O Son Kusura Bakacaktık!
“Büyük kederleri unutturacak büyük mutluluklar bulmak, derin ve keskin acılar yaşamakta olan insanlar için neredeyse imkânsızdır;….”
Kendime yazmak için en zor konuyu seçtim,mutluluk.Uzun zamandır yakalamak için koşturduğum ama tam olarak nereye doğru gittiğimi bilemediğim bir yolculuk benim için.
Geçen bir yazıda şöyle bir şey okudum: “İnsanlar içinde bir filiz taşımalı,filizin ne olduğunun bir önemi yok,ne yaparsa yapsın o filizin yeşermesi için yapmalı.Filizin ne olduğunu bile bilmesine gerek yok,bu insana güç verecektir.”.Ben filizinin ne olduğunu bilenlerdenim.
Arındım diyebilmek.
Yaptıklarından utanan ve yapacaklarından korkan kimse bu filizi hep unutur,korkusunu ve acısını körüklemeyi tercih eder.Herkesin mutsuzluk hakkında okkalı bir fikri varken,mutluluk denince,sözde soru cümlesinin o rahatsız edici tınısı işitilir.
“Kim kaybetmiş ki biz bulalım birader?”
“…..Böyle taşınması zor bir azabın altında ezilen insanlar, bazen büyük bir mutluluk ihtimali kapılarını çalsa da o kapıyı açacak gücü ve cesareti kendilerinde bulamazlar, hatta sessizce durup kapılarım çalan bu beklenmedik yolcu gitsin diye beklerler; kederli insanları yeniden hayata döndürüp yüzlerini gülümsetecek tılsım küçük, ani ve kısa sevinçlerde gizlidir.”
İsyan Günlerinde Aşk
Ahmet Altan
Kısa sevinçler,yarım gülüşler ve kapanış.
Ben buraya ait değilim derken kendimizi tam ortasında bulduğumuz dünyanın içinde ufak bi’ panayır yarattık,adına önce kader dedik.Kaderin ne olduğunu daha fark edememiştik.Renkli,coşkulu,bebek kokusu kadar güzel o yerde her şey yolunda gidiyordu.Öpüşen kuşlar,yeşil çimlerde cıvıldıyordu.Biz ise geleceğimizi önümüze almış ona güzel dilekler dileyip uzun uzun sözler veriyorduk.Bilirsiniz,aşıklar öpüştüklerinde etraflarına duvar örülür sanırlar.Biz de bu panayıra aşık olduk,duvarların arkasında mutluluğun ve şefkatin anlamını öğrendik.Soğuk bedenlerden çıkıp,sıcacık göğüslerde uyuduk.Bir daha öylesine güzel sabahlara uyanamayacağımızı bilsek,yakar mıydık tüm gemileri?
Vapurlara uzansak tutabileceğimiz o panayırda,biz boğulmayı tercih ettik.Yanlış kararlar alıp sözlerimizin hepsini unuttuk.Kader bu değildir efendim! dedik.Yolun sonunu göremediğimiz için kaçtık,acının içinde kavrulmuş bedenlere merhem olan panayıra inanmadık işte.Başta güzel gelen o pamuk şeker kokusu şimdi sadece mide bulandırıyordu,geriye sardık.Bir daha hiç göremeyeceğimizi bilmiyorduk onca güzelliği,vurduk kapıyı çıktık.
Acının içinde demlenmek huyumuzdu,n’apabilirdik ki?
İnsanın bu gelgitli dünyasını keşfetmek sağlıklı bir birey için çok zor olabilir.Yargı mekanizması sonucun fenalığına odaklı bireyler ise bu işten hiç anlamazlar,hata yapan insanı hatasıyla döverler oysaki hatayı ne zaman içselleştirip onunla yaşamayı öğreniriz,o zaman umut var demektir.Çünkü artık bu hatadan kurtulmak için içimizdeki son kalan filizi yeşertmemiz gerektiğini biliriz.
Kıssadan hissesi şudur ki; katil cinayet mahalline mutlaka geri döner.İçimizde kalan son güzel şeylerin katili olarak o duvarların arkasına dönmek istedik.O panayırdan geriye sadece kuru toprak kalmış.Bir de birkaç parça anı.
Alıştık ama sonra hepsine. Bizi gülümsetecek tılsım o kuru toprağın içinde çürürken biz yarım bırakılmış buselerin hatrı için önce bir yudum mey alıp sonra “Ah mutluluk!” dedik.
Gelecektir mutlaka.
En aktif Türkçe Yayına bekleriz | Podcast| Facebook | Twitter | Slack