Photo by Tim Mossholder on Unsplash

Muhtar Adayı İlkkan

Mevlana Bash
Türkçe Yayın
Published in
5 min readDec 8, 2023

--

ALTERNATİF SENARYO SAHNE 1- GÜNDÜZ-İÇ MEKAN

Yılmaz kanepede uzanır pozisyonda telefonuyla uğraşmakta; bir yandan da gözleriyle Ersoy’un canhıraş mücadelesini izlemektedir.

Ersoy balkona astığı çamaşırları bir yumak halinde toplamış olduğu halde balkonun kapısını kapatmaya çalışmaktadır.

(Balkon kapısı; kolu yukarı kaldırılmadan kapanmayan kapılardandır. Ersoy bunu bilemez.)

Kapıyı ayağıyla iter; tam kapandı sanıp giderken kapı yine açılır.

Ersoy kapıya sırtı dönükken tekme atarak elindeki çamaşır yumağıyla içeri doğru bir adım atar.

Yılmaz uğraşmakta olduğu telefonu kilitleyip sadece Ersoy’a odaklanır.

İlkkan ise gardırobundaki takım elbiselerini toplamış; salondaki tekli koltuğun üzerine teker teker istiflemektedir.

Kapı tekrar açılır. Ersoy bu sefer eliyle örtmeye çalışır kapıyı. Çamaşırlar o kadar çoktur ki kapı kolunu göremez. Eliyle kolu bulmaya çalışırken yere bir çorap teki düşer.

Photo by Willy the Wizard on Unsplash

Güç bela eğilip, yere düşen çorap tekini serçe parmağı ile yüzük parmağı arasına kıstırabilmiştir sonunda.

Kucağındaki yumakla birlikte balkon kapısını itekler. Kapı yine kapanır gibi olur fakat saniyeler içinde geri açılır.

YILMAZ

(dayanamaz, seslenir)

-Yukarı kaldır!

Ersoy duymamıştır. Kapıyı tıka basa dolu olan minibüse binmeye çalışan adam gibi elleri böğründe çamaşırlara sarılı şekilde bir kez daha itekler. Kapının dili yalama olmuştur.

Yılmaz her kelimesinin sonunda es vererek tekrar seslenir

YILMAZ:

-Kapının, kolunu, yukarı, kaldır. Ersoy, Ersoycum, Ersooyy!

Ersoy yüzü balkona dönük olduğu halde boynunu çevirerek Yılmaz’a bakar.

YILMAZ

-O kapının kolunu yukarı kaldırmazsan kardeşim, o kapı kapanmıyooorrr!

(Sitemli bir sesle)

-Bu evde yaşaya yaşaya şu kapıların dilini bi çözemediniz yaa!

ERSOY

-Tamam abi ne kızıyosun ya! Görüyosun işte ellerim dolu. Kaldıramıyorum.

(Yılmaz alttan almaz)

YILMAZ

(Tekli koltuğu göstererek)

-Koy ellerindekini şuraya öyle kapat o zaman kardeşim’

O sırada dolabındaki son takım elbiseyi de inceleye inceleye salona giren İlkkan, Ersoy’un elindeki çamaşırlarını takım elbiselerin olduğu koltuğa bırakacağını görünce seslenir.

İLKKAN

-Hey hey, abi napıyosun? Buraya çamaşır konur mu abi?

Ersoy tekli koltuktaki İlkkan’ın takım elbiselerine bakar, İlkkan’a bakar, bakışırlar.

ERSOY

Bunlar ne abi? Bunlar da çamaşır değil mi?

İLKKAN

Elinde askıyla tuttuğu gri renkli parlak takım elbiseyi göstererek:

-Hayır abi, Bunlar takım elbise.

YILMAZ

(yattığı yerden)

-Soğuk giriyor.

diye ortalığa seslenir

ERSOY

elindeki yumağı İlkkana doğru uzatarak:

-Ne varmış yani. Bunlar da benim elbiselerim. Benim elbiselerim senin elbiselerinden daha mı değersiz.

diye yükselir.

(Yükselirken sesi çatallaşmıştır.)

Kimsenin kendi hassasiyetini takmadığını düşünen Yılmaz tekrar ve daha yüksek sesle bağırır.

YILMAZ

-Şu balkonun kapısını kapatın!

Ersoy tartışa tartışa geri doğru yürür. Kıçıyla balkonun kapısını kapatır.

İLKKAN

-Hayır abicim mesele elbise değil.

Meselemiz takım elbise.

(Yılmaza dönerek)

-Doğru değil mi Yılmaz he? Sen söyle.

Elindeki parlak gri takım elbisesini bu sefer yılmaza doğru uzatarak:

İLKKAN

Hiç takım elbisenin üzerine çamaşır konur mu?

Yılmaz İlkkan’ın sorusunu takmaz. Götüyle kapıyı kapamaya çalışan Ersoy’a bakmaktadır.

İlkkan kendi sorusunu kendi cevaplar

Konmaz. Neden abi?

Çünkü takım elbise bir erkeğin sahip olduğu diğer tüm çamaşırlarından daha değerli bir çamaşırdır.

ERSOY

(Dayanamaz)

-Hayır İlkkan, sana katılmıyorum abicim.

Götüyle kapıyı bir kez daha itekler. Ellerindeki çamaşır yumağını daha da sahiplenerek, kendisine bastırır. O sırada yumağın içinden üst taraftaki donu gözüne çarpar)

Kapı o esnada Ersoy’un yaslanması nedeniyle kapalı olduğundan Yılmaz bişey demez.

Ersoy gözüne ilişen donu yumağın içinden dudakları arasına sıkıştırıp alarak bir müddet İlkkan’a gösterir. Dudakları arasındaki don nedeniyle kapalı olan ağzıyla anlaşılmayan sesler çıkarır.

İLKKAN

Boşta olan elini anlamıyorum gibilerinden sallayarak:

-Ne diyosun abi sen?

ERSOY

(donu tükürerek)

-Benim şu donum senin takım elbisenden daha pahalı diyorum.

-Hatta bu donun fiyatına sana o takımdan iki tane alabilirdim ben.

(Sinirlenmiştir) Bir adım ileri odaya doğru ilerler. Kapı tekrar açılınca Yılmaz dayanamaz

YILMAZ

-Ersoycum sabahtan beri o kapıyı ayağınla kapattın, at çiftesi gibi çifteleyerek kapatmaya çalıştın.

Yetmedi fordçular gibi kapıya dayanarak kapadın, olmadı. En son götünle kapadın kapıyı kardeşim. Yine olmadı.

Ne yapmaya çalışıyorsun?

Şu çamaşırlarını bir yere koy,

(sağ ellini lezzetli işareti yaparak)

şu kapıyı kapat!

Oda sıcaklığının anasını siktin. Kalmadı oda moda.

İLKKAN

(aşağılandığını düşünerek)

  • Bi kere sen nerden biliyosun abicim benim bu takımı kaç paraya aldığımı? He! Haberin var mı? Bu takım elbise çok değerli kardeşim.
Photo by Hardini Lestari on Unsplash

YILMAZ

(ilk kez İlkkanla diyaloğa girerek)

-Bok çok değerli.

Bunu sana bizim Şengül teyze vermedi mi? Rahmetli Fettah amcanın damatlığı değil miydi bu?

Hani sana ölmüş adamın elbisesini giyme dedim de, sen de ‘Ne münasebet asıl ölmüş insanın elbisesini giymek bir erdemdir’ dedin.

İlkkan kaşlarını çatarak hatırlamaya çalışır. Gri parlak takım açıklanan bu gerçeklerle birlikte dirsek hizasından yavaş yavaş aşağı doğru inmeye başlar. Pantolon yere bile sürtmüştür hatta.

İLKKAN

Evet abicim bu takım o takım. Ne var bunda? Adamcağız sadece bir kez giymiş.

YILMAZ

(yattığı yerden)

-Allah allah neden acaba? Damatlık olduğu için olabilir mi?

(Eliyle yüzünü ovuşturarak oflanır)

- Şengül ablanın kocasının damatlığının bizim evde ne işi var be kardeşim.

Hadi onu geçtim. Şimdi nereden çıktı bu kırk senelik damatlık?

Bu koltuğun üstündeki takım elbiseler neden senin dolabında değil? Gezdirmeye mi çıkardın sen bunları İlkkan?

Bunların çoğunu bir kere bile giymedin sen be kardeşim.

(Sonra bir ihtimal daha olmalı gibi bir düşünceyle parmaklarını şıklatıp daha olumlu bir ses tonuyla)

YILMAZ

-Atmaya karar verdiysen sözlerimi geri alırım ama.

He İlkkan? Atıyor muyuz bunları.

(Kanepede yatar pozisyondan hafif toparlanıp oturur hale gelir. Ayaklar hala battaniyenin içinde uzatılmış vaziyettedir ama)

İLKKAN

-Hayır abi ne atması?

Atılır mı bunlar Yılmaz?

YILMAZ

toparlanmış vaziyette avucunu sadaka bekler gibi açarak:

-Ee o zaman?

Sonra beklenilen cevabı kendisi bulmuş gibi tekrar parmaklarını şıklatarak işaret parmağıyla İlkkanı gösterip

-Tabi ya. Ne atması. Aferin İlkkan.

-Doğru olan da buydu. Bağışlamak için çıkardın sen bunları.

(yüzü hafif tebessüme kavuşur)

Bağışlama lafını duyan Ersoy’un da bir anda yüzü gülümser bir hal alır.

Elindeki çamaşır yumağını yemek masasının üzerine koyduğu gibi İlkkan’ın takım elbiselerine yönelir. O sırada balkon kapısı tekrar açılır.

YILMAZ

Kapııı!!!

diye tekrar sinirlenince Ersoy boşalan elleri yardımıyla kapıyı kapatır. Kapı faslı nihayete erer.

Tekli koltukta istiflenmiş takımlardan birini askısından tutan Ersoy kendi üzerine oluyor mu diye ölçmeye başlar. Kahverengi, yaşlı memur takımına benzeyen bir takımdır bu.

Ersoy’un takımlarına hallendiğini gören İlkkan elindeki ve yere sürtmeye başlamış olan parlak gri takımı da tekrar göğüs hizasına kaldırarak diğer eliyle Ersoy’un ölçmeye çalıştığı takım elbiseyi bir hızla kapıverir.

İLKKAN

-Bağışlamıyorum abi.

(Anlaşılmadığını düşünen ses tonuyla)

-Asıl şimdi ihtiyacım var bu takımlara.

İki takım elbiseyi de askılarından tutup sağ ve sol taraflarında sergiler gibi göstererek:

  • Beyler! Bu kardeşiniz mahalle muhtarlığına aday olmaya karar verdi.
Photo by Florian Schmid on Unsplash

İlkkan gülümseyerek bir Yılmaz’a bir Ersoy’a bakmaktadır. Onlardan bir kutlama ifadesi beklemektedir. Ortamda bir süre çıt çıkmaz.

--

--