Nereden Nereye…
“Öyle bir yer olmalı ki insan kalabalıkta yaşamalı, fakat içine girmeden..” Mehmet Rauf
Eylül ayı gelip çattı, eylülü sevenlerin romantik sosyal medya paylaşımları ile aya giriş yapıldı. Eylül sonbaharın ilk ayı evett ama benim aklıma Eylül denilince hep Mehmet Rauf’un Eylül romanı gelir, Edebiyat dersinde özetini okuduğum bu romanı büyük bir heyecanla alıp henüz lisedeyken okumuştum. Bu roman çoğumuzun bildiği üzere psikolojik roman tarzının Türk Edebiyatındaki “ilk” i olarak değerlendirilir. Ruhsal çözümlemelere ve duygulara odaklanan bu roman, başlıca üç karakterin duygu dünyasına odaklanmış, ilkbaharda başlayan hikaye eylülde hazin bir biçimde sonlanmıştır. “Ey, sonbahar bu… Artık, bu kadar güzellik ve sıcaklık verdikten sonra eylülden daha ne beklenir? Malûm ya, eylül hüzün ve matem ayıdır.” der Mehmet Rauf…
Eylül yazın sıcağının kırıldığı ve ılık bir sonbahar havası veren bir aydır ama hep bir hüzün de barındırır. Kışın geleceğinin ve bir yazın daha bittiğinin habercisidir. Eylül hep bir duygu barındırır ama bu sene söz konusu olan sadece yazın bitmesiyle bünyeye yerleşen o küçük hüzün değil maalesef…
Kışın habercisi sonbahar geldi ve ötelediğimiz gerçekleri hatırlamamızı sağladı; “dünyamızı zor bir kış mevsimi bekliyor.” Enerji konusundaki sıkıntı tüm ülkeleri kaygılı bir bekleyişe soktu bile. Ukrayna-Rusya savaşını körükleyen ve Rus gazına bağımlı olan Avrupa ülkeleri şu ara kara kara düşünmekte .Enerji konusunda sert tedbirler hayata geçirilmeye başlandı bile. Almanya’da bu kış kamu binaları 19 dereceden fazla ısıtılmayacak ve sokaklardaki ışıklandırmalar konusunda da önlemler hayata geçirildi bile! Belçika evlerdeki ısıtmanın kontrollü yapılması konusunda önlemler aldı. İsviçre mum ve odun stoklama çağrısı yaptı. İspanya’da 27 derecenin altında klima kullanımı yasaklandı. İspanya ve Avusturya kamu binalarının ışıklandırılmasını kısıtladı. Avusturya’dan sıcak su yerine soğuk su kullanılması önerisi yapıldı. Avrupa’da ön plana çıkan bazı tedbirler bunlarken ülkemizde de durum pek de iç açıcı değil çünkü faturalara yansıyan zamlar her birimizin kış konusundaki kaygılarını arttırıyor. Ukrayna-Rusya savaşı baharda başladığı için henüz diğer ülkeler bu savaşın gerçek faturasını tam anlamıyla görmedi. Buğday konusunda bir prova yaşamış olsak da asıl tabloyu kış mevsiminde göreceğiz.
Kış denilince enerjiye odaklanıyoruz ve öyle görünüyor ki enerji konusundaki sıkıntıyı Ukrayna-Rusya savaşına dayandırıyoruz amenna fakat bir daha düşünelim şu an tek sorunumuz Rusya’nın enerjiyi kısması mı? Başka başlıca sorunlarımız nelerdi acaba bi hatırlayalım;
Küresel ısınma, doğal kaynakların büyük bir açgözlülükle tüketilmesi, doğanın dünyanın sonunu getirecek biçimde bozulmaya yüz tutmuş olması, artan nüfus ve düzensiz göç, susuzluk, dünyanın bir kısmının açlık içinde iken bir kısmının obezite sorunu yaşaması…
Başka sorunlarımız da var; kültürel deformasyon, yerel geleneklerin unutulması, insanların adeta tek kalemden çıkmış benzer figürlere dönüştüğü global köy havasındaki hayatlar, batıdan doğuya kuzeyden güneye ortak bir “boş” kültürün gençliği ve hatta orta yaşlıları bile ele geçirmiş olması ve ne yazık ki aynı odada otururken bile birbirimizin yüzüne bakmaya gerek duymayan biz çünkü herkes telefonuna bakmayı tercih etmekte!
Bir odada oturup yüz yüze bakmak ve sohbet etmek denilince aklıma bir film geldi. Ben kostüm ve dönem filmlerini izlemeyi çok severim ve izleyenler bilir “Legends of the Fall” adlı Anthony Hopkins ve Brad Pitt’in başrolde olduğu bir film var. O filmde bir sahne vardır asla aklımdan çıkmaz, ailenin babası yani Hopkins’in oynadığı karakter Albay Ludlow, akşam saatlerinde ailece zaman geçirilen o anlarda üç oğluna ve gelinine kitap okumaktadır. Ne hoş bir akşam etkinliği diye düşünürüm daima ama günümüzde kitaplar bile dokunulmadan hatta gözler yorulmadan kulaklıkla dinlenerek hızlı biçimde tüketiliyor. Biz tüketim çağının bireyleriyiz ve sanırım başka türlüsünü yaşamak istesek bile gerçekleştirmek de başarılı olamıyoruz. Düşünüyorum da Mehmet Rauf ne kadar da güzel vurgulamış içimden geçeni; “Öyle bir yer olmalı ki insan kalabalıkta yaşamalı, fakat içine girmeden..”
Nereden nereye… Sohbet eylülle başladı, kış ve enerji sıkıntısıyla sürdü ve doğal kaynakların tüketilmesi, kültürel yapımızın yozlaşmasıyla devam etti, demek ki her sorunumuz birbirine bağlı aslında biri diğerinin sebebi… Çetin bir kış bizi beklerken şunu unutmamak lazım, bu noktaya tesadüfen gelmedik tükettiklerimizin bizi tüketeceği aşikar…
Yazılarımı beğendiyseniz alkışlayabilir ve kendi sosyal medyanızda paylaşabilirsiniz, sevgiler… S.İ.