Neden Bazı Şeyleri Asla Anlayamayız?

Çoğu İnsan Niçin Hiç Değişemez?

Osman Tırak
Türkçe Yayın
6 min readAug 9, 2023

--

Shutter Island — 2010

Bir proseför ile bir balıkçı, kayıkta gidiyorlarmış. Profesör balıkçıya sormuş “Şiirden anlar mısın?” Balıkçı hayır demiş. “Aaa! Hayatının yarısı gitti. Peki müzikten anlar mısın?” Balıkçı hayır manasında başını sallamış. “Ahhh! Hayatının diğer yarısı da gitti!” Sonra balıkçı profesöre sormuş: “Yüzme bilir misin?” Adam hayır demiş. Balıkçı sevinçle haykırmış: “Aaa! Hayatının tamamı gitti!!!” Ve adamı suya atmış.

Mavi rengi insanlık tarihinin çoğunluğunda asla göremezsiniz. Bildiğimiz en eski yazılardan, antik eserlere ve hatta en büyük dinlerin kutsal kitaplarına değin insanlık hafızasının büyük kısmında mavi renge bir kere bile rastlanmaz.

“Her dil ilk olarak siyah, beyaz ya da karanlığı ve ışığı tanımlamıştı. Bu renk tanımlamalarından sonra ise ilk tanımlanan renk, kanın ve şarabın rengi olan kırmızıydı.

Tarihsel sıralamada daha sonra ise sarı ortaya çıktı ve daha sonra da yeşil (bazı dillerde de yeşilin izine sarıdan daha önce rastlanıyor). Her dilde en son ortaya çıkan renk ise, ilginç bir şekilde, mavi.” 1

“Bu konuda araştırma yapmış bilim insanı Guy Deutscher’in teorisini aktaralım. Guy Deutscher, çocuklarından birisine ilk olarak ‘’neden gökyüzü mavi?’’ sorusunu sormayı planladı. Çocuğunu yetiştirirken de hiçbir şekilde ‘’mavi’ rengi tanımlayıp çocuğuna öğretmedi. Bir gün, planladığı gibi soruyu çocuğuna yöneltti.

Alma’nın (Deutscher’in kızı) hiçbir fikri yoktu. Gökyüzü Alma’ya göre renksizdi. Daha sonra gökyüzünün beyaz olduğuna karar verdi ve en son da ‘’mavi’’ olduğunu söyledi. Fakat sonuç olarak mavi renge ulaşmış olmasına rağmen, Alma ilk etapta bu rengi fark edemedi.” 2

“Jules Davidoff ismindeki bir araştırmacı bu konuyu açıklığa kavuşturmak için Namibia’ya, Himba kabilesi üzerinde çalışma yürütmeye gitti. Himba kabilesinin konuştuğu dilde ‘’mavi’’ rengi tanımlayan herhangi bir sözcük bulunmuyor. Aynı zamanda yine bu dilde mavi ve yeşil renk arasında bir ayrım da yapılmamış.” 3

Yukarıda sizin, kötü bir fotoğrafta gördüğünüz halde hemen ayırt edebildiğiniz mavi kutucuğu, Himba kabile üyeleri ayırt edememişler. Bu durumu, o kabile üyelerinin bir yetersizliği olarak düşünmeden önce devamına bir bakın.

Himba kabilesinin konuştuğu dilde yeşilin birçok tonunu tanımlayan farklı sözcükler bulunuyor. Yani onlar için bir yeşil, sadece yeşil değil. Bunun sebebinin, yeşil renkteki bitkilerin onların yaşamında çok önemli, hatta belki hayatlarında en çok dikkat kesildikleri (aldırış ettikleri) bir alan olmasından kaynaklandığını tahmin edebiliriz.

Aşağıdaki test onlara gösterildiğinde, farklı olan kutucuğu hemen farkediyorlar. Siz farkedebildiniz mi peki?

Muhtemelen hayır. Aşağıdaki resim, farklı olanı size gösteriyor.

Şu an farklı olan kutucuğun hangisi olduğunu bilmenize rağmen, bir üstteki görsele geri dönüp baktığınızda hala farkı göremiyorsunuz.

Çünkü o rengi farklı tanımlayan bir kelime, dağarcığımızda yok. Bu sadece renklerle ilgili bir konu değil. Hayatımızı saran olguları ve fikirleri tanımlamamıza yarayan kavramlar için de geçerli. İlkel kabilelerin, denizin açıklarından gelen, Kaptan Cook’un gemisini görememeleri gibi.

Yani felsefi düşünce, kavramsal derinlik, dil hakimiyeti ve nihayetinde entelektüel bir zihin sahibi değilseniz; etrafınızda olup bitenler arasındaki ince farkları görebilmeniz tıpkı yeşil kutucuklar arasındaki farkı görebilmeniz kadar imkansızdır.

Bu durum duyularımızdaki bir noksandan veya psikolojik sebeplerden kaynaklanmaz. Algımız, zihnimizde tanımı olmayan bir şeye kapalıdır.

Amaca Yönelik Algı

Yeşilin farklı tonlarına yönelik farklı amaçları olan Himba kabile üyelerinin algısı nasıl evrimleşmişse, bizim algımız da yaşam amaçlarımıza bağlı olarak genişlemekte veya daralmaktadır. Rollo May bu durumu şöyle açıklar:

“Oturduğum yazı masasında bir kağıt duruyor. Metnime dair bazı notlar almayı düşünürsem, kağıdı yalnızca beyazlık yönüyle görürüm; üzerine hiç çizik atılmış mıdır? Amacım onu torunum için bir uçak yapmak üzere katlamaksa, kağıdı sağlamlık yönüyle görürüm. Veya niyetim üzerine bir resim çizmekse, kağıdın kalemimi davet eden ve çizgilerimi daha ilginç kılma sözünü veren pürüzlü, iri taneli dokusunu görürüm. Her durumda kağıt aynı kağıttır ve ona tepki veren ben aynı insanımdır. Fakat tamamen farklı üç kağıt parçası görürüm. Buna “çarpıtma” demek elbette mantıksızdır: Bu sadece bir olayın, bir uyaran ve tepki örgüsünün alabileceği sonsuz anlam çeşitliliğinin bir örneğidir.

Amaç, kişinin dikkatini bir şeye doğru çevirmesidir. Bu anlamda, algı amaçlılık tarafından yönetilir. Bu, bilincin figür-zemin buluşması içerdiği gerçeğiyle açıklanabilir. Ağaca bakarsam, dağ arka plandadır; dağa bakarsam, tersi geçerlidir; o zaman dağ figür olur ve gerisi ön plandadır. Algının seçici, ya/ya da özelliği, amaçlılığın bir yönüdür. Şu anda başka bir şeye bakmayı reddetmeden bir şeye bakamam. O an “evet” demek için başka bir şeye “hayır” demeliyim. Bu, çatışmanın nasıl bilincin özü olduğunun bir örneğidir. Amaçlılığın tamamlayıcı parçası olan çatışma, istemin başlangıcıdır ve istemin başlangıcı bilincin yapısında mevcuttur.

Bu, nesneyi algılayabilmek için onu tasarlamanın iç sürecidir. Nesnel dünyada yaşananlarla öznel deneyimim arasındaki şaşırtıcı karşılıklı ilişki de böyledir. Bir şeyi tasarlayamadan onu algılayamam.4

“Dil veya simgeleyici süreç, algıladığımızı tasarlama yolumuzdur.

“Conceive” (anlamak, kavramak, tasarlamak) sözcüğü toplumumuzda gebe kalmak anlamında da kullanılır ve bu benzeşim anlamsız değildir. Çünkü algılama eylemi, kişinin benliğinde bir şeyi dünyaya getirmesini de gerektirir; kişi bir nedenden dolayı, gördüğü şeye karşı içinde bir tavrı, bir tutumu dünyaya getirmeye henüz hazır değilse, onu algılayamaz.5

Yukarıda hem pratik hem de teorik olarak ortaya koyduğumuz “algı” kavramının günlük hayattaki karşılığına kısaca değinelim. Yıllardır bir arpa boyu yol gitmeyen karşıt taraf tartışmalarının veya ikili ilişkilerdeki iletişim problemlerinde bir türlü çözülemeyen çatışmaların temelinde algısal farklılık yatmaktadır. Bu farklılığın nedenleri ise aynı olay veya kelimelerin, kişilerin zihinlerinde çok farklı tanımlara ve anlamlara tekabül etmesidir.

Terapilerde yapılan şey, en temelde, yanlış kodlanmış veya dar bir açıya hapsolmuş algınızı değiştirmektir.

