Minimalist ve Ekolojik Gelenekler — Alışkanlıklar

Minimalizm bizde aile yadigarı

Gülhavin Kılıç
Türkçe Yayın
7 min readMay 20, 2020

--

bahçede domatesler-köyümüzden

Son zamanlarda meşhur olan yaşantı şekli ‘minimalizm’, aslında bizim ailede, inancımızda zaten var olan lakin farklı kelimeler ile ifade edilen bir şey. Kanaatkarlık, tasarruf yapmak, israf etmemek vb. kelimeler ile var bizim yaşantımızda.

Ekoloji ise çevreci olmanın yeni adı, eskiden çevre kulübü olan kulüplerin ismi ekoloji kulübü oldu. Kapsamı da biraz daha genişledi, yere çöp atmamak dışında, yaşayan her canlının yaşam alanına saygı duymak ve korumak da misyonları arasına girdi.

Ailemizde yaptığımız çoğu şeyi aslında bu kavramlar çerçevesinde, öncülüğünde yapıyormuşuz. Peki biz neler yapıyormuşuz, bunları paylaşacağım aşağıdaki listede:

En önemlisi ihtiyacımız kadar alıyoruz her şeyi, elimizde evimizde yapabileceklerimizin sınırını genişletiyoruz, çürütmemeye dikkat ediyoruz, her ürünün sapını çöpünü kullanıyoruz. Kullanamadığımız şeyleri de paylaşmayı unutmuyoruz.

1-Kitapları ciltliyoruz: İlkokulda kitapları ciltlemek zorunlu idi. Kitaplar ilk hafta alınır, kırtasiye alışverişi yapılır, bir gece ciltleme gecesi olurdu. Biz tabii o zaman küçüğüz, ciltlemeyi bilmiyoruz, annemiz babamız yapıyor. Üzerine etiketi biz yapıştırıyoruz, yazıyı da yazıyoruz. Harika! Kitaplar kullanılmaya hazır.

O kitaplar yıl boyunca kullanılırdı, ciltler böyle sert, plastik ürünler olunca asla da zarar gelmezdi. Kirlenince de silinirdi ohh mis. Bir sonraki yıl kullanılacak olan kitaplar yeni gibi saklanırdı, her kullanan kişi yeni bir kitap kullanıyormuş gibi hissederdi.

Bu ciltleme olayı okul ders kitapları dışında okuma kitaplarına, defterlere de yapılıyordu. O cildin altındaki yeni kitabı görmek mutlu ediyordu insanı.

Ayrıca bu sayede okuma kitapları yepyeni kalıyor ve çok ilerde de çok kullanışlı halde kalıyor.

2-Kitapları hunharca karalamıyoruz ve kardeşlerimizin de istifade edebileceği şekilde kullanıyoruz: Özellikle bunu aranızda yaş farkı az olan kardeşiniz varsa fazlası ile tavsiye ederim. Biz daha çok konu içerikli ders kitaplarını bu şekilde karalamadan kullanıyorduk. Herkesin çalışma stili farklı elbette bazıları karalaya karalaya öğrenir, onlara da tavsiye ederim karalamadan öğrenmeyi denemelerini. Ayrıca genelde konu içerikleri değişmediği için hem o kitabın soru tarzını anlamış oluyor hem de daha çok soru bankası alabiliyor, farklı farklı kaynakları çözebiliyorduk.

Kağıtlar konusunda olan hassasiyetimi, hassasiyetimizi bu yazı boyunca hissedeceksiniz emin olun. Bu yazıyı okuduktan sonra yerde kağıt görünce kaldırıp öpüp yüksek bir yere koyacaksınız.

3-Kitaplarımızı kuzenlerimiz ve arkadaşlarımız ile paylaşıyoruz: Yurtta kalmaya başladığım ilk hafta, oda arkadaşım okuma kitaplarını diziyordu kitaplığına, ben de o sırada odaya girdim, bir durdum: ‘aa ne güzelmiş kitapların’. dedim, sonra bir anda ‘ben kitaplarımı paylaşmayı sevmem.’ dedi. Kırıcı bir andı, ben istememiştim bile. Evet böyle takıntıları olan bireyler mevcut. Lakin ben kitap ödünç almayı ödünç vermeyi bayağı seviyorum. Her kitabı satın almam gerekmiyor, birçok türde kitap okuyabiliyorum, evde fazla kitap olmuyor. Eğer ödünç aldığım kitabı çok seversem, bende de kalmasını istersem satın alıyorum.

