Moskova Notlarım II

Enes Talha Elbüz
Türkçe Yayın
Published in
15 min readJan 14, 2024
Moskova Nehri / 10.09.2023

Tekrardan Merhabalar!

Geçtiğimiz senenin nisan ayında Moskova’daki 6 aylık tecrübelerimi anlattığım bir yazı kaleme almıştım.

2024 Ocak ayı itibariyle buradaki serüvenim hemen hemen bir buçuk yılını doldurmaya yaklaştı ve ikinci bir yazı kaleme alma ihtiyacı hasıl oldu. Önceki yazımda üniversite hayatından eğitime, iklimden toplumsal hayata kadar farklı alanlarla ilgili gözlemlerimi aktarmıştım. Bu yazımda, iklim ve üniversite hayatına dair ufak bir giriş yaptıktan sonra toplumsal ve sosyal hayat ile alakalı çarpıcı ve detaylı bilgiler vermeye çalışacağım.

Öncelikli olarak, bu yazıyı yazdığım ocak ayının ilk günlerinden beri iliklerimize kadar bizi donduran çetin Rus kışıyla ve iklimle başlayalım. Geçen sene olduğu gibi bu sene de yeni yıl bizi dehşet verici soğuklar ile karşıladı. Ocak ayının başlaması ile birlikte hava sıcaklığı ani bir düşüşle -25, -27 derecelere kadar indi. Kaldı ki hissedilen sıcaklığın yer yer -30, -35 derecelere kadar düştüğü bile oluyor.

Ocak 1–5 tarihleri arasındaki Moskova’daki hava durumu

Artık soğukluk algımın değiştiğini bile söyleyebilirim. -15 ve aşağı dereceler benim için yeni soğuk eşiği iken eğer hava sıcaklığı 0 ila -10 derece arasında ve rüzgar da yoksa “gayet makul” diye tanımlıyorum. Bu soğuk hava şartlarında da dışarı çıkıp gezmek çok olası bir seçenek olmuyor. Çünkü, belli bir raddeden sonra soğuk gerçekten dayanması zor bir hal alıyor. Bu iklim koşullarında yaşayan biriyseniz kaliteli kışlık giyeceklere muhakkak ihtiyacınız oluyor veya ekstra önlemler almak zorunda kalıyorsunuz (termal içlikler, büyük ebatta atkılar, şallar vs.). Rusya’da yılbaşı tatili 1 hafta sürüyor. 1 Ocak yeni yılın ilk günü ile başlayan tatil 7 Ocak’a kadar (Ortodokslar’da Christmas Bayramı) devam ediyor. Akabinde mesai ve eğitim kaldığı yerden devam ediyor. Ruslar genellikle yılbaşı tatilinde memleketlerine dönüp yılbaşını aileleriyle birlikte geçirmeyi tercih ediyorlar. Diğer bir seçenek ise ülkenin güneyindeki kesimlere veya başka ülkelere seyahat ederek soğuktan uzağa kendilerini atmaya çalışıyorlar. Aslında bu anlattıklarıma bakarak Ruslar için tatilin neden vazgeçilmez olduğunu anlayabilirsiniz. Kastettiğim yılbaşı tatili değil, yaz tatilinden bahsediyorum. Evet! Rus mantalitesinde yaz tatili planı vazgeçilmezdir ve kolay kolay bundan taviz de vermezler. Bunun nedeni, kış mevsiminin çok uzun sürmesi ve bununla beraber soğuğa çok fazla maruz kalınması ve senenin büyük çoğunluğunda güneş ışığından mahrum kalınması. Haliyle insanlar da belli bir süreliğine de olsa sıcak memleketlere veya bölgelere giderek güneşten maksimum verim almaya çalışıyorlar.

