Nasıl yani? Ben- Yürüyemiyor muyum?

Selvi Nur Arabul
Türkçe Yayın
Published in
2 min readSep 10, 2024

Pflegepraktikum #1

K. Hanım ve stajyer.

330 numaralı odadaki hasta, stajyeri çağırır. “Tuvalete gitmek istiyorum.” der yavaşça.

“Tabii, nasıl yardımcı olayım? Tuvalet sandalyesi mi yoksa tekerlekli sandalye mi istersiniz?” diye sorar stajyer, nazik bir ses tonuyla. Ve son iki aydır duyduğu en tuhaf cümleyle karşılaşır: “Nasıl yani? Ben- Yürüyemiyor muyum?”

Kafasında yankılanır bu soru. “Ben- Yürüyemiyor muyum?”

Kelimeler, stajyerin zihninde bir boşluk yaratır. Cevap veremez. Böyle bir soruya nasıl cevap verilir ki? Bir insan yürüyüp yürüyemediğini bilmez mi yahu?

Kısa bir sessizlik olur. “Ben hemen bir hemşireye sorayım, K. Hanım.” der sesindeki şaşkınlığı gizlemeye çalışarak.

Aradan 10 dakika geçer. Hemşire meşguliyetten ya da alışkın bir kayıtsızlıktan -siz nasıl söylemek isterseniz- hastaya uğramaz. Stajyer ise başka hastalarla ilgilenmeye başlar ama kafasında hala aynı soru döner durur.

Bir süre sonra K. Hanım koridorda belirir. Hafif sendeleyerek, fakat kesinlikle yürüyerek -doğru duydunuz- tuvalete gider.

Stajyerin gözleri büyür. “Bu nasıl olabilir?” diye düşünür. “Bana mobil olmadığı söylendi. Bu ne anlama geliyor şimdi?”

O anlık şaşkınlık, başka işlere karışınca geride kalır. Ama aklının bir köşesinde o yürüyüş kalır.

*

Ertesi gün olur. Aynı hasta stajyeri tekrar odaya çağırır. Yine aynı cümleyi sarfeder. “Tuvalete gitmek istiyorum.”

Stajyer bir gün önce K. Hanım’ı yürürken gördüğünü hatırlayarak: “Peki. Kalkmanıza yardım edeyim o halde.” der, kendinden emin bir şekilde.

K. Hanım şaşkın bir ifadeyle cevabı verir: “Nasıl yani? Ben yürüyebiliyor muyum?”

Stajyer, birkaç saniye boyunca ne diyeceğini bilemez. “Ee- evet. Dün yürümüştünüz.”

Hasta biraz duraksar, gözlerinde bir belirsizlikle, “Öyle mi? Siz, öyle diyorsanız…” der ve kalkmaya çalışır. Bedeniyle yabancılaşmış bir ifadeyle dizlerine bakar.

Stajyer aceleyle yanına geçer. “Size yardım edeyim, K. Hanım.”

*

Stajyer işte o zaman anlar. Anılarını, sevdiklerini, bildiklerini unutmak bir yana, yürüyüp yürüyemediğini hatırlamamak… Kendi bedenini ve yetilerini bir başkasından duymak.. “İşte buna yaşamak denemez.” der. “Hayatta kalmak” olabilir, “var olmak” denebilir. Ama “yaşamak”…?

Yaşadığınızı unuttuktan sonra yaşamın bir anlamı var mıdır? Değil etrafınızdan, kendinizden bile haberiniz olmadığı sürece yaşama yaşam denir mi? Ömür boyu unutmak… Unuttuğunu bile unutmak… Yaşarken yok olmak. İnsan nasıl dayanır buna?

Hepimiz bir gün unutulmaktan korkuyoruz da…. Peki ya unutanla unutulan aynı kişi olursa?

--

--