Origin Story — Kitap Yorumu

Burag Hançer
Türkçe Yayın
Published in
7 min readApr 12, 2020

--

Okul yıllarında, tarih dersinde hepimiz yeniçeri ayaklanmalarını, kapitülasyonları ve dünya savaşlarını işlemişizdir. Fakat tarih kavramına daha genel bir açıdan bakmak istersek ulusların tarihi ve hatta insanlığın tarihi bile mikroskopik ve yetersiz kalıyor.

Yazılı tarihi ve ülke kavramlarını bir kenara bırakıp, varoluşu tek bir paydada birleştirmek isteseydik nasıl bir hikaye yazabilirdik?

David Christian, Origin Story ile işte tam bunu başarmayı hedefliyor ve bizi Big Bang’den alıp şu anda bu yazıyı okuduğun odaya kadar getirmeyi hedefliyor.

Bu yazım ise kitabı özetlemek amacı taşımamakla beraber, tek niyetim sizlerle kitapdat ufkumu açan kısımları paylaşarak sizi kitabı alma ve okuma yönünde motive etmek.

Kitabın ilk yarısı “uzay” çerçevesinde epey detaylı bilgiler sunuyor, ben ise oldukça yüzeysel tutmaya karar verdim yazımı. Bu yüzden daha doğru ve detaylı bilgiler için kitaba göz atın lütfen.

Evren Genişliyor

Öncelikle belirtmek isterim ki Big Bang teorisinin ardında bu kadar kanıt olduğundan haberim yoktu. Yazar bir yandan bu kanıtları bilimsel bir dille anlatırken, diğer bir yandan da kitabın başlangıç noktasını Big Bang olarak alıyor.

1923 yılına kadar tüm evrenin sadece Samanyolu Galaksisi’nden ibaret olduğu sanılıyormuş. Edwin Powell Hubble ise aksini kanıtlayarak evrenin hayal edilenin çok daha ötesinde bir büyüklüğe sahip olduğunu kanıtlamış. 1929 yılında ise tespit ettiği diğer galaksilerin bizden uzaklaştığını ve dolayısıyla evenin genişlediğini öne sürmüş.

Şu anda gözlemlenebilen evrenin bizim galaksimizin milyarlarca katı büyüklüğünde olduğunu idrak etmeye çalışınca nefesim kesiliyor…

Nedense tüm bu bilgileri zihnim halen bilim kurguymuş gibi algılıyor 🙂

Evren Hidrojen Dolu

Patlamanın ardından mevcut enerji ve sıcaklık sayesinde proton ve nötron gibi parçacıklar ilk atomları oluşturmaya başlıyorlar. Oluşan ilk atomlardan biri de elbette çekirdeğinde bir proton bulunan Hidrojen atomu oluyor. Periyodik tabloda sol üstte bulunan arkadaşımız kendisi. Hatta evrendeki atomların üçte ikisi Hidrojen atomuymuş.

Protonlar pozitif yüklü olduğu ve birbirini ittiği için birleşmeleri muazzam bir enerjiye ihtiyaç duyuyor bu yüzden Hidrojen atomları nispeten kolay bir şekilde oluşmuş. Hidrojeni ise çekirdeğinde 2 proton bulunan Helyum takip etmiş. Bunları da Lityum ve Berilyum takip etmiş. Ve bu kadar… Big bang ile sadece bu 4 element oluşmuş.

Patlamanın ardından enerji ve sıcaklık azalmaya başlayınca da daha komplike atomların oluşma fırsatı da düşmüş.

Peki diğer elementler nasıl oluşmuş?

Ölen yıldızlardan… Kitap bu kısmı çok detaylı anlatıyor, özetle bazı yıldızlar kendi çekimi ile öyle bir sıkışıyorlar ki merkezleri protonların birleşebileceği sıcaklıklara ulaşıyor. Örneğin karbon (6 proton) ve oksijen (8 proton).

Biz de karbon bazlı canlılar olduğumuz için Carl Sagan’ın lafı bir kez daha kulaklarımda çınladı. We are all stardust…

Karbon atomunu hayatın yapı taşı yapan şey ise zincir kurmaya uygun olan yapısı. Son yörüngesinde 4 elektrona sahip olduğu için, 4 elektron alma ve bırakmanın yanında, 4 elektron paylaşma gibi esnek opsiyonlara sahip.

İlkokulda kimya derslerini hatırlıyorum da, periyodik tabloyu yapıştırıyorlardı tahtaya, hadi ezberleyin…

1s2, 2s2, 2p6, 3s2, 3p6, 4s2, 3d10…

Halen hatırlıyorum, muhtemelen şu kitapda anlatılanların onda birini anlatsalar bir gıdım ilgim olurdu kimya dersine. Fakat muhtemelen körpe zihnim o zamanlar bu tarz bilgileri kavrayamazdı.