4-Tükenmez kalemleri tükenene kadar kullanıyoruz: Tükenmez kalemler ve genel olarak kalemleri düzenli aralıklarla kontrol edip bitmiş olanları elden çıkarıyoruz, fazladan yer kaplamalarını veya elimizi kalem kutusuna attığımızda elimize gelen kalemin yazmıyor olma ihtimalini de engellemiş oluyoruz.

5-Hiçbir müsvedde kağıdı atmayıp son boş yerine kadar kullanıyoruz: Bu yazıyı yazarken daha çok küçüklüğüme bir yolculuk yapmış gibi oldum. Küçükken hayat cidden güzelmiş ama o vakitte bunu anlamak pek mümkün olmuyor. Müsvedde kağıtları en çok matematik sorularını çözerken kullanırdım. Tabii şu an kağıdı not tutmak için kullanıyorum sadece, o yüzden daha temiz kağıtlar olmasına dikkat ediyorum. Yine de okulda not tutarken müsvedde kağıtlara hep öncelik veririm, yazı takıntım olduğu için güzel yazmamışsam onları ayrıca temize çekebiliyorum.

Bazı kullanmadığımız kitapların boş sayfaları, bazı şeyler için tek tarafını kullandığımız kağıtları belli bir yerde biriktirirdik ve onları kullanırdık, yeni bir kağıt kullanmak yerine.

Şu an da hala kağıt atmaya elim gitmez, her bir kağıt bana ormanları, ağaçları hatırlatır. O yüzden kullanırken de atarken de çok dikkat ediyorum, ediyoruz.

6-Küçülen kıyafetlerimizi akrabalarımız ile paylaşıyoruz ve onların küçüklerini giyiyoruz: Sanırım küçükken çok sevdiğim şeylerden biri idi kuzenlerimin küçülen kıyafetlerini giymek. Bizden birkaç yaş büyüklerdi ve o sıralar çok hızlı büyüyorduk, kıyafetler eskimeden küçülüyordu. Biz de belli aralıklarla yaptığımız akraba ziyaretlerinde bir gardırop değişimi de yapmış oluyorduk.

Artık daha standart ölçülerde olduğumuz için küçülen değil de daha çok daralmasından kaynaklı kullanılamayan kıyafetleri giyebiliyoruz.

Kendi küçülen kıyafetlerimizi ise hala verebileceğimiz küçük kuzenlerimiz var, umarım onlar da severek giyiyorlardır.

7-Elbiseleri ara ara tamir edip kullanmaya devam ediyoruz: Kendi ihtiyacını giderecek kadar dikiş bilmek çok önemli ve gerekli. Ben şanslı kişilerdenim, annem terziydi. Küçükken bize diktiği kıyafetleri severek giyerdim. Zaten mağaza mağaza gezip kıyafet denemek, karar vermek, satın almak gerçekten beni yoran ve pek de memnun etmeyen bir etkinlikti, hala öyle. Kullanılan kıyafetler elbette hasar görüyor, düğmesi kopuyor, bir yeri sökülüyor, fermuarı bozuluyor. Bunları hasar gördükleri an tamir etmek en iyisi, yoksa kalıyor da kalıyor. Bizim evde dikiş makinesi belli aralıklarla açılır, herkes hasarlı parçalarını getirir, annem diker ve mutlu bir şekilde hayatımıza devam ederiz.

Evde bunu yapamıyorsak mahalle terzileri ile de arayı iyi tutmak lazım ki ufak şeylerde de yardımcı olabilsinler.

8-Artık hiç kullanamayacağımız kıyafetleri toz bezi yapıyoruz: Eskiyen, rengi solan, yırtılan ve tamiri mümkün olmayan kıyafetler ise hop toz bezi çekmecemizin içine. Bazı kıyafetlerin bezleri çok güzel oluyor, uzun süreli de kullanılabiliyor. Bu sayede ayrıca toz bezi için bez almamıza da gerek olmuyor.