Bu noktada Türkiye, Rus turistlerin vazgeçilmez destinasyonlarından biri. Hizmet kalitesi, coğrafi yakınlık, fiyat-performans dengesi Türkiye’yi avantajlı konuma getiren birkaç faktör. Fakat; belirtmekte fayda var ki Türkiye’deki ekonomik dalgalanma Rus turistlerin de tatil için tercihlerini yeniden gözden geçirmesine sebep oluyor. Geçtiğimiz sene artan tur fiyatlarından dolayı tercihini başka ülkelerden yapan turist sayısı da bir hayli fazlaydı. Ruslar için Mısır, BAE, Tayland, İtalya ve İspanya ise tercih edilen diğer tatil destinasyonları. Yurtdışına seyahat edemeyen Ruslar ise yurtiçinde farklı şehirlerde tatil yapmayı tercih ediyorlar. Zaten bu noktada da Rusya birçok farklı seçenek sunuyor. Kültür ve tarih turizmi tercih eden birisi kuzeydeki harikalar diyarı St. Petersburg’a, Tataristan bölgesinin başkenti Kazan’a veya Kafkas bölgesindeki Mahaçkale, Derbent gibi tarihi şehirlere yolculuk yapabilir; deniz turizmi için Soçi ve Kırım yerli turistin en çok tercih ettiği destinasyonlar iken doğa turizmi için zaten Rusya envai çeşit seçenek sunuyor.

İklim ve turizmden bahsettikten sonra kendi eğitim serüvenim ile alakalı birkaç not düşmek istiyorum. Halihazırda yüksek lisansımın 1.5 senesini bitirmiş ve geçtiğimiz aralık ayı itibariyle tüm derslerime nihai noktayı koymuş oldum. Bu dönem, tez yazımı ve araştırma ödevi üzerine yoğunlaşacağım. İlk yazımda “Politika, Ekonomi, Felsefe” bölümünde yüksek lisans yaptığımı yazmıştım ama ufak bir detay daha vermekte fayda var: Bölümümüzün içinde aslında üç farklı alan var ve seçtiğimiz alana göre de derslerimiz ve müfredatımız değişiyor. Ben, eğitimimi “Russian Studies” (Rusya Çalışmaları) alanında devam ettiriyorum ki Rusya/Avrasya bölgesi benim lisans dönemimden beri ilgilendiğim bir alan. İlk sene sonunda Türkiye-Rusya ilişkileri bağlamında bir akademik çalışma ele almıştım. Tez konum ise yine Türk-Rus ilişkilerinin enerji tarafını ele alacak. Bu tarz akademik makaleler veya tez yazmak bazen kulağa çok sancılı bir süreçmiş gibi gelebiliyor. Evet, her ne kadar kolay bir süreç olmasa da eğer istediğiniz alanda, sevdiğiniz bir konuda yazıyorsanız bir o kadar da eğlenceli ve eğitici oluyor aslında. Ben de kendim için bu süreci böyle görüyorum. Bir yanda uzun süredir üzerinde ilgilendiğim bir bölge, diğer yanda kendi ülkem var. Bu ikisini harmanlayıp bir akademik çalışmada bir araya getirince tadından yenmiyor haliyle.

Demem o ki; eğer sevdiğimiz veya ilgilendiğimiz bir alanda akademik çalışma veya bir iş yapıyorsak önümüzdeki engelleri aşmak da bir o kadar kolaylaşıyor.

Üniversite özelinde ve Rusya genelinde değinilmesi gereken bir diğer husus ise “kültürel çeşitlilik ve zenginlik”. Bu senenin başında, beraber okuduğumuz Türk arkadaşlar ile uzun zamandan beri planladığımız Türk kulübünü üniversitemizde faaliyete geçirdik. Kulübün kurulmasından sonraki ilk gündem maddemiz kasım ayı başında gerçekleşecek olan “HSE Unıty Fest” adlı etkinlik için hazırlıklara başlamak oldu. Velhasıl, etkinliğe katıldık ve elimizdeki imkanlar nispetinde ülkemizi temsil etmeye çalıştık; fakat değinmek istediğim nokta, bizimle beraber Rusya içindeki ve dışındaki topluluklardan toplam 33 etnik ve milli kulübün bu etkinliğe katılmış olmasıydı.

