Sanrılı Aşk Oyunu: Erotomani

Kübra Şahin Karataş
Türkçe Yayın
Published in
4 min readMar 22, 2019

Adı kulağa bu kadar havalı gelen erotomaninin ne olduğuna bakalım öncelikle. Daha sonra ise erotomanik birinin yaşadıklarına beraber göz atalım.

Erotomani; karşılıksız, takıntılı ve platonik aşk olarak tanımlanabilir. Kişinin birinin ya da birilerinin kendisine aşık olduğuna inandığı sanrılı bir bozukluktur. Erotomani “De Clerambault Sendromu” olarak da bilinir. Psikiyatrist Glenn Wilson erotomaniyi şu şekilde özetlemektedir: “…genelde ünlüler veya doktor, avukat gibi yüksek statüdeki bireylerin kendilerine aşık olduğunu düşünürler. İlgilerini belli etmek için de gizli sinyaller gönderdiklerini sanırlar. Örneğin, sevdikleri renkte bir kravat giymeleri erotomanikler için aşk işaretidir. Kendileriyle medya aracılığıyla veya telepatiyle iletişime geçildiğini düşünürler.Aldıkları bu sinyaller sonrasında kendileri de; mektuplar, hediyeler ve telefon çağrılarıyla karşılıkta bulunurlar. Eğer bunlar reddedilirse bunu, yasak aşkları için uygulanan bir taktik olarak görürler.”

Erotomani kısaca; kişinin, başkalarının ona aşık olduğuna inandığı ancak gerçekte böyle bir şey olmadığı kuruntulu, sanrılı rahatsızlıktır. Kendisine aşık olduğunu sandığı kişinin sürekli kendisine gizli mesajlar gönderdiğini düşünür. Ne kadar aksini gösteren kanıt olursa olsun hedefindeki kişinin kendisine aşık olduğu fikrinden cayamaz. Hatta, hedef kişi umursamaz davranırsa bu erotomanik bireyin daha da cesaretlenmesi için bir davet olarak kabul edilir. Şimdi gelin erotomanik bir bireyin gözünden hayata bakalım.

Bir hafta önceden belirlediğim kıyafetlerimi giyindim, saçlarımı özenle düzleştirdim ve annemin hediye ettiği kolyeyi taktım. Aynaya baktığımda karşımda yıllardır hayalini kurduğum Öğretmen Zehra duruyordu. Hayatımın ilk öğretmenler toplantısına geç kalmamak için aceleyle evden çıktım. Daha alışamadığım bu şehrin alışamadığım ulaşım araçlarıyla güç bela okula ulaştım. Öğretmenler odasına girer girmez yeni olduğumu fark eden kalabalık bir öğretmen grubu yanıma geldi ve tanışmaya başladık. Toplantı saati yaklaşınca herkes sohbet havasından sıyrılıp toplantı ciddiyetine büründü. Odadaki sessizliği açılan kapının gıcırtısı bozdu. Yanımda oturan kır saçlı, göbekli, sevimli meslektaşım “Heh işte Müdür Bey de geldi” dedi ve içten bir tebessümle bana baktı. Müdür Bey samimi gülüşüyle ve buğulu sesiyle “Merhaba arkadaşlar” derken neden olduğunu bilmediğim anlık bir kızarma yaşadım. Herkesle ayaküstü sohbet ettikten sonra bana doğru yaklaşmaya başladı. Yanıma gelip kendini tanıttığı ve hoş geldiniz dediği bu kısa sohbet esnasında bile benden ne kadar etkilendiği anlaşılıyordu. O toplantıdan sonra her sabah okula büyük bir neşeyle ve umutla gittim. Gerçi okuldaki erkek öğretmenlerin çoğunun gözünün bende olması biraz rahatsız ediciydi ama onun varlığı bu olumsuzluğu kapatıyordu. Evli hatta bir çocuk babası olduğunu bilmek bile beni bu durumdan vazgeçiremedi. Bakışları, hareketleri, hatta sosyal medyada aynı anda çevrimiçi oluşlarımız bile beni deli gibi sevdiğinin kanıtıydı.

Ailesinden ve okuldakilerden çekindiği için bana açılamadığını düşünerek bir süre cesaretini toplamasını bekledim. Bahaneler bularak yanına gitmekten, tesadüf görünümlü planlar yaparak karşısına çıkmaktan yorulduğumu hissettiğimde konuşmak için karşısına dikildim. İçimdekileri döktükten sonra “Duygularını saklama artık, engelleri beraber aşabiliriz” derken sesimi titriyordu. Şaşkın ve ne yapacağınızı bilemez bir halde:

-Ne, ne, ne saçmalıyorsunuz siz Ze Zehra Hanım diye kekeledi.

Ağlamaya başladığımı görünce ilerideki banka oturup konuşmayı teklif etti. Dakikalarca onu yanlış anladığım yönünden açıklamalar yaptı. Söylediklerine tabi ki inanmadım ve bana karşı bir şeyler hissetmemesinin imkansız olduğunu bildiğim için pes etmedim. Onu cesaretlendirmek için odasına notlar bırakmaya, mesajlar atmaya başladım. İkimizde birbirimizi bu kadar severken hangi engel önümüzde durabilirdi? O engelleri kaldırmasına yardım etmek için evine isimsiz bir not ve hediye yolladım. Yaptığım bu hareketin güzel şeyler doğuracağına o kadar emindim ki uzun süreden sonra ilk defa rahat bir uyku uyuyabildim. Geçmek bilmez hafta sonundan sonra pazartesi günü okula içimdeki o koca umutla gittim. 4 kat merdivenin neden olduğu hızlı soluklarımla öğretmenler odasına daldım ve eşyalarımı yerleştirdim. Tam onun odasına gitmek için çıkacakken omzuma bir el dokundu. İlk toplantıda yanımda oturan kır saçlı, göbekli, sevimli meslektaşım bu sefer hüzünle bakıyordu bana.

-Müdür Bey gitti kızım. Hepimize birer not bırakmış, bu da seninki diyerek elindeki kırışmış kağıdı uzattı.

Titreyen ellerimle kağıdı açıp okumaya başladığımda o odadan soyutlandığımı hatta boşlukta salındığımı hissettim.

“Daha çok gençsiniz ve hayatınızın başında yaptığınız bir hata yüzünden sizin meslek yaşantınızın veya benim evlilik yaşantımın bitmesine izin veremezdim. Yolumuzun kesişmediği mutlu bir hayat dilerim.”

Uzaklarda bir yerlerde beni deli gibi sevdiğini bilerek derin bir nefes aldım ve gözyaşlarımı gizlemek için kendimi dışarıya attım.

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--