Nasıl Minimalist Oldum ?

Arzu Akinci Akgun
Türkçe Yayın
Published in
3 min readSep 18, 2021

Minimalizm, son yılların giderek artan trendine sahip olan yaşam tarzı, bir felsefi akım. Her ne kadar trend olarak tanımlasak da minimalizm kavramının hayatımızda yer bulması ve sürdürülebilirliği uzun bir süreci kapsıyor.

Benim minimalizm ile tanışmam uzun yıllar önceye dayanıyor, ben bu yaşam tarzını benimsediğimi popülaritesi arttığında fark etmiş oldum.

Üniversite yıllarımda, dört kişilik küçücük yurt odalarında kaldım. Genelde kaldığım odalarda iki adet ranza, iki adet iki kapılı kıyafet dolabı, çevresine hiç bir şekilde sığdırmayı beceremediğiniz dört tane sandalyesi ile minik bir yuvarlak masa olurdu. Ranza, alandan istifade eden iyi bir çözüm olsa da, dolabın tek kanadına sığmaya çalışmak bir kişi için işkence gibiydi. Kazaklar sığsa, pantolonlar açıkta kalır, çamaşırlar, gömlekler derken dolaba eşyalarımı yerleştirirken sinir krizi geçirirdim. Kendini iyiden iyiye göstermeye başlayan düzen takıntım da cabası, saatlerce dolabını düzenlemeye çalışırdım. Çareyi valizimi de dolap gibi kullanarak ranzanın altına sürmekte bulmuştum.

Yıllardır sürdürdüğüm; aynı türden olan eşyalar beraber durmalı takıntım, bu sefer düzenleme ile birleşip geri dönmüştü. Farklı katlamalar, dolap ayraçları derken ben küçücük alanda güzel güzel paslaşmaya başladım. Çocukluk çağlarımda kalemlerimi renklerine göre ayırmam, kitaplığımı kitapların türlerine göre sıralayıp düzenlemem, hatta anneme bile aynı renk tabakları üst üste koymalısın diye akıl vermelerim başka bir boyuta dönüşmüştü.

Ben bu şekilde düzenlemelerle mutlu mesut yaşarken, bloglarda ve sosyal medyada minimalizm yazıları okumaya başladım. Neydi bu, yeni bir akım mı, ne ara moda oldu ? Sonra “derle, topla, rahatla” kitabı ile tüm dünyada düzenleme videolarıyla duyulmaya başlayan Marie Kondo ile gıyabında tanışmış oldum. Bluzları, pantolonları, çorapları nasıl katlayacağımızı anlatan videolarını izledim. İyi de ben bunu zaten yıllardır yapıyorum ki sözlerini tekrarlayarak “şerefsizim aklıma gelmişti” moduna giriverdim.

Durum sadece kıyafet katlama değildi tabii ki…

Düzenlemelerle mutlu olan ben, araştırıp okudukça hayatımın aydınlanmasını yaşadım. Aslında o yurt dolabı küçük değildi, benim eşya çoktu. Yarınlar yokmuş gibi, aynı kazağın üç beş tane farklı rengini alıp dürüp dolaba koymak marifet değildi. Bir erkeğe sorulsa aradaki farkı hiç anlaşılmayan ama biz kadınların; hayır o pembe değil, pudra rengi savunmasıyla gardımızı aldığımız tonlarca renkte ruj çekmecede durur, o ruj ayda bir anca kullanılır. Çünkü o kadar çok ki, anca ayda bir kere sıra gelir o ruja, o da renk uyumunu yakalama şansı olduysa…

“Türk işi minimalizm” sayfası ile tanıştığımda ise dönüşümümü tamamlayacağımı bilmiyordum. Sevgili Hale Acun Aydın’ın dingin ve rahatlatan ses tonu ile çektiği videolar kurtarıcım olmuştu. Her videoda aydınlanma yaşayıp, video bitiminde kendimi düşünürken buluyordum. 21 gün kuralının minimalizm versiyonunu uygulatan videosu ile 21 gün, gün ile orantılı olarak eşyayı hayatımdan çıkardım. 1. gün 1 tane, 2. gün 2 tane, …., 6.gün 6, 15.gün 15, …., 21. gün 21 tane eşya. Ayır kenara veya koy bir kutuya, ne zaman ihtiyacın olacak bir dene bakalım. İhtiyacın olmadıysa o eşya boşuna alınmış demektir, çıkart elinden, hediye et, bağışla, sat.

21 gün meydan okuması ile ne kadar çok eşyadan vazgeçebildiğimi, aslında ne kadar saçma sapan şeylere harcama yapmış olduğumu fark ettim. Az eşya düzeni de beraberinde getiriyordu tabii ki, her şey ihtiyacın kadar ve düzenli. Alışverişlerde bile almak istediğim bir eşya için önce bu ihtiyacım mı yoksa rengini mi beğendim, nerede ve ne zaman kullanırım, bu paraya değer mi sorularını cevaplıyorum, yani satın alma operasyonu için ilk olarak kendimi ikna ediyorum. Böylece elimdekini daha uzun süre kullanabiliyorum, önceden eşyalarımı eskitemiyorum diye hayıflanırken, şimdi eskimesin lütfen diye gözünün içine bakıyorum. Az ama öz derler ya hani, aynen öyle. Daha kalitelisini ve uzun süre iş görecek olanını alırsan, aslında az olan eşyan aslında “çok” olacak.

Azalttıkça hafifledim, hafifledikçe de azaltmaya devam ediyorum. Dört dörtlük uygulayabiliyor muyum, tabii ki hayır. İlla ki ‘ama bunu annem örmüştü’ lerim, ‘yaa ama bu hatıra’ larım var… Kural veya kısıt yok, olduğu kadar. Sen ne kadar istersen o kadar.

Hayatı sadeleştir ve azalt, çünkü az çoktur…

--

--