Festival günü standımızdan bir kare. (1 Kasım 2023)

Rusya dışından Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Ermenistan, Bulgaristan, Makedonya, Yunanistan, Sırbistan, İsrail, Endonezya, Belarus ve daha birçok ülkenin kulübü; Rusya içindeki milletlerden ise Çeçenler, Tatarlar, Kalmuklar, Osetler, Çuvaşlar ve daha nicesi etkinliğe katıldı. Dağlık-Karabağ savaşı taze bitmiş olmasına rağmen Azerbaycan ve Ermenistan kulüpleri herhangi bir problem yaşamadan aynı etkinlik içerisinde gösterilerini yaptı ve etkinlik sayesinde biz de birçok milletin kültürünü yakından tanıma fırsatı bulduk. Ayrıca, bu tarz etkinlikler birçok üniversite bünyesinde ve farklı organizasyonların çatısı altında da gerçekleştiriliyor. Her ne kadar bunca farklılığı barındırmak potansiyel sıkıntılar teşkil etse de bu kültürel zenginliği yaşamak ve yaşatmak da takdire şayan.

Toplumsal ve Sosyal Hayata Dair Gözlemlerim ve Tecrübelerim

İlk yazımın üzerinden bu yana geçen sürede en çok bu başlık ile alakalı anlatacak konular birikti. Bu sebeple, bu bölüm üzerinde biraz detaylıca duracağım. Küçük ama dikkatimi çeken ilk konu olarak Rus toplumunda Apple ürünleri kullanımının aşırı yaygın olması. O kadar ki yaptırımlar ve savaş durumu bile bu durumun önüne geçemedi. Günlük hayatta hemen hemen herkesin elinde mutlaka iPhone göreceksiniz. Üniversite kampüslerinde de durum aynı şekilde: Telefonlar iPhone ve laptoplar MacBook. Hatta savaştan sonra insanlar Apple ürünlerine erişim de bir sıkıntı yaşar mıyız diye endişelendiler; fakat şu an ürünlere erişim noktasında bir sıkıntı yaşanmıyor. Hatta yaptırımlar altındaki Rusya’da bile iPhone ürünlerinin fiyatı Türkiye’den daha ucuz diyebilirim. Ekonomik olarak bakınca da Apple ürünlerine ulaşım aslında çok da zor değil.

iPhone 15 Pro Rusya fiyatı: 130.000 Ruble (43.300 TL & 1444 $)

iPhone 15 Pro Türkiye Fiyatı: 70.000 TL (2333 $)

Rusya’da, iPhone 15 Pro’nun fiyatı asgari ücretin (60.000 Ruble) yaklaşık 2 katı iken Türkiye’deki asgari ücretin (17.000 TL) ise hemen hemen 4 katına karşılık geliyor.

İkinci husus ise Moskova’da ulaşım imkanlarının çokluğu ve özellikle Moskova metrosunun geniş ağı. Her metropolde olduğu gibi Moskova’da da ulaşım ağı ve imkanları epey fazla. Otobüs, minibüs, tramvay, metro, nehir motorları ve şehrin dışına doğru uzayan banliyö trenleri… Moskova metrosunda eğer tarihi hatlardan biri ile seyahat ediyorsanız istasyonlar adeta bir sanat galerisini andırır. Ayrıca, şehrin her tarafına ulaşan mükemmel bir tasarıma sahiptir.

Moskova Metro Ağı

Şehrin bir ucundan diğer ucuna sadece metro kullanarak hızlı ve ekonomik olarak seyahat edebilirsiniz. Ekonomik diyorum çünkü metro ağına bir kez girdiniz mi aktarma yaparken tekrardan ulaşım kartınızı kullanmanıza gerek yok; direkt olarak diğer hatta geçebiliyorsunuz. Metroların diğer bir güzel tarafı ise seferlerin 1.5–2 dakikalık aralıklarla yapılması. Velev ki metroyu kaçırdınız, endişeye mahal yok :) Diğeri zaten çok kısa bir süre içerisinde platforma gelecektir.

“Komsomolskaya” Metro İstasyonu

Burada bir de metro hattının olumsuz tarafından bahsetmek gerekiyor. Eğer ki yeni eklenen elektrikli hatlardan biri ile yolculuk yapmıyorsanız metrolar bir hayli gürültülü. Hatların eski olmasından sebep çok fazla ses çıkıyor ve platformda bekliyorsanız yanınızdakini duymakta bile yer yer sıkıntı çekebilirsiniz.

Haziran 2023'te kullanıma açılan elektrikli nehir motorları

Birbiriyle çok alakalı olmayan konular zincirimdeki diğer bir husus ise burada, bizim “elalem baskısı” dediğimiz toplumsal etkinin gücünün çok daha zayıf olması. Kendi gözlemlerim özelinde diyebilirim ki burada insanlar bu tarz baskılardan -bizim kültürümüze nazaran- daha uzak yaşıyorlar. Kimse kimsenin ne giydiğine, kıyafet tarzına, saç rengine vs. karışmıyor. Gördüğüm kadarıyla insanlar bireysel hayatlarında daha özgür hissediyorlar. Bizdeki birey-aile-toplum ilişkisi daha çetrefilli ve girift, burada ise bu katmanlar birbirinden daha bağımsız. Bu da haliyle toplum baskısını azaltan ve bireye daha bağımsız bir alan sunan bir sonuç doğuruyor.

Gelelim en dikkate şayan noktaya: Benim ve dahi birçok Türk arkadaşımın da şahit olduğu bir durum; Türkiye’ye ve Türkçe’ye karşı olan ilgi. Bu argümanımı destekleyen o kadar fazla durumla karşılaşır olduk ki bu durumu artık yadırgamamaya başladık diyebilirim. Moskova’da sokakta herhangi birisini durdurup sorsanız çok yüksek ihtimalle ya Antalya’ya ya da İstanbul’a en az bir kere gitmiştir. Malum olduğu üzere, Türkiye turizm ve iş sebebiyle Rusların uğrak noktalarından biri. Türkiye’nin Rus vatandaşları için vize rejimi uygulamaması ve yukarıda saymış olduğum diğer sebepler Türkiye’yi Ruslar için bir cazibe merkezi haline getiriyor. Diğer bir sebep ise, ilk yazımda bahsetmiş olduğum gibi, Türk dizileri. Rusya’da Türk dizileri adeta bir fenomen ve çoğu hanede bizim dizilerimiz izleniyor. Haliyle de diziler vasıtasıyla ülkemizin ve kültürümüzün reklamı yapılmış oluyor. Demem o ki, burada insanlar muhakkak ya Türkiye hakkında malumata sahipler veya daha önceden çeşitli sebeplerle Türkiye’de bulunmuşlar. Ülkemizin sunduğu turistik imkanlar, eşi benzeri olmayan Türk mutfağı, insanımızın misafirperverliği, kendine has kültürümüz ve Türk dizilerinin başarısı bu noktada etkin faktörler. Bunun haricinde, Ukrayna savaşı bağlamında izlenen politika doğrultusunda Türkiye, politik ve akademik camiada da önemli bir aktör/partner. Savaşın akabinde Türkiye’nin batı yaptırımlarına katılmaması, Türkiye’nin, Batı ve Rusya arasında hem siyasi hem de ulaşım olarak önemli bir merkez haline gelmesi (İstanbul’u, savaştan sonra Ruslar’ın dünyaya açılan kapısı olarak nitelemek çok da yanlış olmaz. Keza, Batı-Rusya arasında uygulanan yaptırımlardan dolayı İstanbul, Ruslar için kritik bir ulaşım merkezi haline geldi) ve artan ikili ekonomik & ticari ilişkiler Türkiye’yi, Rus siyasetinin ve toplumunun gözünde farklı bir noktaya koyuyor.

Bununla bağlantılı olarak Türkçe de günden güne popülarite kazanıyor bu coğrafyada. Hemen hemen her anlamda artan ikili münasebetlerle beraber Türkçe’ye olan ilgi ve talep de artıyor. Birçok Rus vatandaşı savaşın akabinde Türkiye’ye yerleşti veya orada iş kurdu. Ayrıca, artan ticari ilişkiler ve gelişen lojistik ağı da Türkçe‘yi iş dünyasında önemli ve aranan bir dil haline getirdi. Yine, diziler vasıtasıyla ve kültürümüze duyulan ilgi sebebiyle de Türkçe öğrenenlerin sayısı az değil. Bir örnek vermek gerekirse:

Bir gün arkadaşlarımla kaldığım yurdun kafesinde sohbet ederken kulağıma bir yerlerden Türkçe birkaç kelime ilişti. Benimle beraber, Bulgar bir arkadaşım da aynı şeyi fark etmiş olacak ki bana aynı şeyi duyup duymadığımı sordu. (Bu arada, kendisi de Türkiye’yi çok seviyor) Kafenin diğer tarafına gidip baktığımda biri Kırgız diğeri Rus olmak üzere iki öğrencinin Türk dizisi izlediğini gördüm. (Kösem Sultan dizisini izliyorlardı) Kısa bir tanışma ve sohbet faslından sonra Türkiye’yi ve Türk kültürünü çok ilgi çekici bulduklarını, ilk fırsatta İstanbul’a seyahat etmek istediklerini, Türk dizileri izlediklerini ve aynı zamanda Türkçe öğrendiklerini söylediler.

Bu, karşılaşmış olduğum birçok örnekten sadece birisi idi. Farklı coğrafyadaki insanların bizim ülkemiz ve dilimiz ile bu kadar alakadar olması gerçekten çok gurur verici. Mesela, tarihi Arbat Caddesi başta olmak üzere Moskova civarında birçok Türk restoranı bulabilirsiniz. Çoğu zaman normalden pahalı olmalarına rağmen mekanların dolu olması da buranın insanının bizim kültürümüze duyduğu ilginin başka bir işareti.

Taksim Restoran / Arbat Caddesi

Rusya’ya mahsus bir diğer konu ise Rusya sınırları içerisinde yaşayan Türki topluluklar. Rusya’ya mahsus diyorum çünkü başka bir ülkede böyle bir durum ve çeşitlilik ile karşılaşmanız pek mümkün değil. Azerbaycanlılar, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler, Kalmuklar, Tuvalar, Çuvaşlar, Tatarlar, Başkurtlar…

İdil-Ural bölgesinde yaşayan Türki topluluklar: Tatarlar, Başkurtlar ve Çuvaşlar.

Peki, bu husus neden önemli? Çünkü, gurbette yaşarken seninle aynı değeri paylaşan, aynı dili konuşan, ortak bir noktada buluşabileceğin birilerinin olması bir gurbetçi için önemli bir etken. İşte, bu coğrafyada öyle birilerini bulabiliyorsunuz. Her ne kadar dilimiz veya hayat tarzımız farklılıklar gösterse de kafanızı çevirdiğiniz her yerde bulabiliyorsunuz onları. Böyle bir durumun varlığı yabancı bir ülkede yaşayan birisi için paha biçilemez oluyor. Bu noktada, özellikle kadirşinas Azerbaycanlı dostlarımız ve arkadaşlarımız için ayrı bir parantez açmak istiyorum. Çünkü en başından beri, ben ve benim gibi burada okumaya gelen Türk arkadaşlara yol gösterdiler, bize her daim destek oldular, düzenledikleri her etkinliğe bizi de davet ettiler ve aileden biri gibi alakadar oldular. Sağ olsunlar, gurbette bile tek millet olduğumuzu, yalnız olmadığımızı hissettirdiler. Konu böyle açılmışken hala hatırımda olan küçük bir olayı da burada nakletmiş olayım:

Bir gün, Türk bir arkadaşımla kaldığımız yurda giriş yapıyorduk ve o esnada da bir kurye, siparişini teslim etmiş yurttan ayrılıyordu. Arkadaşımla aramızdaki konuşmaları işitmiş olacak ki dönüp kendi lehçesinde “Nasılsınız kardeşlerim?” diye sordu. Biz de hafif şaşkın, hafif tebessüm ederek karşılık verdik ve ikinci sorusu direkt olarak “Sizin için ne yapabilirim?” diye sormak oldu. Biz, yine şaşkın bir eda ile teşekkür ederek herhangi bir ihtiyacımızın olmadığını söyledik. Kendisi bir Azerbaycan Türk’üydü ve ayrılırken “Azerbaycan-Türkiye, biz kardeşiz!” diyerek veda etti.

