“Meritokrasi” De Neymiş!

Sinyor Yazıyor
Türkçe Yayın
Published in
4 min readApr 5, 2020

Meritokrasi, toplumsal sistemin yeteneklere ve insanların bireysel üstünlüklerine, kısacası liyakata dayalı olduğu bir yönetim biçimidir. Meritokrasi’yi anlamadan önce liyakati iyi bilmek gerekir. O zaman onu da kısaca açıklayalım. Liyakat, bir şeye layık olma halidir. Fakat unutulmamalıdır ki, bir şeye layık olmak, sadece onu bilmek değildir. Mevcut bilginin üstüne çaba sarf edilmeli ve yeni bilgiler eklenmelidir. Tabii bu sözlük anlamı değil, benim şahsi düşüncemdir.

Ben ülkemizin liyakatli, yetenekli ve bilgi sahibi insanlar konusunda çok büyük bir sıkıntı içerisinde olduğunu düşünüyorum ve her ne olursa olsun işin “insan” tarafı, sistemden ve politik yapılardan önce çözülmelidir.

- Peki nasıl çözülecek?

Biz bu dünyaya bir çocuk getirdik, ona gereken terbiyeyi, ahlakı elimizden geldiği şekilde aşıladık. İyi bir eğitim almasını sağladık. Buraya kadar her şey normal. O çocuk büyüdü ve artık sistemin içine girmeye hazır.

- Peki nasıl girecek?

Elinde diploması var mı, erkek ise askerliğini yapmış mı, tecrübesi var mı -yeni mezun ilanlarında bile görülebilir-, takım çalışmasına yatkın mı ? gibi maddeler uzayıp gider…

- Peki sistem ne istiyor?

Cevap çok net.

Biat ve Sadakat.

Tek şartın biat ve sadakate dayalı olduğu bir ülkede, liyakat söz konusu olabilir mi sevgili dostlar?

Sadakat evliliğin ve aile yapılarının olmazsa olmazıdır. Şirketlerin başına getirilen damatlardan, kasaya oturtulan evlatlardan anlaşılacağı üzere ticaret içinde önemlidir. Şimdi bahsedilen sadakat buysa, layık olanı seçmek ne kadar gerçek olabilir siz söyleyin.

Kafamın çok takıldığı, kendime dert edindiğim nokta şu: Benim de etrafımda senelerce emek verip okuyan, kendisini geliştiren, bir şeyler öğrenmek için çaba sarf eden arkadaşlarım, kardeşlerim oldu. Ama onların olması gereken yerler hep biat edenler ile doluydu. Şimdi senelerce o yerlerin hayalini kuran bu insanlar, umutsuzluk içerisinde, rüzgar nereye eserse oraya sürükleniyorlar. Ben inanıyorum ki o rüzgar bir gün sizi olmanız gereken yere götürecek, o yüzden umudunuzu kaybetmeden çalışın, güçlenin ve bekleyin.

Hadi şimdi sert bir manevra ile meritokrasiye tekrar dönelim.

Yoksulluk ile mücadele, istihdam yaratma, ekonomik büyüme, sosyal gelişme, çevre koruma… Bu bahsettiğim kavramlar ülkemizde olması gereken temel özellikler gibi görünebilir ama değil. Bu özellikler Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki bir resmi görevlinin seçilmesi ve terfisi için olması gereken temel özellikler…

Günümüzde herkes Çin’in ekonomi olarak ne kadar büyüdüğünden, yükselişinden bahsediyor. Fakat bunun arkasında gizlenen en büyük temel taşının, Çin’in politik yapısı olduğunu kaçırıyorlar. Meritokrasi. Onlar için bu, rahmetli Konfüçyüs’ün felsefesiyle çok uyumlu. Bireyleri bilinçlendirerek, kültürü ilerleterek, toplumsal bilinci ve refahı yaratmak. Yani tabandan, tavana doğru yükselen doğal bir gelişim. İşte bu da bahsettikleri Konfüçyüs’ün felsefesinin minik bir özeti…

Bu da İngiltere merkezli Meritokrasi Partisi’nden size gelsin. Kendisi duvara asılmalık, beş maddeden oluşan muazzam bir manifesto…

1. Kayırmacılık Yok

- Ailenizin değil, sizin kim olduğunuz önemlidir.

2. Yandaşçılık Yok

- Başkalarının sizin için ne yapabildiği değil, sizin ne yapabildiğiniz önemlidir.

3. Ayrımcılık Yok

- Cinsiyet, ırk, din, yaş ve geçmiş önemsizdir. Yetenek her şeydir.

4. Eşit İmkanlar

- Herkesle aynı noktadan başlar ve yeteneklerinizin sizi götürdüğü yere gidersiniz.

5. Tatminkâr Erdemler

- En başarılı insanlar, en yüksek tatmine erişirler.

Gerek başlıklarıyla, gerek alt metinleriyle “meritokrasi güzel şey !” dedirtiyor.

‘‘Ya kardeşim yok mu bu meritokrasinin eleştirilecek bir yanı !’’ diyenleri duyuyorum. Var tabi ki... Kapitalist toplum yapısı nedeniyle kaliteli eğitime, hatta sıradan bir eğitime bile ulaşamayanlar ne kadar liyakatli olabilir ? Yoksa bu sistem, yetenekli ve zekilerin değil de parası çok olanın üstte olduğu bir sistem mi ? Acaba fırsat eşitsizliğinden yararlananlar bunu meritokrasi adı altında mı kamufle ediyorlar ? Her sistem, kendi içinde sitemler doğurur. Yoksulluk ile mücadele değil miydi bu sistemde yer alan temel özelliklerden biri ? O zaman bunu ortadan kaldırmak da bu sistemin ve üst kademelerde bulunan kişilerin görevidir.

Son olarak, bulunduğumuz yerin sistemi, yapısı, durumu ne olursa olsun bizler işin insan tarafına odaklanmalı ve onu çözmeliyiz. Daha çok çalışmalı, doğru bilgiye ulaşmak için uğraşmalı, varsa yeteneklerimizi geliştirmeli, yoksa yeteneklerimizi keşfetmeliyiz. Çok karanlıkta olanlar ise şunu hiç unutmasın: ‘‘Karanlıkta parlayan ay, aydınlıkta olana göre daha kolay farkedilir.’’ Kendi sözümle bitirmek isterdim ama bu ayrıcalığı Konfüçyüs’e tanımak istiyorum.

Konfüçyüs, Çinli filozof, eğitimci ve yazar.

Bilerek doğanlar en iyisidir; öğrenerek bilenler ise onları izler. Sadece çıkmaza düştüklerinde öğrenmeye çalışanlar onların ardından gelir. Çıkmaza düştüklerinde dahi öğrenmeye çabalamayanlar ise insanlığın en düşükleridir.

--

--

Sinyor Yazıyor
Türkçe Yayın

Bu hikayenin sonunda, sessiz kalıp saklayanlar değil, yazıp paylaşanlar kazanacak.