Yine de bu kitapda sunulan Origin Story bence tüm okullarda ders olarak verilmeli çünkü tarih, coğrafya ve kimya gibi birçok dersin temelini atıyor.

Güneş Sistemi!

Okumaktan zevk alacağınız diğer harika bir bölüm! Güneş sistemimiz parçacıklardan oluşan bir disk şeklindeymiş ve güneşdeki patlamalar yüzünden hidrojen ve helyum gibi hafif elementler dışarıya savrulurken oksijen, demir, kalsiyum ve karbon gibi daha ağır elementler güneşe yakın kalmışlar. Bu yüzden güneş sisteminde merkeze uzak olan gezegenler gaz bir yapıya sahip iken yakın olanlar kayalık bir yapıda.

Dünya Kaç Yaşında?

Mesela İncil’de Dünyanın 6000 yaşında olduğu “ima ediliyor”. Bu tarz argümanlarla gelip benle tartışmaya girmeye çalışan insanları tereddüt etmeden hayatımdan çıkarmayı kendime görev biliyorum.

Nükleer gücün peşindeki Manhattan Projesi’ndeki metodlardan destek alınarak 1940'lı yılların sonunda bu sorunun yakın bir cevabına ulaşılıyor. Carbon-14 radyoaktif izotopu yarı ömrü (5,730 yıl) kullanılarak firavun mezarları üzerinde yapılan hesaplamalar sayesinde dünya yüzeyinden toplanan meteor parçacıklarının ömrü hesaplanıyor ve Dünyanın 4.5 milyar yaşında olduğu ortaya çıkıyor.

Cisimlerin yaşını tahmin etmekte kullanılan karbon testi de bu metod ile ortaya çıkıyor.

Bence bu kadar uzay sohbeti yeterli…

DNA ve RNA

Adenin, timin falan filan… Çocukken ezberlediğimiz diğer bir bilgi çorbası.

Kelimeyi kullanmaktan biraz çekinsem de aslında hepimiz birer yazılımız. Bilgisayar programları nasıl tanımladığımız kodlar ve emirlerden meydana geliyorsa. Dna ve Rna da aynı bu şekilde nükleik asitlerin diziliminden meydana geliyor. Dizilim; oku, kopyala, dur, okumaya devam et gibi komutları da içeriyor. Bu komutlar ise ribozom tarafından okunarak proteinler üretiliyor.

Bizler organik bir yazılımız!

Dna çift sarmallı yapısından dolayı sadece bilgi deposu görevi görürken, Rna ise tek sarmallı olduğu için katlanıp enzim görevini üstlenebiliyor. Yani Rna’daki bilgilerde güvenlik açığı var diyebiliriz, Dna ise genetik materyallerimizi saklamak için daha güvenilir bir yapıya sahip.

Hayat prokaryot (çekirdeği olmayan ve sadece dış zarı olan hücre yapısı) dönemdeyken kimyasal çorbaların içinde enzimler ve hücreler cirit atıyordu bu düzden Rna’lar “ticaret” ve “takas” açısından oldukça aktif bir role sahiptiler ve bu düzen evrime epey katkı sağladı. DNA’nın gelişimi ardından ise yeni bir devir başladı.

Fotosentez

Venusaur, güneş ışını saldırısı!

Klorofil varsa fotosentez olur çünkü… klorofil yeşil?

İlkokul ve lise bilgim bu konuda da epey zayıf kalıyor ne yazık ki…

Güneş ışını ile fotonlar klorofil molekülüne ulaşınca elektronlar atomlarının yörüngesinden sıçrayarak proteinler tarafından kaçırılıyorlar. Ardından bu proteinler elden ele elektronları zardan geçiriyorlar ve oluşan elektriksel değişim ile enerji taşıyan ATP moleküllerini şarj ediliyor.

Çılgın detaylar istiyorsanız aşağıya bir Crash Course videosu bırakıyorum.

Fotosentez konusunda ufkumu katlayan şeyi ise bu detaylar değil aslında.

Benim bunları yazarken ve düşünürken harcadığım enerji ile sizin bunları okurken harcadığınız enerji Dünyada zamanında bir bitkinin güneşden aldığı enerjiyi bu döngüye katması sayesinde meydana gelmiş. Bizler ise bitkileri veya bitkileri yiyen hayvanları tüketerek güneşin enerjisini vücudumuza katıyoruz.

Bu şekilde düşününce dünyadaki tüm canlıların dengesi ve iş birliğinin ne kadar da derin temellere sahip olduğunu bir kez daha hatırlıyorum. Elbette “zeki” canlılar olarak bu dengeyi yok etmek yerine korumamız gerekiyor.