Belki bakıldığında basit, küçük bir olay ama bizim nazarımızda anlamı daha farklı idi. Bizi hiç tanımamasına rağmen sadece Türk olduğumuz için şartsız, koşulsuz bizim için bir şeyler yapmak istemişti Azerbaycanlı abimiz. Şu geçirdiğim 1.5 sene, başta Azerbaycanlı kardeşlerimiz olmak üzere diğer kardeş milletlerden de birçok hikaye ile dolu. Üzülerek söylüyorum ki kültürlerini, geleneklerini unutmuş olanların sayısı da pek az değil; fakat en azından kökenlerinin Türk olduğunun bilincindeler. Yakın zamanda tanış olduğumuz ve Moskova Devlet Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Türk Öğrenci Birliği’nin başkan ve başkan yardımcısı kardeşlerimizin davetiyle düzenlemiş oldukları Türk Gecesi etkinliğine iştirak etmiştik. Orada da birçok farklı Türki halklardan öğrenci arkadaşlar ile tanışma fırsatımız olmuştu. Mesela böyle bir fırsatı yüksek ihtimalle başka ülkede bulamazsınız; o yüzden Rusya’ya mahsus diye belirtmek istedim en başta.

“Türk Gecesi” etkinliğinden bir kare.

Bir de bunun yanında kendi kökeninden bihaber olanlar da yok değil: Kendi oda arkadaşım gibi. Kendisi, bir keresinde bana Başkurdistan bölgesinde yaşayan akrabalarından aldığı balı ikram etti (Hayatımda yediğim en kaliteli ve lezzetli baldı diyebilirim. Rusya’da, envai çeşit kaliteli bal üretiliyor) Balı, o bölgede yaşayan dedesi ve ninesi vermiş. Geçtiğimiz günlerde yılbaşı tatilinden döndükten sonra muhabbet ederken dedesi ve ninesinin köken olarak Başkurt olup olmadığını sordum. İkisinin de Başkurt olduğunu ve hatta dedesinin hala Başkurt dilini konuşabildiğini söyledi. Bunun üzerine, o zaman annesinin de saf Başkurt olduğunu, dolayısıyla arkadaşıma kendisinin de yarı Başkurt olduğunu ve Başkurtların aslında Türki kökenlere sahip bir halk olduğunu söyledim. Kendisi muhtemelen yarı Başkurt olduğunu biliyordu; fakat Başkurtların Türki halklara mensup olduğunu bu muhabbetimiz sayesinde öğrendi. İlginçtir ki, 20li yaşlarının başındaki bu arkadaşım kökenlerine dair bir gerçeği bu şekilde öğrendi.

Belirtmekte fayda var: Diğer Türki halklar ile olan münasebetlerimizi daha çok dostluğumuzun pekişmesi, kültürel birlik ve yakınlık olarak görüyoruz. Çeşitli vesileler veya etkinlikler ile de bu birlikteliği pekiştirmiş oluyoruz; fakat kat’i surette bu durum politik bir zemine kaymıyor. Kaldı ki, “Turan, Türk Birliği” vb. söylemler Rusya’da başınızı ciddi manada ağrıtabilir, uzak durmakta fayda var.

Rus toplumundaki bariz çarpıcı noktalardan biri ise aile kurumunun ve geleneğinin çok zayıf olması. Bizim kültürümüzdeki veya Orta Doğu, Orta Asya kültürlerindeki gibi geniş aileleri ve güçlü aile bağlarını burada görmek pek mümkün değil maalesef. Burada kastettiğim, etnik Ruslar’ın kendisi. Rusya sınırları içerisinde yaşayan diğer milletler için durum daha farklı ve etnik Ruslar için de tabi ki istisnalar var. Günlük hayatta şöyle bir manzara ile karşılaşmanız çok olası: Anne var, çocuk(lar) var; fakat baba yok! Peki, nerede bu babalar? Ya erken yaşta vefat etmiş ya da -yüksek olasılıkla- yıllar evvel aileyi terk etmiş. İkinci ihtimalin tecrübe edildiği birçok vaka ile karşılaştım. Sorduğum zaman ise Rus erkeklerinin sorumluluk almaktan kaçındıkları, olgun davranmadıkları ve aldatmaya çok yatkın oldukları gibi sebepler söyleniyor. Bu konuda çok objektif argümanlar sunamıyorum. Belki Rus kadınları tarafında da problem olabilir ama çoğunlukla karşılaştığım manzara ilki şeklinde oldu. Aslında Rus kadınlarının yabancı erkekler ile ilişkiye sıcak bakmalarının sebeplerinden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Yani, eldeki mevcut ihtiyacı karşılamayınca kadınlar da haliyle farklı opsiyonlara yöneliyorlar. Dediğim gibi, muhakkak istisnalar da mevcut. Konuyla bağlantılı ilginç bir istatistik ise 2023 yılı itibariyle Rusya’da boşanma oranının yaklaşık %74 olması. Diğer bir ifadeyle gerçekleşen 4 evlilikten 3'ü boşanma ile sona eriyor. Ve Rusya çoğu sene boşanma oranı istatistiklerinde ilk 5 ülke arasında yer alıyor.

