Psikanalitik Feminizm: İmgeselde Dişi
Kadının tarihsel süreçte yeri ve durumuna bakacak olunduğunda ataerkinin kadın üzerindeki baskıcı rolüne Antik Yunan Polis yönetimlerinden günümüz toplumlarına kadar rastlıyoruz. Kadınlar her dönemde dışta tutulmaya zorlanmış ve üzerine yüklenen roller ile birlikte bu düzen içerisinde olmaya alışmış, tinsel dünyada ataerkil düzenin değişmez ve tek olduğunu kabul etmişlerdir.
Yazıda bahsedeceğim olay tarihsel süreçten çok kadınların logos içerisinde temsil edildikleri karşılıkların kendi cinsiyetlerinden çok erkek cinsiyeti çerçevesinde şekillenmesi ve ifade edilmesidir. Bu noktada psikanalitik kuramı feminizm çerçevesinde inceleyen Luce İrigaray’ın düşüncelerinden aktarımlar yaparak konunun içeriğine değineceğim. Luce İrigaray batı söylemlerindeki eril sembolik düzene itiraz eder ve Freud, Lacan gibi kuramcıların yapıtlarını inceleyerek bu eserlere feminizm çerçevesinde eleştirel bakışlar getirir. Eserlerdeki kavramları anlam temsilleri çerçevesinde ele alır.
İrigaray’e göre psikanaliz eril bir dilden yazılmıştır. Bu noktada Freud’dan bahsedecek olursak İrigaray Freud’un teorilerini tek bir cinsi temel alarak oluşturduğunu söyler. Freud’a göre kadın ‘eksiktir’. Bu noktadaki açıklığa Freud’un Fallik dönemde bahsettiği kastrasyon (hadım edilme) karmaşası ile kavuşuyoruz. Freud’a göre Fallik dönemdeki erkek çocuk, kız çocuğun cinsel organı ile karşılaştığında neden kendisindeki gibi bir organa sahip olmadığını sorgular ve kız çocuğun organının kesildiğini düşünür. Bu imgelemeyle birlikte kendisini tehdit altında hisseder ve annesine duyduğu cinsel arzu sebebiyle cezalandırılacağını, kız kardeşinin veya arkadaşının da bu sebeple cezalandırılmış ve organının kesilmiş olduğunu düşünür. Aynı şekilde kız çocuğu da erkek çocuğun organını gördüğünde kendi organını kaybettiğini düşünür. Temel sorun kadın cinselliğinin eril ölçütlere göre kavramsallaştırılıp sunulmasıdır. İrigaray, Freud’un Fallik dönem senaryosunda ayrıcalıklı gösterenin erkek organı olduğunu ve kız çocuğunun cinselleşmesini de aynı gösterenin belirlediğini ve örgütlediğini öne sürer. Kız çocuğunun psikoseksüel gelişimi erkek organı üzerinden ele alınmıştır. Hikaye erkek cinsel organı üzerinden örgütlendiği için Freud’un senaryosunda da kız çocuğunun aslında en başında bir oğlan olduğu daha sonra cinsel organı kesildiği için bu duruma geldiği imgesi yaratılır. Bu durum ise kız çocuğunun aslında oğlandan daha aşağı ve eksik bir pozisyonda konumlandırıldığı temsiline yol açıyor. En başa dönüldüğünde ise bir aynılık söz konusu oluyor ve aslında en başında oğlan olan kız çocuğu ve erkek çocuğu tek bir cinsiyete indirgenmiş oluyor. Bir temsil üzerinden baktığımızda A ve A olmayan olarak –erkek ve erkek olmayan- kategorisi içine yerleştirilen bir kız çocuğu görüyoruz.
İrigaray’ a göre, sembolik sistemin bu şekilde kullanılması ve eril ölçütlere göre şekillenmesi ile kadınların gerçek hayatta ezilmesi arasında bir ilişki vardır. Bu durumların ortadan kalkması için ise kadınların bu sembolik sistemde yer edinmeleri gerektiğini ve dişil özü ifade etmek için yeni bir dişi imgesi oluşturup bu imgenin üzerine yeni bir dil düzeninin gerçekleştirilmesinin gerekliğini vurgular.
İrigaray, Ataerkil kültürlerde doğan kadınların belli anlam sistemleri içinde yaşadığını ve bu sebeple kendilerini ifade etme konusunda güçlükler yaşadığını söyler. Kadınların güçlükleri yenmeleri ve kendileri gibi olabilmeleri için oluşturulan yeni sembolik sistemin içinde iki cinsiyetin de olması gerektiğini belirtmiştir. Tek cinsiyetin egemen olduğu fallosentrik anlam sistemlerinde monocinsel kalıptan çıkıp iki cinsiyetin olduğu bir düzen yaratmak ve gerçeklikte cinsiyet farklılığını çoğaltabilecek bu sistemi gerçekleştirmek kadının aşağı ve eksik görüldüğü bu pozisyondan kurtulmasını sağlayacaktır.
Kaynakça
Konu hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmak için yararlandığım bu videoyu izleyebilirsiniz:
Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor