Oysaki Sıradan Biri Gibi Görünüyordu(+18)

Özgür Cohen
Türkçe Yayın
Published in
4 min readJul 6, 2018

3 ya da 4 yıl kadar önce bir parkta otururken karşımdaki bankta oturan iki adamla göz göze gelince selam verdim. Onlar da gülümseyerek selamımı aldılar. Her nedense sohbet etme ihtiyacı hissettim ve onlara nereli olduklarını sordum.

Giyim kuşamlarında bir farklılık hissetmedim. Yani sıradan bir yurttaş gibiydiler.

Suriyeli olduklarını söyledi biri ve yanındakine benim sorumu tercüme etti.

Bense sohbeti ilerletmek istedim.

- Biz de 1071 de Anadolu’ ya göçmüşüz Orta Asya’ dan diye bir espri girişiminde bulunduysam da karşımdakiler gülmek yerine bunu hayret ve takdirle karşıladılar.

Türkçe bilene, dilimizi iyi biliyorsun deyince, kendinden bahsetti:

-Ben Suriyeli bir Sünni Türkmen im. Türkçem bu yüzden iyidir. Bu arkadaş da Sünni Arap dedi.

Sünni vurgusu çok tuhafıma gitti ve sohbeti burada derinleştirmek istedim.

-Suriye’ de yakınlarınız akrabalarınız var mı?

-Var elbette

-Peki onların durumları nasıl? Görüşebiliyor musunuz?

-Tabi ben sık sık gelip gidiyorum görüşebiliyoruz.

(Sevgili dostlar bu konuşmayı yaptığım dönemde Suriye nin büyük kısmında IŞID hakimiyeti vardı.)

-Işid den korkmuyor musunuz?

(Bu soruyla birlikte bu kişinin bakışlarının birden değiştiğini hissettim. Huzursuz bir vücut diliyle gayet gergin bir vaziyette)

-Neden korkalım ki? Diye sordu.

(O an yanlış kişiye yanlış bir soru sorduğumu fark ettim. Fakat konuşmayı devam ettirmek istedim. Sanırım birazdan bana Işid propagandası yapacak birinin Işidi hangi argümanlarla savunacağını merak ettim)

-Neden korkmamamız gerektiğini anlat o zaman dedim.

-Peki dedi.

Konu bütünlüğü olmayan saçma sapan şeyler anlatmaya başladı.

-Hayır dedim. Bana yaşadıklarını anlat. Mesela Türkiye sınırını geçtikten sonrasını anlat. Arada soru da sormak isterim dedim.

Yönlendirilmekten pek memnun olmasa da onay verdi.

-Türkiye sınırını geçtikten sonra pikaplarla IŞID askerleri gelip kimlik kontrolü yapıyorlar. Benim Sünni Türkmen olduğumu gördüklerinde hiç sorun çıkarmadan geçişime izin veriyorlar.

(Araya giriyorum)

-Peki kimlere sorun çıkarıyor bu ışıd askerleri?

-Mesela ezidilere..

(Ezidilerin kim olduklarını bilerek şöyle bir soru sordum)

-Kim bu ezidiler? Çocuk tecavüzcüleri mi? Ya da uyuşturucu tacirlerimi? İnsan kaçakçıları mı? Organ mafyası mı? Yabancı devlet ajanları mı?

Sorumun kinayeli olduğunu anlamadan cevap verdi:

-Sapkın bir inanç mensupları!

(Yok yaa !! Kime göre neye göre? Tansiyonum yükseldi ama sakin kalarak olan biteni ilk ağızdan duymak istedim)

-Peki bu sapkın din inanç… mensuplarına ne yapar ışıd askerleri?

-İnfaz ederler. Kellesini alırlar..

-Peki neden infaz ediyorlar? O insanların inandıkları gibi yaşamalarına izin vermiyorlar?

-Çünkü onlar islamı lekeliyorlar.

-Kelleleri gidince islam arınıyor mu?

-Tabi. Fitne temizleniyor.

(Bir dinin cinayet işleme nedeni haline gelmesi ne kadar korkunç bir hadisedir. Oysaki tanrının dinleri sulh için gönderdiğine inanırız.)

Sonra kendisi devam etti. Aynen aktaracağım. Fakat ben daha önce böyle bir vahşet dinlemedim. İçime içime ağladım. Yüz ton yükle ayaklarımı sürüye sürüye evin yolunu tuttum.

-İnfaz edip bırakmazlar. Kellesi alınan fitnecinin cesedi en yakın yerleşim yerine götürülür. Bedeni bir direğe asılır kafası kopuk ceset bir gün ibret-i alem için orada tutulur. Kesilen kafaysa çocuklara verilir. Benim köyümde çocuklar kafalarla futbol oynarlardı…

Sonrasını dinleyemedim. Kendimi çok güvensiz ve çaresiz hissettim. Sanki onlar orada yokmuş gibi konuşmasını bitirmeden yanlarından ayrıldım.

İç savaş, savaştan da kötüdür.

İç savaş; caddenin karşısında oturan, her akşam iş dönüşü merhaba dediğin komşuna tecavüz edebilmek demektir, yer verdiğin, yol verdiğin, hürmet ettiğin, yaşlı amcayı, yaşlı teyzeyi, dedeyi, sana göre fitneci oldukları için gözünü kırpmadan öldürebilmek demektir.

İç savaş; düğünde takı taktığın, evine hediye götürdüğün arkadaşını katledebilmek demektir, çocuğuna okumayı öğreten öğretmenin diri diri yakılmasına göz yumabilmek demektir, hastalandığında kendini sorgusuz emanet ettiğin doktora işkence edilişini görmezden gelebilmek demektir.

Tüm bunları yaparken ya da oluşuna soğuk kanlılıkla şahit olurken vicdanın fitnenin temizleniyor olmasından dolayı rahattır.

Evet bir İslam ülkesinde iç savaş tüm bunlar olurken abdest alıp cumaya gidebilmen de demektir.

Köyünde ezidi kellesiyle top oynayan çocuk, o küçücük hayal dünyasında başı olmadan bir direğe dayanmış vaziyette ayakta durabilen bir cesedi nicedir anlamaya çalışır.

Ve bir gün iç savaştan kaçan bir ailenin sevimli küçük çocuğu gittiği ülkede bir köpekle oynamak, bu defa da köpeğin ayakları olmadığında nasıl koşacağını görmek ister…

Minicik ayakları bir insan başına basit bir oyun sıradanlığıyla değen çocuk için psikolojik travma kavramı çok ama çok gerilerde kalmıştır.

O, hiçbir insanın öğrenmemesi gereken bir şeyi; yok oluşun, parçalanışın, vahşetin, eğlenceye dönüşebildiğini, yemekten önce ve sonra ellerini yıkaması gerektiğinden çok önce öğrenmiş bir problem nüvesidir artık.

Çocukların futbolu insan başlarıyla oynadığı bir ülkeden dünyanın dört bir tarafına yayılmış mülteci çocuklar varken, dünya kendine başka dert aramasın.

Bir gün babamla sahilde otururken şöyle demişti:

‘’Benim gençliğimde buraları denizdi. Sahil yolunu genişletmek için dolgu yaptılar. Sonra üstüne bina falan da diktiler. Deprem olursa bu dolgular o sarsıntıya ne derece dayanır bilemiyorum. Doğa kendinden alınanı bir gün mutlaka geri alır oğlum’’

Suriye de kendinden başka her ülke için dolgu yapılmış deniz gibidir. Günü geldiğinde denizle bir olursunuz.

Podcast| Youtube | Slack | Facebook | Twitter | Instagram | Kodcular

--

--