Okuyan Bir Toplum Değiliz Ama Bu Kadarı Da Olmaz

Öyle bir şey fark ettim ki bunun etkisini atlatabileceğimi sanmıyorum

Pozan
5 min read2 days ago
Photo by lilartsy on Unsplash

Merhabalar, nasılsınız? Umarım iyisinizdir çünkü bu yazıyı okuduktan sonra daha iyi olmayabilirsiniz. Aslında böyle bir şey yazmak aklımda yoktu ama bugün internetin köşelerinde rastgele sörf yaparken bir gerçeğe denk geldim.

Zaten bildiğim bir gerçeğin kanıtını yanlışlıkla buldum diyebilirim.

İnternetin en güzel yanı bize başka dünyalar tanıtabilmesi; internetin en kötü yanı bize başka dünyalar tanıtabilmesi.

Başka dünyalar derken başka ülkeleri kast ediyorum. Oradaki insanların kullandıkları kavramları, kavramlara yükledikleri anlamları uzaktan görebiliyorsunuz. Her ülkenin kendine göre bir anlayışı var ve o anlayışlar ülkenin kültürünü, günlük dertleriyle problemlerini yansıtıyor.

Bu yazıyı yazmamı sağlayan gerçek de bununla alakalı. Belirli kavramlar ve bizim onlara olan yaklaşımlarımız üzerine.

Girişi yaptığıma göre asıl konuya geçebiliriz. Konumuz edebiyat, daha öncesinde olduğu gibi ve daha ilerisinde de olacağı gibi şimdide de edebiyattan bahsedeceğim.

Ne Gerekliyse Onu Alalım Ama Ne İhtiyaçsa Onu Bulamayalım

Youtube’da dolaşırken, kendimi geliştirmek ya da içerik çıkartabilmek adına bir şeyler bulabilir miyim diye platforma edebiyatla alakalı ne tür videolar yüklenmiş mi yüklenmemiş mi bakmak istedim. Arama çubuğuna ‘edebiyat’ yazdım ve gördüklerim beni hem şaşırttı hem şaşırtmadı.

Youtube’da ‘edebiyat’ kelimesi üniversite sınavının pençesine düşmüş. Bulacağınız on videodan dokuzu, öğrencilerin edebiyat sorularına hazırlanabilmesi adına çekilmiş rehber videosu. Herhangi bir edebiyat araştırması, edebiyat sohbeti ya da edebiyat alanında video-makale türünde bir içeriği bulmak için çok aşağılara inmeniz gerekiyor.

Sorun bu değil; sorun hem bu hem de bu değil. Bu bir sorun çünkü edebiyat denince akla hemen üniversite sınavı geliyor hem de sorun değil çünkü üniversite sınavı değiştirilemeyecek bir gerçek problem ve insanın gündelik hayatlarıyla içerik üreticilerini de bu şekilde etkiliyor.

Benim asıl problem olarak gördüğüm yer -ki bu durumun varlığı bir problem değil aslında- yabancıların edebiyat videolarında ne durumda olduğu.

Bizim edebiyat kelimemiz sınavlar tarafından kıstırılmış haldeyken aynı soruşturmayı İngilizce yapmak istedim. Youtube’a İngilizcedeki edebiyat kelimesi olan ‘Literature’ kelimesini yazıp arattım.

Çıkan sonuçları gördüm ve kahroldum. Tüm benliğimle ve kendiliğim ile bir kahra dönüştüm. Küçük, gözlüklü ve ayakları yere değmeyen bir kahır bulutu oluverdim. Yattığım yere mıhlandım, ayağa kalkamadım. Yattığım yerde düşündüm ve düşünmekten ötesini yapamadım.

Neden böyle oldu?

Bizim ne suçumuz vardı? Biz nerede yanlış yaptık? Bu duruma düşmemek için elimizde ne gibi fırsatlar vardı da hepsini geri çevirdik.

Yurt dışındaki hayatın ülkemizdeki hayattan daha refah görülmesi, daha iyi bir seçenek gibi görülmesinin tek nedeni ekonomi değil. Ufak detaylar, aradaki uçurumu çok iyi niteliyor.

Bizler edebiyatı sadece sınavı geçmek için bir araç olarak görürken onlar birer ders olarak, birer eğitim olarak görüyorlar. Sınavı geçmekten fazlasına yarayacak bir disiplin olarak düşünüyorlar. Üstelik tüm o videolar izleniyor ve etkileşim alıyor.

Daha da önemlisi, edebiyatı bir içerik konusu olarak görüyorlar. Edebiyatın kendisini bir içerik konusu olarak görüyorlar. Biz, edebiyat sınavını bir içerik konusu olarak görüyoruz. Sınavın var olmasına neden olan edebiyatın kendisini umursuyor muyuz?

Ben bu eğitim sistemindeki en harcanan dersin edebiyat olduğunu düşünüyorum. Edebiyat ve dil anlatım beraber denebilir ama birini seçmem gerekirse edebiyat derim. Bunu lise çerçevesinde söylüyorum.

Eğer olağanüstü bir edebiyat öğretmeniniz olmadıysa sizin de lisedeki edebiyat dersiniz hatırlanamaz bir boşluklar silsilesi olmuştur, değil mi?

Böyle olduğunu biliyorum çünkü benim dört senelik edebiyat eğitimimde sadece bir senesi iyi bir öğretmene denk geldi, on birinci sınıf ve ben o sene gördüğüm edebiyat konularını hala unutmadım. Doğru dürüst sıklıkla kitap okumanın temelini de o senede attım.

Lisedeki edebiyat dersleri hakkında konuştuğum yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

Yerli içerik üreticilerine dönüp ‘siz neden böyle yapmıyorsunuz?’ diyemiyorum çünkü cevabı ben de biliyorum. Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar izlenmeyecek. Kitap içerikli içerikler belli bir ölçüde izlenip etkileşim alıyor olsa da konu edebiyata, literatüre geldiğinde akan sular duruyor. Akademik ya da akademik görünen eğlenceli içeriklere edebiyat alanında henüz yer yok.

Edebiyat aslında muhteşem bir kesişim noktası. İçerik üretimi dünyasını ve akademi dünyasını kaliteli bir düzlemde buluşturmak için harika bir araç. Hem insanların ilgisini çekecek hem de bilgilendirecek, kaliteli içerikler yapmak için güzel ama burada yok. Şu noktada yapılsa bile aşılması gereken öyle büyük bir sınav içeriği var ki…

Bu Durumun Da Üstesinden Gelinebilir Mi?

Birçok farklı yolla bunun üstesinden gelinebileceğini düşünüyorum. Durumun değişmeyeceğini kabullendiğimiz de bile bu konuda hiçbir şey yapılamaz değil. Hiçbiri olmazsa Türk edebiyatından bahseden İngilizce içerikler yapılabilir. En azından bu konuları takip eden yabancı ülkelerdeki kitleyi çekeriz ve kendi edebiyatımızın tanıtımını dünyaya yapmış oluruz.

Bundan fazlasını da yapabiliriz.

Sadece bu durumun farkında olmamız ve bunu değiştirmeyi istememiz yeterli. Eski sistemlerle ilerlememiz gerekmiyor. Eski anlayışları bir kenara bırakabiliriz. Yeterince farkındalık ve birliktelik oluşturmamız gerekiyor.

Size burada gösterdiğim bu durum yalnızca edebiyatımızın durumunu simgelemiyor. Aynı zamanda gençlerin durumunu da en somut şekilde gösteren kanıtlardan biri. Eğer bir kavramın sınavlarla alakalı olabilecek en ufak bir bağlantısı varsa bile o konuyu sadece sınav malzemesi olarak görmeye meyilliyiz.

Ne olursa olsun ümitsiz değilim çünkü bahsettiğim bu durum felsefe ve tarih gibi konularda geçerli değil. Hem felsefe hem tarih alanında çok güzel ve de Türkçe içerikler çıkartan yayınlar var. Aynı hırsı ve istikrarı edebiyat alanında da gösterebiliriz.

Şu an buna uğraşanları ve gelecekte uğraşacak olanları desteklememiz iyi bir başlangıç olabilir.

Evet, ben bunu istiyorum. Ben, benim ülkemdeki bir gencin edebiyat kelimesini duyunca aklına sınavın gelmesini istemiyorum. Tarih, felsefe, coğrafya; fizik, kimya ve biyoloji için de bunu söylüyorum. Sınav bizim aklımıza gelen üçüncü ya da dördüncü kavram olmalı. Olur da bir gün üniversite sınavı denen şey sihirli bir değnekle tuzla buz olarak kaybolursa tüm bu konulara, disiplinlere karşı ilgisiz kalmayalım; ilgimizin tüm nedeni sınavlar olmasın.

Sonuç:

İçerik çıkaranları ve içerikleri tüketenleri anlayabiliyorum. Şu an buna ihtiyacımız var ve bu yüzden bu tarz içerikler üretilmeli.

Edebiyatla sınavına çalışmaktan edebiyatla ilgilenmeye vaktimiz yok.

O eserin adı neydi ve kim yazdı diye aklımızda tutmaya çalışmaktan o eseri okumaya vaktimiz yok.

Edebiyat konu tekrarı videosu izlemekten edebiyat alanında video makale izlemeye vaktimiz yok.

Bu noktada belirtmek isterim ki benzer kelimelerle arama yaptığımda sonuç değişmedi. Bizde hala sınav konuları çıkarken onlarda üniversitelerin ders kayıtları, vloglar ve video-makaleler çıkıyordu.

Yanlış anlaşılmak istemem; onların bu durumunu övmüyorum, biz neden böyleyiz diye soruyorum. Biz daha iyi olabiliriz; biz, olabiliriz.

Aslında cevabı biliyorum da maksat hepimizin bilmesi ve hepimizin unutmaması. Bugün bilip yarın siliverip devam etmenin de bir manası yok. Aklımıza ya da akıllarımıza mürekkeple yazmamız lazım. Çekmecede bir yerde dakstil varsa da kaldırıp köşeye konulmalı.

Sonraki yazılarda görüşürüz.

Görüşeceğiz de…

--

--

Pozan

Kafamın içinde altınlar var ama çıkmaları için italyan bir tesisatçının aparkat atması gerekiyor.