Paris’te İsyan Mekanları

Figen Köseoğlu
Türkçe Yayın
Published in
6 min readJun 19, 2018

Uğur Tanyeli’nin Bilgi Üniversite’sinde gerçekleşen konferasından referansla yazılan bu yazı, Paris isyan mekanları hakkında kısa bilgiler içerirken, bir isyan gezi rotası da sunmaktadır.

18. yüzyıl sonlarında Paris’te gerçekleşen toplumsal olaylar modern şehrin kimliğini etkiledi. Zaten şehirleri oluşturan mimarlık, kimi zaman inşai ve tasarımsal pratiklere dayandırılsa da özündeki toplumsallıkla şekillenmektedir. Modern Paris, çatışma bağlamında oluşan, temel değişikliklerini çatışmalara borçlu olan bir şehir. Bu çoğu zaman göz ardı edilse de, erken modern dönemde Alman asıllı Zimmer tarafından dile getirilmişti. Zimmer, toplumu var eden dinamiklerin sadece barışçıl eylemler değil, onlardan daha da fazla çatışmalar olduğunu söylüyordu.

Bastille Baskını

18. yüzyıl sonlarını ele aldığımızda, şehre ayaklanmanın, protestonun hakim olduğu bir toplum görüyoruz. Ayaklanma söz konusu olduğunda ilk akla gelen Fransız monarşik otoritenin kalesi olan Bastille Hapishanesi baskınıdır. Halk her ne kadar burda hayal ettiği gibi siyasal suçlu bulamamış olsa da, modern dünyanın simgesel kavgalarının, erken modern dönem örneği olduğu için önemlidir. Ve bugün Bastille diye bir mekan yok, 19. yüzyıl sonlarında buraya isyan anısına dikilmiş bir anıtla taçlandırılmış Bastille Meydanı ve hemen yan tarafında Bastille Operası var.

Bastille Meydanı

Opera binası, 1980’lerde komik bir hikayesi olan mimarlık yarışması sonucunda inşa edildi. Jüri kararını verirken Richard Meyer’in tasarımını seçtiğini düşünüyordu ancak zarfı açtığında Carlos Ott isimli Uruguaylı bir mimara ait olduğunu öğrendiler ve iş işten geçti. Daha sonraları, Carlos Ott bir sürü bina yaptı, ama hiçbiriyle ünlenemeyip, kötü bir mimar olmaya devem etti.

Bastille Opera Binası

Bastille’in de elit bir semt olduğunu söylemek mümkün değil zaten. Toplum hafızasındaki acı dolu yerinden dolayı üst sınıf tarafından yaşam alanı olarak tercih edilen bir mekan olmadığı kolayca fark ediliyor. Görece daha yoksul insanların ve turistlerin yuvası olmuş durumda.

Barrier de Passy

​​Aslında Fransız Devrimi’ni başlatan hareket Passy’deki bariyere saldırılmasıydı. Halk Bastille’den önce buraya gelmişti. Zamanında sayısı 40’tan fazla olan bu yolüstü karakolu niteliğindeki bariyerler, bir nevi iç pasaport gerektirerek seyahati kısıtlıyor, buralarda halktan vergi alınıyordu. Kapitalist pratikler yer edindikçe, halkın hareketliliği arttı ve bariyerlere saldırdılar. Bariyerler ortadan kalktığında da modern Paris doğdu. Artık Paris’e yerleşmek, pazara mal getirmek, Paris’e girmek hiç de zor değil.

Rotonde de la Vilette

​Günümüze bariyerlerden parçalar kaldı Bastille’den farklı olarak. Belki de bunların en güzeli, Ledoux tarafından inşa edilmiş ve 18. yüzyılın önemli yapılarından biri olarak gösterilen Rotonde de la Vilette’tir.

