Rüyamdaki Dalgalar

Erhan YILDIRIM
Türkçe Yayın
Published in
5 min readMay 12, 2023

--

Photo by Matt Hardy on Unsplash

Dalgalar. Dalgalar ve yarısına kadar suya batmış bir şehir. Üstelik önümdeki otoyoldan bir sürat teknesi geçiyor. Ah tanrım! Kameram yanımda olsaydı da bunu çekebilseydim. Dur bir dakika, telefonum yanımda. Telefonumda kamera olacaktı, nerede şu lanet kamera?

Kamerayı çıkarıyorum ve evet, şu enfes görüntüyü kayıta alıyorum. Aman tanrım, şehrin yarısı canlı mı hala? O dev dalgalar bu küçücük evleri nasılda yutmuş?

- Car car car car! Vıdı vıdı vıdı vıd! Lülülülülülülü!

Kahretsin. Rüyadayım ve bu zil benim gerçeğe dönmem gerektiğini söylüyor. Tamam, tamam. Kalkacağım ama bir beş dakika daha lütfen. Uff! Bugün salı, on dakika daha uyuyabilirim. Elimi telefona doğru uzatıp alarm saatini on dakika ertelemesi için bir ufak düğmeye basıyorum. Tamamdır.

- Ersin? Ersin uyanık mısın?

Annemin sesi bu. On dakika ne de çabuk geçti? Off! Kalk, giyin, kahvaltı et. Bugün traş olmama gerek yok ama yine de kalkmak istemiyor canım erkenden. Nesi var bu insanların, neden erken gitmek gerekiyor işe? Öğlen yemeğinden sonra da çalışabiliriz değil mi?

- Ersin yine mi uyudun? Saat buçuk oldu haberin var mı?

Ne? Buçuk mu? Saat yedi buçuk mu? Hayır! Bu olamaz! Ben on dakika ileri kurmuştum saati, nasıl oldu da duymadım bu yeni zilin sesini? Kahretsin, kahretsin, kahretsin!

- Anne, niye daha erken söylemedin?

- Oğlum ne bileyim, ben seni çoktan çıkmışsındır sanıyordum, tuvalete giderken odana uğradım. İyi ki uğramışım, baksana yine geç kalacaksın.

Anne, anne! Çık odamdan giyinmem gerek! Pantolon, tamam. Gömlek, üste hırka, yok bu olmadı, ince bir kazak giyeyim. Tamam, saçlar, dişlere gerek yok. Son üç dakika, eyvah! Servise yetişemeyeceğim. Anahtarlıktan arabanın anahtarlarını alıyorum;

- Anne, arabayı aldım!

Bir, iki, üç, hoop dışarıdayım. Araç soğuktan buz tutmuş, çalış lanet olası. Vrııınn! Son sürat durak yerine. Her zamanki köşeme park ediyorum aracı ve kapıyı kilitlerken servis geliyor. Durdurun dünyayı, servise binmem gerek. Hoop! İşte araçtayım. Beklediğin için sağol Cafer abi, ne desem azdır yani. Çoğu zaman değil ama ara sıra oluyor bu işte. Bizim evden servis durağına kadar on dakika boyunca yürümem gerekiyor. Tam buçukta çıkarsam ancak yetişiyorum. Yetişemediğim zamanlar bizim araba kurtarıyor durumu.

- Kahvaltı ettin mi Ersin?

Ah! Bu bizim Özlem değil mi? Her zamanki gibi bana simit satmaya çalışıyor. Ancak bugün sen kazandın, ben simit alacağım, evet. Cebimdeki son demir parayı da Özlem’e veriyorum. Ofise geçip bir çay alıyorum yan taraftan. Bilgisayar açılıncaya kadar simit ve çay bitiyor elimde. Yapacak pek bir şey yok ama yine de önemli görünen dosyaları listeleyip posta göndermem gerek. Öğleye doğru bizim Ersin arıyor, adaşım. Akşam müsaitsen sinemaya gidelim mi diyor. Olabilir, kızlar var mı? Ersin telefonu suratıma kapatıyor.

Öğle yemeğinde adaşımla konuşuyoruz, akşam sinema yapacağız. Benim arabayı servis durağına getirdiğimi öğrenince daha da seviniyor.

- İyi oldu, senin arabayla geçeriz.

Şansa bak diyorum içimden, sabah beş dakika geç kaldık diye arabayla sinemaya gideceğim. Off! Neyse, zaten canım sıkkın. Peki diyip yemeğimi bitiriyorum. Öğleden sonra tam bir azap durumunda geçiyor zaman. Evrak yok, yapacak iş yok ve ben bilgisayarımda fal açıyorum. İnternetimiz filtreli, filtreli kahve bile sevmem ben.

- Ersin, naber?

