Mitleşme Tehlikesi

Peren Ercan
Türkçe Yayın
Published in
4 min readDec 9, 2018

Bizim bugün “mitoloji” dediğimiz şeyler, bir zamanlar insanların büyük bir tutkuyla inandığı dinleriydi. Peki, günümüzde mevcut olan inançların bir gün mit haline gelme ihtimali var mıdır? Şayet varsa, bu bir tehlike midir? Dinleri kurcalamak gibi bir derdim yok zira bunu yapmaya kalkarsam işin içinden çıkamayız. Konuyu kendimce ele alıp olayı nasıl insan ilişkileriyle bağdaştırdığımdan bahsedeceğim.

“Mit” kelimesinin bir zamanlar “masal” anlamı olduğunu da düşünürsek şu soruyu sorabiliriz: Bir şeyin masal haline gelmesi, artık ona “inanılamayacağı” anlamına mı gelir? Ya da belki de şöyle sormalıyız: Bir şeyin masal haline gelmesi, artık ona inanan kimsenin kalmadığı anlamına mı gelir? Aslında bu hayata bakış açımızla da alakalı. Yedi cücelere, Harikalar Diyarı’na ya da nine kılığına giren kurda inanabilirsiniz ki bence bunda bir sorun yok. Eğer böyle biriyseniz, birilerinin size “masal” demesi sizin inancınızı etkilemez. Çünkü siz zaten masalın kendisine, onun masal olduğunu bildiğiniz halde inanıyorsunuzdur. Bu da sadakatin başka bir boyutudur belki de.

Peki, bir inancın mitleşmesi için ne olması gerekir? Artık ona kimsenin inanmaması yeterli midir? Bunun cevabını vermek zor çünkü “günümüz” dinleriyle bizim artık mitoloji dediğimiz inançlar arasında -benzerlikleri reddetmiyorum- büyük temel farklar var. Öncelikle, “mitoloji” dediğimizde aklımıza çok tanrılı inançlar geliyor ki bence bu en büyük farklar arasındadır. Çok tanrılı bir inanç olduğunda işin içine hikaye ya da masal sokmak çok daha kolay oluyor galiba. Tanrıların birbirleriyle olan ilişkilerinin anlatılması, günümüzden bakıldığında bize masalmış gibi geliyor. Bu tamamen bir algı meselesi mi bilmiyorum. Bundan yüzler ya da binlerce yıl sonra insanlığın büyük bir bölümü yeniden çok tanrılı inançlara yönelirse, onlar da tek tanrılı inançlar hakkında böyle mi düşünür? Belki de.

Sanırım pek gerek kalmadı ama ilk paragrafta sorduğum soruyu cevaplayayım: Evet, bence inançların mitleşmesi bir tehlikedir. Çünkü artık kulağa masal gibi geldiği için bırakılan inanç, yok olma yolunda ilerliyor demektir. Bu da inancın kendisi açısından tehlikeli bir durumdur. Kurtarılabilir mi? Müdahale ederseniz belki, evet. Fakat bu da dine nasıl baktığınızla alakalı. Büyük yetkilere sahip bir din adamı olduğunuzu düşünelim. Mensubu olduğunuz inanç sistemi sizin için bir kurgudan ibaretse, evet bunu kafanıza göre değiştirip insanların “hoşuna gideceği” şekilde ayarlayabilirsiniz. Ancak, o dine gerçekten inanıyorsanız zaten ona müdahale “edemeyeceğinizi” ve “etmemeniz gerektiğini” zaten biliyorsunuz demektir. Buradan da şu sonucu çıkarabiliriz: Gerçekten inandığınız şeye müdahale etmeyin. Ya olduğu gibi inanmaya devam edin ya da tamamen bırakın.

İşin din kısmını bırakıp insan ilişkileri boyutuna gelecek olursak “sosyal mitleşme” diye bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bu tek başına olumlu veya olumsuz bir kavram değil, duruma göre değişebilir. Çevremizdeki insanlar hakkında o kadar fazla konuşuyor, onlar hakkında o kadar fazla şey iddia ediyoruz ki bir süre sonra söylediklerimiz artık bizim için bile geçerliliğini yitirmeye başlıyor. Fakat bu halde bile o kişi hakkında iddia ettiğimiz şeyleri kolay kolay bırakamıyoruz. Zaten gördüğümüz üzere mitoloji böyle bir şeydir. İnanmasak bile günümüzde Ra’yı, Zeus’u ve diğerlerini anlatmaya devam ediyoruz. Neden mi? Çünkü ilgimizi çekiyor.

Bu huydan bir türlü vazgeçemiyoruz. İnsanlar hakkında iddia edilen şeylerin gerçek olmadığını görsek bile onları anlatmaya devam ediyoruz çünkü bu bize ilginç geliyor, zevk veriyor. İşte bu bir sosyal mitleşmedir. Kişi hakkındaki asılsız iddia, anlatılmaya devam eder ve mit haline gelir.

Sosyal mitleşmenin bir de geçmişimizle alakalı olan yönü de var. Örnek verecek olursak, ihaneti affetmek onu mitleştirmektir. Yine size yapılan bir şeyi unutmak onu mitleştirmektir. Bu da başlı başına, kendi inandığınız şeye ihanet anlamına gelir. Bu durum her zaman iyi ya da her zaman kötü müdür? Bilmiyorum.

Tarihe ya da içinde bulunduğumuz insan ilişkilerine bakınca aynı şeyi görmek mümkün: Yenilerin gelmesi için eskilerin gitmesi gerekir. O çok tanrılı dinlere inananlar, inançlarını bırakmamış olsalardı bugün biz de onlara inanıyor olacaktık. Bunun tek başına iyi ya da kötü olduğunu söylemiyorum. Eğer yeni gelen inançlardan biri, “doğru olan”sa evet öncekilerin masal olduğunu kabul etmek iyi bir şeydir. Fakat doğru inanç diye bir şeyin olmadığını düşünenlerdenseniz, sizin için pek bir şey fark etmez.

Bir de kendi mitimizi kendimiz oluşturmak diye bir şey var ki bence en fenası. Çaresizlikten mi yoksa keyiften mi yapılır bilmiyorum ama bu iş, kendi masallarımızı üretip onlara yine kendimiz inanmak suretiyle gerçekleşiyor. Platonik aşk olarak da düşünebilirsiniz. Avantajı, bir süreliğine de olsa gerçekten iyi hissetmemizi sağlaması. Dezavantajıysa bizi zamanla yıpratması ve bırakmanın çok zor olması.

Biz öyle varlıklarız ki yeni bakış açımız, öncekiyle bütünüyle çelişebiliyor. Bu yüzden, hazır “doğru inanç diye bir şeyin olmadığını düşünenler” demişken bahsetmek istediğim bir şey daha var. Belki duymuşsunuzdur, her şeyin bir din olduğunu ve ateizmin de “dinsizliğin dini” olduğunu söyleyenler var. Gerçekten de öyleyse, bir gün inançsızlığın da masal haline gelme ve mitleşme ihtimali var mıdır? Günümüzden bakınca zor görünüyor ama ben mümkün olduğunu düşünüyorum. Ne de olsa gerçektir dediklerimiz masal, masaldan ibaret dediklerimiz de gerçek çıkabiliyor.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--