kimseler vardır. Dikkatli incelendiğinde arka planda alt sınıfın mensupları görülebilir.

Bir Bey ve Hanım. Ve arkada geçen insanlar.

2. Ticari Kaygı

Bu kaygı Estetik Kaygı’ya kıyasla daha yakın geçmişte ortaya çıktı. Yine bir örnek üzerinden gidecek olursak;

50 yıl önce bir televizyon aldınız. Artık şehirde televizyonu olan sayılı insanlardan birisiniz. Öyle ki mahalleli seyretmek için sizin evinize zaman zaman misafir oluyor.

Tabii lüks bir cihaz olduğu için yüklü miktarda ödeme yaptınız ve bu ödemenizin karşılığını almak istiyorsunuz. Sizin gibi evinde televizyon olan azınlıktan para kazanan televizyon kanalları da bu durumu dikkate alarak kaliteli ve sizin sınıfınıza uygun içerikler hazırlamaya çaba gösteriyorlar.

Nasıl bir çaba bu?

Röportaj yapılacaksa diksiyonu ve görünüşü en güzel olan vatandaş ile yapılmalıdır. Zaten o dönem şehirler günümüz kadar kalabalık değildi ve halkın her kesimini barındırmadığı için bu pek de zor olmuyordu. Çünkü izleyici, konuşması bozuk ve görünüşü avam olan kişileri izlemek istemeyecektir. Çünkü o, o kadar parayı televizyona bunun için vermedi.

O dönemin medyası zenginler dışında kimseyi kayda alamayacak kadar meşguldü.

Fakat yukarıdaki videoda da olduğu gibi zaman zaman ‘halktan’ kimseleri de ekrana taşıyorlardı. Konuşanlar ne kadar da günümüz insanına benziyor değil mi?

Sonuçlamak gerekirse;

Nasıl ki Orta Çağ’dan günümüze kalan portre çizimleri soylu ve zengin kimseleri tuvallerinde yaşatıyorsa, eskinin fotoğrafları ve videoları da zengin ve eğitimli kimseleri yaşatıyor. Bu durumu çirkinlikleri gizleyen ve güzellikleri ortaya çıkaran bir filtreye benzetebiliriz.

Ancak günümüzde artık sonsuzluğa adım atmak için zengin, soylu, özel veya eğitimli olmaya gerek yok. Yani filtresiz şekilde olan biteni gördüğümüz ve yaşadığımız için bugün, her zaman düne karşı daha tiksindirici olacak.

Eskiler iyi değildi, sadece eskinin medyası seçiciydi.

Beğendiyseniz alkış atmayı, eklemek veya belirtmek istedikleriniz varsa yorum yapmayı unutmayınız. Yeni yazılarımdan anında haberdar olmak için takip etmeyi de düşünebilirsiniz.

Teşekkürler.

--

--