İtfaiyeciler söndürmeyi bırakırsa yakmak bir zevke dönüşür mü?

Sıcaklığı 451 Fahrenheit’a Çıkarmak​

Acaba bugüne kadar ikna olduklarımızdan hangileri dünyadaki tüm kitapları yakmak kadar distopik ve aptalca?

Baki Er
Published in
3 min readSep 30, 2018

--

Bu kitabı okurken sürekli olarak bir distopyanın içerisinde yaşayıp yaşamadığımızı sorgularken buldum kendimi. Acaba 1800–1900’lü yıllardan bakıldığında devlet-insan, toplum-insan, teknoloji-insan ilişkilerimiz korkutucu ve baskıcı olarak mı tanımlanırdı yoksa özgürlükçü ve yenilikçi olarak mı? Yaşarken bunu tanımlamak zor. Bakış açısına göre değişiyor algımız. İçerden bakınca hangi tarafta olduğumuzu anlayabileceğimiz bir işaret görünmüyor ya da ben göremiyorum. Bunu nasıl anlayabiliriz bilmiyorum. Ama biliyorum ki bir gün distopik bir toplum haline dönüşürsek şehir girişlerinde “Welcome to Fabulous Dystopia” yazmayacaktır. Tıpkı faşizmin, diktanın hüküm sürdüğü zamanlarda açıkça bir ilan olmadığı gibi.

Evet kimse kitaplarımızı yakmıyor, kitap okumak yasak değil. Ama bu tarz bir distopyada yaşamak için tam olarak bunları yaşamamız şart mıdır? Toplumsal ve teknolojik parametrelerin uygun seviyelere getirilmesiyle doğal ve organik bir kopuş yaşamış ya da yaşatılmış olabiliriz. Bilginin sesinin ve değerinin cehalet kadar yüksek olmadığını algılamak için dünya haritasında herhangi bir noktaya parmak basmamız yeterli olabilir.

Konu dağılmasın.

Fahrenheit 451’den aklımda kalan bazı imgesel anlatımları düşünüyorum.

Mildred’in oturma odasındaki üç duvara olan bağlılığı. Uzak gelecekte geçen bu hikayede duvar olarak çevrilen yapının aslında gelişmiş televizyonlar olduğunu anlıyorum. Artık insanların dışarda yürümediği, gezmediği, arabaların çok hızlı gitme zorunluluğu olduğu için çevreyi izleme fırsatının bile olmadığı bir dünyada dışarı ile bağlantının bu gelişmiş televizyonlar aracılığıyla kurulması… Ve izlenen, ve dinlenen her neyse onlardan “aile” olarak bahsedilmesi. İnsanın kendi yalnızlığından kurtaran, düşüncelerini dağıtan ve bir nebze olsun dışarıya bağlayan bir yapıya “aile” demesi. İçten ama bir o kadar umutsuz. Duvarlara ek olarak bir de “deniz kabuğu” var. Ses yoluyla dünyaya, insanlara bağlantı. Sürekli olarak duvarlardan ve deniz kabuğundan gelen sesler, görüntüler. Hep bir karmaşa, daha yüksek ses ve daha fazla görüntü. Bunları sürekli takip etme isteği. Yaşamındaki boşluğu, yüzündeki duygusuzluğu mu gidermeye çalışıyordu Mildred?

İtfaiyecilerin yangın çıkardığı bir dünyada arka planda ara ara hatırlatılan “savaşa giriyoruz” sesleri. Evinde kitap bulunduranların yakıldığı görsel şölenlerin herkes tarafından izlenmesi sağlanırken, arka planda daha büyük bir olayın saklanmaya çalışıldığını hissettiriyor. Yalnızca sembolik değeri olan olayların sürekli göz önünde bulunmasının bir sebebi vardır sanırım? Onların görülmesi isteniyor, onların tartışılması isteniyor, insanların onlar üzerinden kendini tatmin etmesi ya da isyan etmesi bekleniyor. Kısaca herkese bir uğraş veriliyor. Belki de kitapların yakılması kimsenin umrunda değildir. Ya da kitaplar tam olarak sebepten yakılıyordur belki.

Belki mi?

Yan komşularının ve evlerinin kitap bulundurdukları için yakıldığı bir mahallede bu görsel şöleni kaçırmamak için sokaklara doluşan insanların motivasyonu ne olabilir? Tabi ki ikna olmuş olmaları. Bu eylemin toplumsal bütünlüğün korunması amacıyla, kendilerinin korunması amacıyla yapıldığına ikna olmuş olmaları. Kitapların topluma vereceği zararlar konusunda insanları bir gece de ikna edemezsiniz. Ama ikna ettikten sonra da düşünemezlik selinde istediğiniz yere sürükleyebilirsiniz. Acaba bugüne kadar ikna olduklarımızdan hangileri dünyadaki tüm kitapları yakmak kadar distopik ve aptalca?

İmgeler algılarımıza göre şekillenir. Belki de bu kitabı güzelleştiren bir durum betimlemesi yaparak şekillendirmenin ucunu açık bırakmasıdır. Okuyun, düşünün.

Distopik ya da ütopik. Hangi gelecekte yaşadığımızın ayrımını yapmak zor. Bakış açısı. Kimilerimiz ütopik bir hayatın içindeyken kimilerimiz distopyayı aldığı nefes kadar yakından hissediyor olabilir…

Kitaptan bir alıntı ile bitiriyorum:

“Ama insanın muhteşem tarafı budur: sil baştan yapmaktan vazgeçecek kadar umutsuzluğa veya tiksintiye kapılmaz asla…Çünkü böyle yapmanın önemli ve yaşamaya değer olduğunu çok iyi bilir.”

Fahrenheit 451

--

--