Boşanma oranlarında Rusya %74 ile ilk sırayı alırken post-Sovyet coğrafyadan 7 ülkenin ilk 10'da yer alması da diğer çarpıcı bir istatistik. (Kaynak: https://news.cision.com/abcd-agency-ug/r/data-analysts-on-world-divorce-rates--ranking-of-countries-from-highest-to-lowest-risk-of-getting-di,c3747396)

Saydığım sebepler dahil diğer sebeplerin de eklenmesiyle böyle bir oran ortaya çıkıyor. Ve benim de sıkça şahit olduğum, ailede baba figürünün olmadığı bir realite doğuyor. Aslında bu, Rus hükümetinin de üzerinde sıkça durduğu ciddi bir problem. Devasa büyüklüğüne rağmen Rusya’nın nüfusu 145 milyon civarında ve her sene düşüş eğilimi gösteriyor. Çünkü çiftler evlenmiyor veya kısa sürede boşanıyor, evlenseler bile doğum oranları çok düşük. Bir ülkenin kalkınması ve demografik dengenin istikrarı için doğum oranları ile beraber genç nüfusun varlığı çok önemli noktalardır. Rus hükümeti de evlenip çocuk sahibi olan Rus ailelere çeşitli teşvik programları ile finansal ve sosyal destek sunuyor. İlk defa çocuk sahibi olan ailelere 587.000 ruble ve sonradan doğan her çocuk için 188.600 ruble finansal destek hükümet tarafından sağlanıyor. Bunun yanında ebeveynlere bir takım sosyal haklar da tanınıyor. Fakat, bunca sosyal ve finansal destek bile Rusya’nın nüfus problemine henüz ciddi bir çözüm sunmuş değil.

(Kaynak: Statista)

Rusya, etnisite çeşitliliği olarak dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Daha önceden bahsetmiş olduğum Türki halkların yanında Belaruslular, Ukraynalılar, Kafkas halkları ve birçok etnik halk Rusya sınırları içerisinde yaşıyor. Moskova’daki şehir hayatında göze çarpan diğer bir husus ise hizmet sektörünün neredeyse tamamen Rusların dışındaki Orta Asya ve Kafkas halklarına mensup vatandaşlar tarafından yürütülmesi. Marketler, manavlar, belediye hizmetleri, kurye hizmetleri, taksiler ve diğer ulaşım araçları, restoranlar, kafeler ve hizmet sektörünün birçok dalında Orta Asyalı veya Kuzey Kafkasya milletlerine mensup çalışanları veya Rus kadınlarını çalışırken göreceksiniz. Tabiri caizse bu halklar olmasa Moskova şehir hayatı büyük sekteye uğrar diyebilirim. Rus erkekleri ise gördüğüm kadarıyla beyaz yaka işlerde veya asker, polis gibi kolluk kuvvetlerinde çalışıyorlar. Demografik yapı ile alakalı bir diğer husus ise Rusya’nın aslında kadın-dominant bir topluma sahip olması. Buradan kastım nüfus dağılımında kadınlar lehine asimetrik bir yönelimin olması. Kadın nüfusu yaklaşık %54 olarak seyrederken bu durum kadın popülasyonunun ortalama 10 milyon kadar erkeklerden daha fazla olması anlamına geliyor. Yani, günlük hayatta baktığınız her yerde, çoğu iş kolunda çalışan kadınlar görmeniz çok muhtemel.

