Mecburi Yalnızlık ve Ölüm

M. Oğuz Karakaşlı
Türkçe Yayın
Published in
3 min readMar 26, 2023

İnsanların en meşhur keşkeleri üniversite yıllarına aittir. Kişi; yanlış kurulan arkadaşlıklara, aşk ilişkilerine, zamanında söylenmeyen sözlere çok vah eder öte yandan daha çok ders çalışsaydım diyen de pek nadirdir. Benim o zamanlara dair pişmanlığım pek az hatta bu çok bilmişliğim sağ olsun midemin pek kereleri ağrımasına ve içimde bolca öküzleri misafir etmeme neden olmuştur (hani içime öküz oturdu derler ya). Havalı olup açıklama yapmadan geçmek isterdim ama bazı konularda bizzat kendimin de şaşırdığı bir pimpirikliğe sahibim. Eh tabi pimpiriklilik nedir açıklayamayacak kadar da tembelim. Bir de böyle daldan dala maymun gibi atlayıp konudan saparım çoğu zaman. Henüz çok da uzağımda yer almayan üniversite yıllarım diyordum, evet. Bugün bir arkadaşım bana o zamanları anımsatan bir video (https://youtube.com/shorts/D7GOlNQk5Sw?feature=share) attı. Videonun da farkındalığıyla kafamdaki boşlukların çoğu dolmuş oldu. Şimdi yani 21 Mart 2023 gecenin birinde ve yarı yıkık evimden oldukça uzak bir konteynerda bunları yazarken daha net anlıyorum: üniversite yıllarım yalnız geçmeliydi, başka bir şansım yoktu. Bahsettiğim video tüm mevzuyu daha detaylı resmediyor yalnız videoya gelmeden evvel birkaç şeyden daha bahsetmem gerekiyor.

Bu bizi depremde hayatını kaybedip bu dünyadan göçen sevgili dostum Kemal’e getirecek. Kemal, benim üniversitede ilk tanıştığım kişilerden birisi olmasının yanı sıra oturup daha uzunca konuşmak istediğim insanlardandı. Ölümünü duyunca şok oldum, kahroldum ve çok üzüldüm. Sonra hayatıma baktım ve ilk kez bu kadar az insan tanıdığıma şükrettim. Çünkü ben Kemal’e hiç sarılmadım, sırtını sıvazlamadım. Konuşmalarımız daima ayaküstü sohbetlerdi ve buna rağmen... Bazı cümleler tamamlanamıyor tıpkı giden kişilerin arkalarında bıraktıkları koca boşluk gibi. Kız arkadaşı ile bir tek benim fark etmemiş olacağım çok naif, hoş bir uyumları vardı. Yazarken duraksıyorum. Ölümden bahsederken duygularını ön beynin ile dengeleyip doğru kelimeleri seçmek çok daha güç oluyor. Evet ölüm de en az doğum kadar normal bir olgu. Tıpkı Monteigne’nin dediği gibi genç olunca çocukluk ölüyor, dün ise bugün öldü ve bugün de tahmin edeceğiniz üzere yarın ölmüş olacak. Ne yazık ki ölümle beraber tüm o sözler de anlamını yitiriyorlar yani ölüyorlar bir nevi. Üstelik göçüp giden kişinin bedeninin yokluğu yani ölümünden ibaret değil ki bu hüzün ve acı. Neler ölmüyor ki onun ardından? Doğacak çocuklar, torunlar, okunacak kitaplar, bayramda öpülecek eller, hayaller, bahçesine dikilecek fidanlar...

Ben Kemal ile oturaklı bir dost olamadım çünkü henüz okulun başlarında yanında yer alan insanlar için tahammül derecemin yetersiz olduğunun farkına vardım. Yanındaki insanlarla sohbet etmek mideme kramplar girmesine sebep oluyordu. Eve gidip abur cubur yemek, kitap okumak, İngilizce çalışmak, uyumak ve diğer gurur duymayacağım şeyler yapmak bana daha çok dopamin veriyordu. Ben entelektüel birisi değilim hayata dair bir b*k bilmem tek bildiğim kurunun yanında yaş da yanarmış lafının bu duruma cuk oturacağı sanırım. Kendini diğerlerinden üstün gören aşağılık bir narsist değil tahammülsüzüm ve kısıtlı enerjimi okey taşları arasında yada aşırı şekerli kahvelerin, B vitamini katili çayların içerisinde harcayamam, boğulurum çünkü yüzemem.

Videoda Sümeyra bana sesleniyor Oğuz Oğuz diyor. O an... İçinde bulunduğum yalnızlıktan dolayı hissettiğim ruhsal o acı yine mağarasından çıkarıyor kafasını. Ruhsal, psikolojik acılar genelde derinlerde kök salmış başka şeylerle ilintili oluyorlar. Üstelik derinlere kök salmış bu mekanizmanın garip bir çalışma algoritması vardır. Söz konusu duyguyu her hissettiğinizde biraz daha az acı verici olmasını beklerken genelde muhatabına derin bir iç çektirerek aksi biçimde çalışır. Çevrenizdeki yükselen şen şakrak kahkalar ve sohbetler yaranızın üzerine alkol döker. Siz ise muazzam gürültü içerisinde cımbızla seçtiğiniz sohbetlere denk gelirsiniz. Kiminin dünki maçtan, kiminin adı aşırı iddialı bir diziden, kiminin de başka başka insanlardan bahsetmesi çınlar kulağınıza. Bazen bir konuşmaya misafir olur kulağınız ve derken sohbeti beğenmez odağınızı arka sıraya kaydırırsınız. Sürpriz bir biçimde konuşma hoşunuza gider hatta o kişiye dair bazı önyargılarınız kırılır içten içe o kişiyi ve yaptığı sohbeti daha hoş bulmaya başlarsınız ama içinizdeki o gülümser ifadeyi bastırmalısınızdır. Bir kere dışarıya sert bir imaj vermişsinizdir çünkü. Hem ders bitmek üzeredir ve içinizdeki bir ses : "Asla gardını düşürme der". O kupkuru çöldeki suyunuzdur, tek seçenekli maddede yer alan yalnızlığınızın kadim bilge sesidir ve ne yazık ki her zaman haklı çıkar.

Dip Not: Gizlilik ve etik açısından Kemal ismini kullandım, huzur içerisinde uyu sevgili dostum.

--

--