Sanat ve Kadın Kimliği

selvi
Türkçe Yayın
Published in
5 min readApr 8, 2020

Kadın olarak doğmak, toplumda erkeklerin koruması ve gözetimi altında çevrelenmiş belirli sınırlılıklar, kurallar ve ahlak yasalarıyla süslenmiş bir dünyaya doğmak demektir. Kadın sürekli kendini gözleyen ve gözlenen bir varlık olarak çocukluğunun ilk yıllarından itibaren belirli pekiştireçlere tabi tutulur. Yaptığı hareketler gözlenen tarafından sürekli sınırlandırılır veya olması gereken davranış formuna uydurulur. Kadın sürekli kendini gözlemek zorundadır çünkü yaptığı hareketler ve davranışlar karşı tarafın ona nasıl davranacağının da ölçütü olmaktadır. Böylece kadın kendini seyreden, diğerleri ise onun seyircileri olmaktadır. Bedenleri üzerine bu kadar yoğunlaştırılan kadınlar kültürün de etkisiyle bedenleri hakkında kaygılar yaşamaya başlamakta ve bu kaygı kadınları yaratıcı hayatlarından ve diğer birçok şeyle ilgilenme gücünden yoksun bırakmakta, dikkatlerini bedenleri üzerinde bitmek bilmez uğraşlara yönlendirmelerine sebep olmaktadır. Kadın bedeninin bu seyirlik hali resim sanatında da kendini uzun yıllar boyunca göstermiş ve kadınlar sanatta seyirlik birer nesneye dönüşmüşlerdir.

Kendine Hayranlık, Memling, 1435–1494.

Kadın resimlerinde bu tür bir ayna simgesi daha çok narsisizm ile ilişkilendirilerek kişinin kendine olan hayranlığını temsil ediyor gibi görünse de aslında kadının kendini seyirlik bir nesne gibi gördüğünün bir tür kanıtı olarak sunulmaktadır. Ayna önünde saatlerini harcayan kadınlar yıkıcı ve dışlayıcı kalıp yargılar içinde toplum tarafından belirlenmiş güzellik algılarına ve klişelere uymaya çabalamakta ve böyle yaparak benlik değerini kim olduğu üzerinden çok nasıl göründüğü üzerinde tanımlamaktadırlar. Kadınlar sürekli kendilerini gözlemeye alıştırılmış olarak varlıklarını başkalarına beğenilme ve belirli güzellik algıları çerçevesinde toplumda gösterebilmekte ve bu algıya uyum sağlamaya çalışabilmektedirler.

Suçu bir yapıda aramak ve sürekli birilerini suçlamak kültürün ve bu düzenin gelişip yargılarını değiştirmesini kolay kolay sağlamıyor ancak kadınların bilinçlenmesi ve kendilerine yönelik tutumlarını değiştirmesi, popülizme bağlanıp sadece belli biçim ve şekillerdeki kadınların mutlu olabildiği yönündeki düşüncelerini kendine, kişiliğine ve bedenine çevirip kendine değer vererek ve kendini kabullenerek hayatını sürdürmesi kültürdeki bakış açılarının da değişimini başlatacaktır. Avrupa sanat geleneğinde çıplaklık, kadını seyirlik olarak sunarken bu geleneğin dışında kalan sanat geleneklerinde -Girit, Hint, Afrika vs.- çıplaklık Avrupa’da olduğu gibi kadının pasif kaldığı bir şekilde resmedilmemiş iki taraflı etkileşimi göstererek kadın-erkek cinselliğinde bir eşitlik sağlamıştır.

Hindistan, Vishnu ile Lakshmi.