Nihai olarak kendim ile alakalı ve hemen hemen gurbete çıkan herkesin tecrübe ettiği bir farkındalıktan bahsetmek istiyorum. Günlük hayatta, bulunduğumuz zamana ve yere göre farklı rollere ve kimliklere bürünüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde doğup büyüyen herkesin sahip olduğu bir de milli kimliğimiz var; fakat hususi durumlar haricinde bu kimliğimizi çok kullanmayız; çünkü etrafımızdaki hemen hemen herkes bizimle beraber aynı milli kimliği paylaşır. Yurtdışına çıkıldığında ise artık belli bir milli kimliğin sahibi olarak azınlık durumuna düşeriz ve diğer insanlar nezdinde adımızdan, soyadımızdan ziyade bu milli kimliğimiz ile anılırız. O yüzden, yurtdışına çıkan çoğu kişi bu kimlik bağlamında daha hassas hale gelir, milli duygular yer yer kabarır ve milli kimliğe daha çok önem atfedilir. Çünkü; diğer insanların gözünde her şeyden önce bir Türk ve Türkiye Cumhuriyeti’nin temilcisisindir.

Peki, Rusya’da yaşayan bir Türk olmak nasıl?

Doğrusunu söylemek gerekirse ben şu ana kadar hep güzel taraflarıyla karşılaştım. Bence yabancı bir ülkede yaşama tecrübesinin en önemli noktalarından biri de gittiğiniz yerdeki insanların size ve ait olduğunuz millete/devlete karşı bakış açısı. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde okuyan arkadaşlarımla da belli aralıklarla konuşuyorum ve zaman zaman bu konu üzerinden de bahis açılıyor. Anladığım kadarıyla Batı ülkelerinde genel olarak Türklere karşı bakış açısı ya nötrdür ya da negatiftir. (Bu konu hakkında kısıtlı bir veri tabanından ve subjektif bir noktadan yazıyorum, belki durum pek öyle değildir ama benim gördüğüm ve anladığım bu şekilde. Her zaman olduğu gibi bu konuda da istisnalar olacaktır) Fakat, Rusya’da bir Türk olarak yaşamak pek de fena değil gibi. En azından ben Türk kimliğim sebebiyle herhangi olumsuz bir durum ile karşılaşmadım. Bilakis, hem birçok iyi insan ile tanışmama hem de birçok güzel anı biriktirmeme vesile oldu. Yukarıda, Türkçe ve Türkiye’ye karşı olan ilgiden bahsettiğim kısımdaki sebepler, turizm, ekonomik ve ticari ilişkiler, Türkiye’nin politik duruşu, Türk dizileri, zengin Türk kültürü ve mutfağı Türkiye’yi ve Türk insanını farklı bir noktaya koyuyor.

Ayrıca, belli başlı noktalarda Rus ve Türk milletlerini birbirine benzetiyorum. Bu noktalardan birisi de kimlik bunalımı veya kimlik arayışı diyebiliriz. Rusya ve Türkiye doğu ve batı medeniyetlerinin arasında kalmış iki ülke aslında. Ve iki ülkenin de tarihine baktığınızda şu kimlik arayışını göreceksiniz: “Biz, Batılı mıyız, Doğulu muyuz?” Bu kimlik arayışı ve yaşanan benzer travmalar da iki ülkeyi birbirine yakınlaştıran sebeplerden biri. Türkiye’nin doğudaki ve güneydeki toplumlarla olan tarihi, kültürel ve toplumsal bağlarının yansıra batı medeniyeti olan yakın teması, Avrupa ile ekonomik ve siyasi ilişkilerimiz, NATO içindeki güçlü konumumuz, başta Rusya olmak üzere doğu medeniyeti diye tanımladığım birçok ülkenin gözünde Türkiye’yi daha farklı bir konuma yerleştiriyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta ise Türkiye’nin mevcut anlayışını sürdürmesidir. Tabiri caizse her masada olmaya devam etmeliyiz. Herhangi bir tarafa sırtımızı dönmeden, ülke menfaatlerini öncelikleyerek, kapsayıcı ve dinamik politika anlayışımızı devam ettirmeliyiz.

Medeniyetlerin kavşak noktası diye tabir edilen özgün jeopolitik konumumuz, binlerce yıllık tarihimiz, zengin kültürümüz, mutfağımız, dizilerimiz ve bize ait diğer birçok hususiyet ile çok sayıda milletin nezdinde seviliyoruz ve onlara ilham veriyoruz. Bunlar, içimde kabaran milli duyguların bir yansıması değil, bilakis burada gördüklerim ve tecrübe ettiklerimdir.

Moskova’dan sevgilerle…

Moskova Nehri & Kremlin / 07.12.2023

--

--