Ozon Tabakası

Olum kullanma şu deodorantı OZON’u deliyorsun!

2.4 milyar yıl önce fotosentez sayesinde oksijen oranı rekor seviyelere ulaşıyor ve oksijen atomları 3 atomlu moleküllere birleşerek yukarıda ozonu oluşturmaya başlıyorlar. Ozon yer yüzünü zararlı ışınlardan koruduğu için de algler karaya yerleşmeye başlıyor fakat ne yazık ki oksijen birçok canlı için zehirli bir gaz!

Bu yüzden prokaryot canlıların büyük bir kısmı dünyadan siliniyor. Yükselen oksijen seviyeleri dünyanın ısı dengesini bozarak detay detay detay (penguen yayınları sayfa 118) dünya buzul çağına giriyor ve dünyadaki tüm hayat yok olmanın ucundan dönüyor.

Çok detaya girmeye başladım hadi birkaç milyar yıl atlayalım!

Tarım ve Sosyal Roller

Daha önce de bahsettiğim gibi dünyadaki tüm yaşam enerjisi güneşten gelen enerjiyi değerlendirmekten ibaret. Tarım ise insanların bu yönde attığı en büyük adımlardan biri oldu.

Tarım aslında bir enerji yönetim sistemi. Bu sisteme geçiş ile de insan hayatının yapısı büyük değişikliklere uğradı.

Bunlardan bir tanesi aile kavramı ve kadının sosyal rolü oldu. Göçebe kavimler ayak üstünde oldukları için bakabilecekleri ve taşıyabilecekleri sayıda çocuk yapmaya özen gösteriyorlardı.

Tarıma geçisin ardından ise hem yerleşik hayatın verdiği destek hem de tarlalarda gereken iş gücü yüzünden aileler daha fazla çocuk yapmaya başladılar ve kadının rolü de evde duran, çocuk yapan ve çocuk bakan bir şekle büründü.

Kitabın bu kısımlarını atlıyorum fakat bu konuda ufunuzu katlamak istiyorsanız çok benzer konuları işleyen Tüfek Mikrop ve Çelik Kitap Notlarım’a lütfen bir göz atın.

Kitap; çiftçi, köylü, derebeylik, sanayi devrimi ve dünya savaşları şeklinde günümüze kadar devam ediyor. Yazının fazla uzadığını fark ederek ilgimi çeken son bir bilgi ile veda etmek istiyorum.

Devletler ve Milliyetçilik!

Avcı-toplayıcı kavimlerde devlet kavramı sadece ailevi ilişkileri konu alıyordu, tarıma geçilince sorumluluklarına enerjinin yani kaynakların dağıtımı ve düzenlenmesi dahil oldu.

Günümüzde ise insanların büyük bir kısmı ne toplayıcı ne de çiftçi. Bizler işçiyiz ve maaş ile çalışıyoruz bu da devletin tanımını genişletti ve onu insanların günlük hayatlarına davet etti. Çünkü işçiler sadece kendi işlerinde yetkinler ve yemek, sağlık, güvenlik gibi tüm gereksinimlerini devletin insanlar arasında kurduğu sistem ile karşılıyorlar.

Bu yüzden devletin oluşturduğu sisteme, kanunlara ve kurallara ihtiyaçları var. Sistemin çalışması için de insanların sisteme dahil olması ve yönetim ile askeriye gibi resmi görevlerde çalışmaları gerekiyor.

Bu sistemi oturtan şey ise Fransız Ayaklanması ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı gibi Milliyetçilik akımlarını taşıyan olaylardı. Sisteme demokrasi kavramı da dahil edilince yurtdaşlar kendilerini devlet ve ülke adını verdikleri soyut kavramlara bağlı hissetmeye başlayarak sistemin çalışmasına destek oldular ve sisteme sadakat aşılandı.

Milliyetçilik akımı sayesinde ise birbirini tanımayan, farklı din ve ırklara hatta zıtlaşan düşüncelere sahip insanların aynı amaç uğrunda tek yürek olabiliyor.

Gerçekten de muazzam bir illüzyon…

Kitap gerçekten de her sayfasında ufkumu katladı, şiddetle tavsiye ediyor ve hepinize iyi okumalar diliyorum!

İçeriklerim hoşuna gidiyorsa Yirmilerim’i sosyal medyada takip edebilirsin!

🎉Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/c/yirmilerim

🌈 Haftalık Bülten: http://eepurl.com/do729H

🔥 Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/yirmilerim/

🌍 Facebook Sayfası: https://www.facebook.com/yirmilerim

📚 Blog: https://www.yirmilerim.com/

Originally published at https://www.yirmilerim.com on April 12, 2020.

--

--