“Mustang” Filmi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği

Tarık Tekinkaya
Türkçe Yayın
6 min readJul 19, 2024

--

“Mustang,” hüzün dolu hikayesiyle, toplumun görülmeyenlerini göz önüne seriyor. Beş kız kardeşin baskıcı bir aile ortamında yaşadıklarıyla birlikte gelenek ve modernizm arasındaki çatışmayı ele alıyor. Git gide kararan teması ve rahatsız edici sahneleriyle, etkisinde bırakan bir hikayeyle baş başa bırakıyor.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, büyüdüğümüz evlerden başlayarak toplumun her yerinde devam eden en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu yazıda, Mustang filmi üzerinden eğitimde cinsiyet eşitsizliği, aile içi şiddet ve kültürel baskıyı el almaya çalışacağım.

Sinematografi:

Doğal ışık kullanımı ve sade anlatım tarzı, izleyiciyi gerçekçi bir atmosferin içerisine çekmeyi başarıyor. Kamera açıları ve yakın plan çekimler, karakterlerin duygusal dünyasını bizlere etkili bir şekilde aktarıyor. Renk paleti tercihi, özellikle mavi ve yeşil tonları, özgürlüğün ve umudun sembolü olarak dikkat çekmektedir. Doğa manzarasının yanında, kapalı iç mekanların oluşturduğu kontrast, aile içindeki çatışmaları görsel olarak yansıtıyor.

Her Şeyin Değiştiği Gün

Filmin açılış sahnesinde; Lale, öğretmeniyle vedalaşırken göz yaşlarına boğulmuş şekilde izleyiciyi karşılar. O an farkında olmasalar da onların okula son kez gelişi olacaktır. Ayrıca bu sahne filmin duygusal tonu için de belirleyici olur.

Okul çıkışında kız kardeşler diğer çocuklarla birlikte sahile eğlenmeye giderler. Hikaye boyunca onları ilk ve son kez mutlu şekilde görürüz. Bu masum eğlence köydeki geleneksel normlara ters düşer ve başlarına büyük dert açar.

Aile içi Şiddet ve Bireyselliğin Kaybedilmesi

Babanne, duyduğu asılsız dedikodulara inanarak kızları cezalandırır. Kastre edici (cezalandırıcı) bir karakter olarak karşımıza çıkan babaanne, amcalarının yanında ise tam tersi onları koruyan bir figüre dönüşmektedir. Babaannenin tutarsız davranışları, kızların duygusal ve psikolojik gelişiminde derin etkiler yaratmıştır. Bu tür değişken ve öngörülemeyen tutumlar, çocukların duygusal güvenliklerini ve bağlılık duygularını sarsar.

Kızların erkeklerle birlikte zaman geçirmelerini yanlış bulan amcaları, onları hastaneye götürüp bekaret raporu aldırma girişiminde bulunur. Oldukça çarpıcı ve rahatsız edici bu sahne, kızların bedenleri üzerinde hiçbir kontrolü olmadığını ve tamamen onların merhametine kaldıklarını acı bir şekilde ortaya koyar. Aile içinde ne denli yalnız ve savunmasız olduklarını gösterir.

Bağlanma Teorisi’ne göre, çocuklar kendilerine bakım veren kişilere güvenli bir bağlanma geliştirme eğilimindedir. Ancak, ebeveynlerin veya diğer bakım verenlerin tutarsız ve reddedici davranışları, çocukların bu güvenli bağı kurmasını zorlaştırır. Filmdeki gibi tutarsız ebeveynlik, çocuğun kaygılı/ kaçıngan bağlanma stiline sahip olmasına neden olabilir. Bakım verenlerin sebep olduğu güvensizlik, çocukların duygusal olarak istikrarsız hale gelmelerine neden olur ve sağlıklı ilişkiler kurma becerilerini olumsuz etkiler.

“Ev bir anda içinden çıkamadığımız bir ev kadını fabrikası haline geldi.”

Telefon, bilgisayar, makyaj malzemeleri, hatta oyuncaklara kadar kilit altına alınır. “Kızların ahlakının bozulmasından” endişe duyan aile, evin kapılarını kilit altına alır, onları birer “ev kadını” haline getirilmeye çalışır.

Köyün kadınları, kızlara ev işlerini öğretmeye başlar. Mantı açmaktan türlü ev yemeklerine; cam silmekten, dip köşe temizliğe kadar tıpkı bir şeye hazırlanırcasına öğretilmeye başlanır. Modern kıyafetleri, yerini "şekilsiz, bok rengi elbiselere" bırakır. Bu değişim, kızların hayatlarının ne kadar daraldığını ve özgürlüklerinin ellerinden alındığını simgesi olacaktır.

Fenerin Maçı Var

Fenerbahçenin meşhur maçı için köydeki kadınlar otobüs kiralayıp gitmeye hazırlanır. Bizim kızlarsa artık ailelerinden tamamen umudu kesmiş ve konuşmaya gerek bile duymayacak durumdadır. Böylece evden kaçmak için plan yaparak maçı izlemeye giderler.

Bağımsızlık arzuları ve özgürlüklerini geri kazanma çabaları için önemli olan bu maceraları, ailelerin haberdar olmasıyla berbar hiç beklemedikleri şekilde sonuçlanacaktır.

Görücü Usulü

Babaanne, kızları köy meydanına götürüp “görücüye çıkarır”. Kızların özgürlüğünün ne kadar kısıtlandığını bir kez daha vurgulayan olayın ardından iki kız kardeş hızla evlendirilir.

Lale’nin dediği gibi bu onların son kez bir araya gelişi olacaktır. Düğünün ardından, aileleriyle kalan üç kızın maruz kaldıkları baskı daha da artar. Okula gitmeleri bile engellenir. Onların güçlü kalmalarını sağlayan kardeşlik bağları, büyük kardeşlerin evden ayrılmasıyla yıkılmıştır. Geride kalan kardeşler için hayat katlanarak zor hale gelecektir.

Filmin de geçtiği pek çok kırsal bölgede eğitimde cinsiyet eşitsizliği karşımıza çıkıyor. Kızlar, ailelerin ekonomik yetersizlikleri, kültürel baskılar ve erken yaşta evlilikler gibi nedenlerle eğitimlerini tamamlayamamakta ve okulu bırakmak zorunda kalmakta. Son yıllarda kız çocuklarının eğitim seviyesinde artış kaydedilmiş olmakla birlikte, Lale gibi diğer pek çok çocuk orta okula devam etmekte engelle karşılaşıyor.

Trajik Sonuçlar ve Kazanılan Özgürlük

Maruz kaldığı baskı ve istismara dayanamayan ortanca kardeş aniden intihar eder. Bir diğer kardeş Nur ise amcası tarafından cinsel istismara maruz kalır. Yaşananları fark eden babaanneyse, Nur’u korumak yerine küçük yaşında evlendirerek evden uzaklaştırmaya çalışır.

Aile içi şiddet ve istismar oldukça yaygın şekilde karşımıza çıkıyor. Aile, bireyin en güvende olması gereken yer olması gerekirken, evlerinde maruz kaldıkları fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet hem fiziksel hem de psikolojik sağlıklarını ciddi şekilde etkiliyor. Kadın sığınma evlerinin ve psikolojik destek merkezlerinin yetersizliği sebebiyle çoğu zaman yardım alma imkanına erişemeden şiddet döngüsü devam ediyor.

Toplumsal Roller ve Kültürel Baskılar

Ülkemizde geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri, dini inanç ve kültürel baskılar kadına şiddet için önemli etkenler olarak karşımıza çıkıyor. “Kızını dövmeyen dizini döver” gibi cinsiyetçi atasözleriyle de bu şiddet destek buluyor. Bu etmenler kadınların toplumsal hayatta geri planda kalmasına ve çeşitli ayrımcılıklara maruz kalmasına neden oluyor. Filmin de işlediği gibi çeşitli topluluklarda kız çocuklarının sosyalleşmesi dahi kısıtlanarak evin içerisinde kısıtlı bir alana hapsediliyor.

Geleneksel cinsiyet rolleri, kadınların ev işleri, çocuk bakımı ve yaşlı bakımından sorumlu tutulmasını öngörmektedir. Bu durum, kadınların eğitim ve kariyer fırsatlarından tam anlamıyla yararlanmalarını engelliyor. Kadınlar gündüz okulundaki eğitimi sürdürmeye çalışırken eve döndüğünde kendini ev işleriyle karşı karşıya buluyor.

Ülkemizdeki Yasal Düzenlemeler

Kadın haklarının korunması ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması amacıyla ülkemizde çeşitli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ne yazık ki bu yasalar olması gerektiği kadar etkili olamamıştır.

CEDAW

Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) imzalayarak kadın haklarının korunmasını taahhüt etmiştir.

Eğitimde Eşitlik sağlayarak, kız çocuklarının eğitim hakkını güvence altına almaktadır. Eğitimde cinsiyet ayrımcılığının ortadan kaldırılması ve eğitime erişiminin artırılması amaçlamaktadır. Ayrıca eğitim müfredatında yer alan örtük ve açık cinsiyetçi söylemlerin düzenlenmesini gerekli görür.

Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi için yasal ve politik önlemler alınmasını talep eder. Bu bağlamda, kız çocuklarının aile içinde ve okulda maruz kalabileceği şiddetin engellenmesi ve korunması gerekmektedir. Şiddet mağduru kadınlar ve kız çocukları için koruma mekanizmalarının oluşturulması ve bu mekanizmaların etkin bir şekilde işlemesi, CEDAW’ın önem verdiği konulardan biridir.

İstanbul Sözleşmesi

2011 yılında Türkiye, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve kadına yönelik şiddetle mücadeleyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamış ve 2012 yılında yürürlüğe koymuştur. Ancak 2021 yılında Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmiştir. Bu karar, büyük bir tepkiyle karşılandı ve ülkemizin sözleşmeden geri çekilmesi, kadınların şiddete karşı korunmasında ciddi bir geri adım olarak görüldü.

Özetle;

Kadınların toplumsal yaşama eşit katılımının sağlanması, sadece kadınlar için değil, tüm toplum için daha adil ve sürdürülebilir bir gelecek yaratacaktır. Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda atılacak her adım, daha eşit ve adil bir toplumun inşası için büyük bir önem taşımaktadır.

Kız çocuklarının eğitim hayatında karşılaştıkları engeller, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması yolunda aşılması gereken önemli zorluklardır. Bu engellerin ortadan kaldırılması için hem devlet politikalarının hem de toplumsal farkındalık çalışmalarının etkin bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. CEDAW’ın getirdiği düzenlemeler, bu konuda yol gösterici olup, Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşması için önemli bir çerçeve sunmaktadır. Eğitimde cinsiyet eşitliğinin sağlanması, sadece kız çocuklarının değil, tüm toplumun refahı ve gelişimi için hayati öneme sahiptir.

Mustang filmi, özgürlük mücadelesini etkileyici bir şekilde gösteriyor. Filmin sosyolojik boyutunun yanında ayrıca psikolojik olarak da, karakterlerin yaşadığı baskıyı ve çaresizliği ortaya koymaktadır. Geleneksel değerler ve modern yaşam arasındaki çatışmayı, kızların yaşadığı trajedi ve isyan üzerinden güçlü bir şekilde anlatıyor.

--

--