Bu uygarlıkların geleneği ve sanatı çok daha eski tarihlere dayandığı için bu noktada eski sanat gelenekleriyle sonradan ortaya çıkan sanat gelenekleri arasındaki farkı anlayabilir ve tahmin ediyorum ki kadın-erkek noktasında nasıl bir deformasyona uğradığı çıkarımını da yapabiliriz. Özellikle cinsellik noktasında eski uygarlıklarda bulunan cinselliğin iki cinsiyet için de özgür ve doğal yapısı ataerkillik ve kadına bakıştaki değişimler ile birlikte sadece tek cinsiyete indirgenmiş ve çıplak kadınları ön plana alan sanat eserleri erkeğin zevki ve seyri için resmedilmeye başlanmıştır. Erkek odaklı bu yaklaşımlar ile birlikte kadın sanatta dahil bir çok alanda edilgen pozisyonunu korumaya devam etmiştir. Ancak 1960’lardan beri ortaya çıkan feminist sanatçılar kadının nesneleştirilmesini, erkek sanatçı ve onun ilham perisi olan model kadın mitini yıkmak ve yerine bu sistemin eleştirel bir bakışını sunmak amacıyla birçok karşıt üretim gerçekleştirmiştir. Feminist sanatçılar kadının biyolojik özelliklerini ve toplumsal rollerini de ele alan birçok performans gerçekleştirmiş ve daha çok sembolik özelliklere dayalı resim, fotoğraf, heykel, video gibi alanlarda eserler yaratmışlardır. Feminist çalışmalarda akla ilk gelen Judy Chiago’nun 39 ünlü kadının yer aldığı “Yemek Daveti”adlı çalışmasıdır. Chiago tarihte yeterli önemi görmemiş 39 ünlü kadını ve 999 kadının sembolik imzalarını bir yemek masasında bütünleştirmiştir. Bunun yanında kadınlık ve doğurganlığı tasvir eden resimleri de ilgi çekicidir.

Judy Chicago, (The Dinner Party), 1979.
Judy Chicago, (Hatching the Universal Egg), 1984.
Judy Chicago, (Earth Birth), 1983.

Diğer sanatçılara bakacak olursak kadına yönelik temsilleri vurgulayan ve bunun üzerinden bedenin bütünlüğünü gerçeküstü yaklaşımlarla bozan ve cinsiyetsizleştiren otoportreleriyle bilinen Claude Cahun ise dişi bedenini kimliksizleştiren bir fotoğrafçıdır.

Claude Cahun, 1927.

“Bu maskenin altında, başka bir maske. Bu yüzleri tamamen kaldırmak hiç bitmeyecek.”

Claude Cahun, aynalı otoportre, 1928.

Türkiye’de feminist sanata baktığımızda ise feminist sanatçı olan Nil Yalter, Türkiyeli ilk kadın video sanatçısıdır. 70’lerin öncü feminizm videolarından biri olan Başsız Kadın veya Oryantal Dans adlı videoda kadınların içerisinde bulundukları kimlik mücadelesini ve sanatçının “başsız” olarak nitelendirdiği bedenleriyle kadınların nasıl birer nesne olarak görüldüklerini anlatmıştır. Bunun yanında sanatçının kadın sünneti, göçmenler, kadınlık ve kimlikler üzerine video çalışmaları vardır.

Nil Yalter, Başsız Kadın veya Oryantal Dans,1974.
Nil Yalter, Türk Göçmenler, 1977.

Bir başka feminist fotoğraf sanatçısı olan Birgit Jürgenssen de kadınların gündelik yaşamlarına ve toplum tarafından yaratılmış kültürel şemalarına dair toplumsal rollerini fotoğraf çalışmalarıyla ortaya koyar. Bu çalışmalarıyla kadın bedeninin nasıl algılandığına ve sembolik bir hale sokulduğuna dikkat çeker.

Birgit Jürgenssen, Yuva, 1979.
Birgit Jürgenssen, Buradan Çıkmak İstiyorum, 1976.

Sosyal ve ekonomik alan dışında birçok alanda da eşit olmak isteyen kadınlar, yaptıkları yaratıcı çalışmalar ile sanat alanında yeni bir dönüşümü başlatmış ve görmezden gelindikleri sanat tarihi alanlarını 60’larda başlayan mücadeleleri ile geri kazanmanın yollarını açmış ve bu alanda çalışmalar yapan kadınların ön plana çıkmasına katkı sağlamışlardır. Kültürel çöküşün yaşanmadığı ve kadın-erkek sınırlarının keskin olarak çizilmediği tarım öncesi devirlerde özgürlükçü bir bakış açısını yapıtlara da yansıtan sanat, erkek egemenliğinin güçlenmesiyle kontrolünü ataerkil bir yapıya devretmiş olsa da bu gücü kırma ve kontrolü kendi ellerine alarak kadının “seyirlik nesne” konumunu sarsma kuvvetini kendinde bulan kadınlar her zaman vardı ve var olmaya da devam edecekler.

Kaynakça

Toprak, A.(2018). Feminist Bir Yaklaşımla Nil Yalter’in, Sanat Ortamına Katkısı, Akdeniz Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet Dergisi, Sayı I (2) 215–234.

Taylor, S.(2015). Çöküş:6000 Yıllık Delilik ve Yeni Bir Başlangıç, İstanbul, Maya Kitap.

Berger, J. (1986). Görme Biçimleri, İstanbul, Metis Yayınları.

--

--