9-Dondurma kutularını saklama kutusu olarak kullanıyoruz: Dondurma kutularının latifeleri çoktur, içlerinden yaprak sarma çıkması ile meşhurdurlar. Biz de dondurma kutularını özellikle hafif, taşınabilir ve kırılmaz olduklarından dolayı özellikle bir yere bir şeyler götürürken çok kullanırız. Zaten dondurma kutusunun iadesi de yoktur, hangi eve giderse orada kalır. Oradan da başka evlere gider. Bir dondurma kutusunun seyahati…

10-Piyasa araştırması yapıp en uygun fiyatlı olan ürünü satın alıyoruz: İndirimleri takip etmeyen yoktur herhalde bu devirde, aynı ürünü çok farklı fiyatlarda bulabiliyoruz. O yüzden bir şey almaya karar verdikten sonra kısa bir piyasa araştırması yapıp o ürünü satın almamız, ev ekonomimize de büyük katkı sağlar.

11-Yürüme mesafesindeki her yere yürüyoruz: Bu sanırım kazandığım en güzel alışkanlık, uzunca yürüyüşlerden, bir yerlere yürüyerek varmaktan nadir olarak hoşlanmam(nadir anlar 50 derece yaz sıcağı eksi derece kış soğuğu). Yaşadığımız yerin şehrin merkezinde olması, her ihtiyacımıza yürüyerek ulaşabilmemiz çok büyük bir avantaj. Hem araç kullanmanın bağlılığından kurtuluyoruz, hem araç kullanınca ortaya çıkan atıklar çıkmıyor, hem de yürüyerek birçok sağlık sorununun da önüne geçmiş oluyoruz.

Bundan sonraki yaşayacağım yerlerde de merkezi konumda bir yerde yaşamayı tercih etmeye çalışacağım.

12-Evin güneş alan her yerine çiçek ekiyoruz: Balkondaki saksıdan salata için nane koparmak, maydanoz koparıp kısıra koymak, çilekleri koparıp yemek, asmadan üzüm yemek… Şehir hayatında da toprakla olan bağı koparmamak çok iyi oluyor, güneş alan her yerde, ufacık saksılarda bile yukarıda saydığım şeyler yetişebiliyor. Saksılarımızdan yediğimiz minicik çileğin tadını unutamam.

Taze naneleri kurutup kuru nanemizi de kendimiz yapıyoruz.

Anneannem bu konuya gönlünü vermiş, bir balkonunu çiçeklerine ayırdı, nane, kekik, maydanoz, reyhan, biber, domates, semizotu, üzüm, çilek, böğürtlen ekti. Çoğundan tadımlık da olsa mahsul alıyor. Tabii her gün sulamak, soğuktan korumak, topraklarına bakmak gerekiyor, o da insanı rahatlatan bir etkinlik zaten.

13-Evde yapılabilen her şeyi evde yapıyoruz(yoğurt, ekmek vb.): İstanbul’a gittiğimde şaşırdığım çok şey vardı ama en çok şaşırdığım şeylerden biri de fırınların sadece kendi hamurlarından ekmek yapıp satmaları idi. Diyarbakır’da ekmek hamuru evde yoğrulur, fırına gönderilir, üzerine ekmeğimizin nasıl olmasını istiyorsak ona göre bir taş konulur, -fırıncılar belirler taşların geldiği anlamı-. Sonra şu saatte çıkar derler ve genelde evin en küçüğü gidip fırından ekmeği alır, o ekmek eve gelir, sofraya serilir, soğuması beklenilir, tabii sıcakken üzerine tereyağ sürülür yenilir, mis, soğuyunca kesilir, poşetlere alınır, ihtiyaç kadar ayrılır, gerisi buzluğa atılır, çıkarılıp çıkarılıp yenilir. Bu hikaye başka şehirlerde de var mıdır bilmiyorum ama Diyarbakır’da yaşaran herkes bu olayı deneyimlemiştir yüksek ihtimalle.

Hazır yoğurt evimize girmeyen şeylerden biri, evde yapmasak bile köylerden gelen yoğurtları satın alıyoruz. Her sabah erken saatlerde köylerden çeşitli ürünler gelir bakkalların önüne, yoğurt da bunlardan biri. Evde de yoğurt yapmak için kullandığımız sütü bu bakkallardan alıyoruz.