Concorde Meydanı

​​Concorde Meydanı, Kral XVI. Louie’nin idam edildiği yerdir. 19. yüzyılda, ana karakterini korumakla birlikte yeni bir nitelik kazanmaya başlamıştı. (Dikili taş bu dönemde Mısır tarafından hediye edilmiştir. Toplum hafızasındaki, acılı anılarından dolayı burası da lüks otellere ve turistlere yönelik bir yer şu anda. Binalardan biri hotel, diğeri ise bakanlığa ait.) Herkes gelip, burada fotoğraf çekilir ancak kimse kralın idam sahnesi aklına pek getirmez. Aynı durum bizim Sultan Ahmet meydanı için de geçerli. Burası da pek çok idam sahnesine tanık oldu, Bizans döneminden itibaren. Hatta en son 1930’lar da bile insanların çocuklarını alıp idam izlemeye gittikleri bir durum söz konusuydu. Aynı şey Eminönü ve Beyazıt Meydanı için de söylenebilir. Kendi inşa ettiğimiz toplumsal değer örüntüleri içinde alt sıralarda yer alan bu hatıralar kolayca unutulurlar.

Hotel de la Villette önü 1848

1848’de ise burjuva ve orta sınıfların demokrasi talebinden doğan bir isyan çıktı. Yukarıdaki tabloda, o zamanların Paris Belediyesi Hotel de Ville önünde toplanmış kalabalığı ve konuşma yapan Lafayette’i görüyoruz. Lafayette’in, Amerikan devrimlerine de yardıma koşmuş, bir çok olayda boy gösteren profesyonel bir devrim kuşu olduğunu söyleyebiliriz. Bu bina 1871’deki Commune ayaklanmalarıyla birlikte tamamen yanmıştır. Restore edilip, hala var olmasına rağmen turistik bir yer olduğunu söylemeyiz. Ve bu da hatıralarından dolayı göz ardı edilen mekanlardan biri.

III. Napoleon tarafından eklenen Louvre cephesi

​​1871 Commune işçi sınıfı ayaklanmalarıyla, işçiler yönetimi kısa bir süreliğine ele geçirmişlerdi. Eski düzeni özleyenler tarafından, yönetim tekrar ele alınmasına rağmen bu süreçte de bir çok yer zarar gördü. Louvre’un III. Napoleon tarafından yaptırılan yeni cephesi bu sırada yanan yerlerden biri. Bugün bu yapıyı göremiyoruz ve kimsenin bunun için ağlamadığını söylemekte fayda var. III. Napoleon dönemi mimari eserleri zamanında pek ciddiye alınmadığından kimse burayı restore etmek istememişti.​

Vendome Meydanı — commune

​​Vendome Meydanı için hemen hemen tüm isyanların değişmez mekanı olduğu söylenebilir. Fransız Devrimine kadar burada XIV. Louie’nin heykeli vardı,devrim sırasında yıktılar ve yerine Napoleon’un heykelini taşıyan sütunu diktiler. Commune ayaklanmasında, sütun Napoleon heykelini taşıdığı için ip bağlayıp çeke çeke yıkıldı. Sütun restore edilmiş haliyle varlığını sürdürüyor.

Vendome Meydanı

​​Meydan bir sergileme mekanı olarak tasarlanmıştı. Çevresinin sadece meydana bakan cepheleri tasarlanıp, arkasındaki arsalar parsel parsel satılmış. Rantın modern kent oluşumuna katkısının erken örneklerinin 18. yüzyılda gerçekleşmeye başladığını görüyoruz. Burası Paris’in en lüks semtlerinden biri, öncü rant kültüründendir belki de. Bütün lüks hoteller, Rix Hotelleri’nin atası, lüks mücevhercileri, butikler … Varlıklı ailelerin, turistlerin uğrak noktası diyebiliriz şu anki durumu için.