Hah, bir sen eksiktin Suzan. Muhasebenin sevimli Suzi’si! Küpeleri ile meşhurdur kendisi, henüz kendisine yakışan bir model görmedim desem sanırım az çok anlarsınız demek istediğimi. Akşama doğru benden erken çıktığı için illa bir uğrar, hal hatır sorar. Bu kız bana mı sarıyor acaba demekten kendimi alıkoyamam her ne hikmetse. Ofisteki herkesten önce çıktığı halde çıkıştan önce bana uğrar, sonra bir çay ocağına uğrar, derken servisi beklemeden dolmuşa atlar gider.

- İyilik Suzi. Senden?

- Duydum ki akşam sinemaya gidiyormuşsunuz. Bende gelebilir miyim?

- Hangi filme gittiğimizi biliyor musun?

- Fark eder mi?

Eh Ersin, eh adaşım. Sen gittin, bu şirkette sinemaya gittiğimizi, söylenmesi gereken en son kişiye söyledin. Ne diyeyim ben sana be adam!? Ahh ah! Sıkıysa kaç kurtul şimdi Suzi’nin elinden. Gelme desen olmaz, artık bütün sene bu olayı yüzüne vurur durur. Bu akşam bana saracak sohbeti, bunu şimdiden sezebiliyorum. Derken bir telefon geliyor ve biraz olsun rahatlıyorum.

- İzninle Suzan

diyerek telefona uzanıyorum. Suzan bana eğilerek hafif kısık sesle;

- Akşama görüşürüz.

diyor. Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor. Nereden çıktı bu sinema işi? Suzan nasıl dahil oldu buna? Off ya! Beş dakikalık uykunun bedeli bu mudur tanrım? Yavaş geçen zaman şimdi daha da yavaş geçmeye başladı, iyi mi? Telefonu kapatıp çay ocağına koşuyorum. Su verin bana, iki bardak lütfen. Hürpp!

Akşam çıkışta tuvalete uğruyorum. Benim adaş saçlarını tarıyor, sanki saç var kafasında.

- Öyle deme Ersin, Suzi gelecek bu akşam oğlum, belli mi olur.

- Suzi mi? Oğlum sen manyak mısın? Ben napıcam?,

- Eh, aramıza girme yeter.

Servise biniyoruz, Cafer abi koltuğunda selamlıyor bizi. İçimden “Cafer abi nolur İzmir’e çek arabayı, sahilde kumru yiyelim” demek geçiyor ama nafile, Cafer abi kim, İzmir nere? Arka tarafta boş yere oturuyoruz. Adaş sürekli mesajlaşıyor, hay ben bu cep telefonunu icat edenin.

Yarım saatte benim aracın park olduğu durağa geliyoruz. Benim aracın içi soğuk, kaloriferleri açıyorum. Yola çıkıyoruz, hedefimiz sinema. Ama “dur” diyor benim adaş, daha yoldan Suzi’leri alacakmışız.

- Suziler mi? Kaç kişi geliyor oğlum bu kız?

- İki.

Suzi’nin bir erkek kardeşi var, kesin odur diyorum içimden. Ahh ah! Beş dakikalık uyku mu? Bu gece erken yatacağım inadına. İki üç trafik ışığı geçiyoruz. Bir sağ yola bir sol yola, sanki yolda vals ediyoruz. Suzi habire arıyor, nerede kalmışmışız. Çatlama, geldik işte.

- Oğlum bu bizim Suzi’de yanındaki kim?

- Bilmem.

Hani kader vardır derler, inanırsan eğer. Ve günün birinde tüm seçimlerin seni bir düzlüğe çıkarır da anlarsın tanrının gizemli oyunlarını. İçin bir tuhaf olur, tüm elektrik akar boşa. Artık sen, eski sen değilsindir kitaplardaki gibi, oyunun içindesindir ve herkes güler sana. Sen tüm gün lanet okursun içinden ama bir sıcak gülüşe dünyaları verir, beyaz bayrak çekersin. Havlu atarsın kadere karşı, yok sayarsın yalnızlıklarını. Tutulmuşsundur.

- Merhaba.

- Merhaba.

Arabada dört kişiyiz. Ben, adaşım Ersin, Suzi ve o, esmer güzeli. Çok zaman sonra evinden çıkmış gibi ürkek ancak tek başına kalsa dağları devirecek. Üşümüş gibi duran ama sıcaklığı içini eriten. Tüm güzelliklerin ortak noktası, esmer güzel. Dilin tutulur ve rüyada olmamak için adeta yalvarırsın tanrıya. Tanrım, nolur şu lanet zil sesi çalmasın ve bu bir rüya olmasın.

Beş dakika… Sadece beş dakika geç kalktım diye servise geç kalmasam. Araba olmasa, Ersin bunu duymasa, Suzi’ye çay ocağında ağzından kaçırmasa, Suzi’nin esmer güzeli komşusu o gün müsait olmasa…

- Car car car car! Vıdı vıdı vıdı vıd! Lülülülülülülü!

Ahh! Bir de bu rüya olmasa..!

- Tamam anne, uyandım.

--

--

Erhan YILDIRIM
Türkçe Yayın

IT worker,blogger. My interests range from photography to technology. I am also interested in programming, video games, and travel. Married and father of two.