Bayramlarda ise çörek yapma geleneğimiz vardır, birkaç gün kapalı oluyor fırınlar bayramlarda, o günler için mahlepli, sütlü, mayalı, çörek ilaçlı(Diyarbakır’a özgü bir çeşni olabilir, rengi tarçına benziyor) çörekler yapılıyor, arife günleri sabahtan başlıyor yayılmaya çörek kokuları, akşama kadar devam ediyor.

Yeşil zeytin de bizim evde dışarıdan kuru bir şekilde satın alınır, evde kırılır ve tuza basılır. O zeytinin tadına alıştıktan sonra bir daha hiçbir zeytinin tadını sevemiyorsunuz.

14-Dışarıda yemek yemiyoruz: Ailecek dışarıda kahvaltı yaptığımızı hiç hatırlamıyorum. Arada özenip anneme teklif ettiğimizde ise evde o parayla çok daha güzelini yaparız diyor. Çok haklı! Dışarıda yapılan o serpme kahvaltıları bitirebilen birileri var mıdır? Her şey bitse o reçeller kalıyor. Ayrıca kahvaltı yapılan günler ortak olduğu için gidilen mekanlar da kalabalık ve konforsuz oluyor, ayrıca ne kadar özenilerek hazırlanıyordur o kadar kahvaltı, düşündürücü. Akşam yemekleri için ise bizim yaşadığımız şehir olan Diyarbakır’da çoğu yemek evde de yapılabiliyor. Taş fırınlar çok yaygın olduğu için, tepsiyi istediğiniz malzeme ile doldurup fırına gönderebiliyorsunuz. Ayrıca lahmacunun da en güzelini evde yemişimdir ben. Lahmacunun iç harcını hazırlayıp fırına ya da lokantaya gönderirseniz size lahmacun yapabiliyorlar.

Yemek tariflerine ulaşmanın bu kadar kolay olduğu günümüzde belki çoğu şeyi de evde yapmayı deneyebiliriz.

15-Yerli ürünleri tüketiyoruz, köylerden, pazarlardan alışveriş yapıyoruz: Bir köyümüzün var olması elbette yerli ürün almamızı kolaylaştırıyor. Pazarlarımızdaki çoğu ürün kendi ilimizden ve çevre yakın illerden geliyor. Ayrıca bakkallara ve şarküteri dükkanlarına yoğurt, peynir, süt vb. ürünler köylerden günlük ve taze olarak geliyor.

Her semtte pazar kuruluyor haftanın belli günleri, çevre köylerden gelen yiyecekler satılıyor. Hem pazarlar her yere yakın oluyor hem de taze ürünler bulunuyor.

Peynirler ağustostan alınıyor, buzhanelerde bekletiliyor, kışın tüketiliyor, köydeki halamız, teyzemiz veya bir akrabamız yapmış oluyor o peyniri. Tabii son zamanlarda küresel ısınmanın artması ile yaptıkları ürünler de sadece kendilerine yetecek kadar oluyor.

Sizler de kendi yaşadığınız illerde o ilin kırsalından gelen ürünleri satan yerlere ulaşabilir, oralardan alışveriş yapabilirsiniz. Ürün size taze bir şekilde ulaşır, size ulaşması için yolda geçirdiği süre, harcanılan enerji azalır.

Unutmayın biz talep ettikçe kaliteli ve sağlıklı ürünlere kolayca ulaşabiliriz.

16-Paketli gıdalar kullanmıyoruz: Bu annemin kendi tercihi sonucu bizi de alıştırdığı bir durum, bakkal ürünlerini eve çok az alır, abur cubur çok nadir yeriz. Biliyoruz ki her paketli gıda aynı zamanda ortaya çıkacak atık demek, o atıkların çoğu da plastik oluyor. Her şey plastik kaplı evet, hiç mi kullanmıyoruz paketli ürün? Tabii ki kullanıyoruz, bu durumlarda asgari miktarda kullanmaya dikkat etmek gerekiyor. Aldığımız bakliyatları da topluca almaya çalışıyoruz, daha az paketle kaplı oluyor bu sayede.

Yazımı okuduğunuz için çok teşekkür ederim, bir sonraki yazım en kısa zamanda gelecektir, ekoloji ile ilgili olan diğer bir yazım olan ‘su tasarrufunu nasıl yapabileceğimizi’ anlattığım yazımı okumadıysanız aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz.

Çokça Sevgiler

--

--