​​1968 öğrenci ayaklanmaları da Paris’te öğrenci semti olan Saint Germen’de (Vendome Meydanı tarafında değil nehrin karşı kıyısında olduğunu belirtmekte fayda var) başlayıp tüm dünyaya yayıldı, Türkiye’yi de etkilemiştir. Sadece yıkımla anımsamamak gerekiyor bu olayları, birçok köklü değişimin yanı sıra mimarlık okullarının bile yapısal değişimiyle sonuçlandı. Ders programları, ders içerikleri değişti, dünya çapında birçok üniversitenin bugünkü halini almasının temelinde bu olaylar yatar. Milano Politeknik bugünkü halini bu olaylara borçlu. Güzel Sanatlar Akademisi de ciddi bir reform geçirdi bu vesileyle her ne kadar 10 yıl sonrasında eski programına geri dönse de. Ancak Fransız okulları için gazetelerde nihayet Bauhaus seviyesine erişebildi minvalinde yazıların yazıldığı da bir dönem yaşanıyordu.

Haussmann’s paris

​​Böyle sürekli isyanlardan bahsediyoruz ama tabiki de yönetimin umursamazca bir tavrı yok. Sokağı disipline etme hali de söz konusu, sadece isyanlara karşı Paris valisi Haussmann tarafın en bilindik disiplin şekliyle yeni yol ve meydan açımlarıyla şehir doğrusal bir sisteme oturtuldu. Paris merkez kesiminin temel özelliği, yapı aralıklarının, gabarilerinin dışarıdan mükemmel düzenlenmesi, bütün kentte düzene aykırı hiçbir yapının bulunmaması ama her bloğun kendi içinde kaotik yapısı oluşudur. Eğer içine girme fırsatı bulursanız, sonuçta bunlar da kapısı olan yapılar, birbirine eklemlenmiş büyüklü küçüklü yapılar, çıkmaz sokaklar, avlular görürsünüz. Dolayısıyla, bu çelişkiyi unutmadan sokakları dolaşmak gerekiyor.

Rainy day in Paris

​​Sokaklardaki insanların olağan günlük hallerini, isyanlarını, sosyal yapılanmayı gösteren ilk resimler Paris’te bu dönemlerde yapıldı. Yıllar boyunca sokaktaki insanın, sıradan insanın hallerini gösteren sanat eserleri olmadı. 1860’lara dek, siyasi, sosyal çeşitli amaçlar güdülerek önemli insanların hayatı resimlere yansıyordu. Baudelaire de yazılarında, eserlerde Parislinin doğal halini görmek gerektiğine dair yazılar yazmıştır. Bu edebiyat, resim, fotoğraf gibi yöntemlerle şehir estetize edilir. Estetizasyon süreçleri de kenti kent yapan, modern kenti oluşmasında önemli rol oynayan dinamiklerdir.

Brassai’s archive

Brassai’s archive

​​Dönemin bir başka estetizasyon denemesi ise 20. yüzyılın en önemli fotoğraf sanatçılarından biri olan Macar asıllı Andre Brassai’yın “Paris de Nuit” isimli, Paris’in gecesini gösteren albümüdür. 1930'ların erken fotografik denemelerinden olan albüm alanında başlatıcı niteliktedir. Çünkü bu zamana kadar, şehirler geceleri yaşamaz, gecesini göremezsiniz. 17. 18. yüzyıllarda İstanbul’un gece resmi bulamayız, sadece gündüz fotoğrafları vardır. Şehrin gecesini görmeye başladığımızda, aydınlatma araçlarının devreye girdiğini, artık şehrin sadece gündüz değil 24 saat çalışmaya başladığını anlarız. Modern öncesi dönemde geceleri dışarıya çıkmak şüphe uyandırırdı. İstanbul’da 16. yüzyılda elinde feneri, önemli bir gerekçesi de olmayan kişiler, kenara çekilir, “Hayırdır sen? Gece dışarıda ne işin var?” gibi sorulara maruz kalırdı. Bu erken dönem gece fotoğraf albümünde de yalnızlık,tedirginlik,hüzün duygularının hakim olduğunu, tekinsiz kuşkulu mekanları görüyoruz. Olağan Paris’in gecesinin hala eski alışkanlıklarını geride bırakamadığını anlatıyor biraz da. Gecesi yaşanan ilk şehir Londra olmasına rağmen, Paris’in gecesi daha çok estetize edilmiştir ve edilmeye devam ediyor.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--