“Algılamak ve tasarlamak sözcüklerinin (perceive ve conceive) gövdesi, almak, kavramak anlamına gelen Latince capere’dir. “Apprehend” (algılamak, anlamını kavramak) sözcüğü bile, elle kavramak anlamındaki prehendere’den gelmesinden dolayı edilgenden çok etken özelliktedir. (Bu sözcüklerin evriminden doğan bilgiler, çoğumuzun algılama konusunda, onun meydana gelen bir uyaranın retinaya baskılanması olduğu şeklinde öğrendiği edilgen görünümden ne kadar da uzaktır!) Hem cinsellik hem gebelik benzeşimi yersiz değildir: Algılama da tasarlama da canlı varlık insanla, ilişkili olduğu dünya arasındaki birleşmede yaşanan etkin dünya biçimleyişidir. Yeni fikir doğar, Cezanne’ın yeni ağaç görüşü yaratılır, yeni teknik icat yapılır. Bilinç, bilgisini tasarlaması bakımından yaratır; fakat bu, özneyle nesne arasında devamlı, karşılıklı, çekimli ve karşı çekimli, uyumlu bir ilişkidir. Efendi ve köle ilişkisi değildir. Nesillerdir kullanılan heykeltıraş ve çamur eğretilemesini alırsak, çamurun da heykeli biçimlendirdiğini görmeliyiz; çamur heykeltıraşın yaptıklarını belirler, amaçlarını sınırlar ve hatta değiştirir, böylece onun olasılıklarını ve bilincini de biçimlendirir.” 6

Tutarlılık Tuzağı ve Boşluk Doldurma

Tutarlılık, ortalama bir insanın bilinçli ve bilinçsiz en çok sadık kaldığı durumlardan biridir. İnsan zihni tutarsız veya boşluklu durumlara dayanamaz, bunlarla ilgili hemen tutarlılık ilüzyonu geliştirir. 7

Eğer entelektüel kapasitesi yeterli değilse ve bazı detayları algılayamıyorsa; kişi, esasında çok farklı olan şeyleri aynı sepete koyup, konuları yüzeysel bir şekilde değerlendirerek hemen sonuca gitmeye ve yanlış çıkarımlarını şüpheden uzak bir özgüvenle savunmaya meyleder.

Fikirleri üzerine yeniden düşünebilme alışkanlığı geliştirmiş insanlar, genellikle daha temkinli, daha alçak gönüllü, şüpheci ve iletişime açık olurlar. Bir şekilde, bu boşluk doldurma ilüzyonunun farkındadırlar veya sezerler.

Algılamak, Anlamak ve Değişmek

Bize kendimizi anımsatan şeyleri çekici buluruz, buna örtülü benlikçilik (implicit egotism) denir. 8 Farklı olan şeyler, kimi insanlarda bir içsel huzursuzluk yaratır. Hatta bazıları, yıllardır hiç değişmemekle övünürler. Tıpkı ormanda boylu boyunca uzanan bir ağaç kütüğü gibidirler. Algıları yabancılığa kapalı, zihinleri durgun bir su kadar bulanık, arzuları cansız ve amaçlılıkları yitiktir.

Yukarıdaki farklı yeşil kutucuğu ben ve birçok okur göremedi. Ama belki de bazı ressamlar ve renklerle arası ortalama insandan çok daha iyi olan kişiler hemen farketmiş olabilirler. Yani yeşilin farklı tonlarına aldırış etmiş, emek vermiş, zihinsel yatırım yapmış olanlar…

Hayattaki olguların ve entelektüel zihnimizdeki dünyanın farklı tonlarına ve nüanslarına dikkat kesilmeden, durup düşünmeden (hayret ve hayranlık) algımızı genişletemeyeceğiz. Ve birçok anlamı yaratmadan bu dünyadan heybemize çok az şey koyarak ayrılacağız.

Telaşla trene yetişen biri, eldiveninin tekini vagonun basamaklarından önce düşürür. Ama farkında olmaz. Yerine yerleştikten sonra, avcundaki diğer teki görünce anlar ve camdan aşağıya bakar. Orada öylece duruyordur düşürdüğü eldiveni. Fakat tren kalkmak üzeredir. Pencereyi açar ve elindeki eldiveni diğerinin yakınına fırlatır. En azından, bulan kişinin bir çift eldiveni olsun diye.

Fargo dizisinden

Kaynaklar

1 Yusuf Cem Durakcan — Mavi Renk Tanımlanmadan Önce, İnsanlar Mavi Rengi Fark Edemiyorlar Mıydı?

2 Yusuf Cem Durakcan — Mavi Renk Tanımlanmadan Önce, İnsanlar Mavi Rengi Fark Edemiyorlar Mıydı?

3 Yusuf Cem Durakcan — Mavi Renk Tanımlanmadan Önce, İnsanlar Mavi Rengi Fark Edemiyorlar Mıydı?

4 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 254–255

5 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 255

6 Rollo May, Aşk ve İrade, sayfa 256

7 Sinan Canan Değişen Beynim, sayfa 215–216

8 Beyin senin hikayen, sayfa 105

--

--

Osman Tırak
Türkçe Yayın

Mutluluk Arayışımız Üzerine Yazılar : Felsefe, psikoloji, sinema ve sanat.