Sebepler Bunların Bir Milyonla Çarpımı
1939'da kaleme alınmış nefis bir kitabı yeni bitirdim. John Steinbeck’in Gazap Üzümleri. Harika bir klasik. 557 sayfanın tamamı ayrı güzel. Kitabı okurken mümkün olsa tek oturuşta bitirebilmek isterdim karakterler öyle güzel anlatılmış ki onlarla arama başka hiçbir uğraş, herhangi bir kimse girsin istemedim.
Kitabın 184. sayfasında hikayeden çıkıp genel bir değerlendirme ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Kitap okurken önemli bulduğum yerlerin altını çizip, ileri ki bir zamanda elime aldığımda sevdiğim sayfaları bulabilmek için katlı bir şekilde bırakıyorum. Bu sayfayı baştan sona çizdim. Tekrar tekrar okudum. Unutmak istemeyeceğim şekilde aklıma kazıdım. Bir kısmı şöyle:
‘Bunların hiçbiri sebep değil, hepsi sonuç. Sebep değil sonuç. Sebep değil sonuç. Sebepler çok derinde ve çok basit. Sebepler midedeki açlığın bir milyonla çarpımı. Büyüme sancıları çeken kaslarda ve zihinlerde çalışma isteği, yaratma isteği…ve bunların da bir milyonla çarpımı. Kasların çalışmak, zihinlerin yaratmak için sancı duyması zaten insanoğlunun kesin işlevlerinin en sonuncusu. İnsan demek bu demek. Bir duvar yapmak, bir ev, bir baraj kurmak, ona insan’dan bir şey katmak, o duvardan, evden, barajdan da insan’a bir şey almak. Ağırlık kaldıra kaldıra sert kaslar edinmek, düşüne düşüne net çizgi ve şekiller bulmak. Çünkü insanın bu evrendeki organik olsun, inorganik olsun, başka hiç bir şeye benzememesinin nedeni, yaptığı işin ötesinde gelişmesidir. Kavradığı şeyleri basamak olarak kullanıp yükselir, yapıtlarının çok ilerisine varır.
Şunu söyleyebilirsiniz insan için, kuramlar değişip yıkıldığı zaman, düşünce okulları, felsefe ve inançlar,kimi milliyetçi, kimi dinsel, kimi ekonomik konudaki dar ve karanlık düşünce yolları önce gelişip sonra parçalandığı zaman, insan ileri doğru uzanır, sendeler, acı duyar, bazen de hatalar yapar. Adımını attıktan sonra bazen gerisin geri kayabilir ama, en fazla yarım adım geriye kayar, asla bir adım kaymaz. Kesinlikle inanabilirsiniz buna.’
Böyle araya serpiştirilen direkt bilgiler almak bazen çok çarpıcı oluyor. Okuduğun şey illa ki iyi bir şey olmak zorunda bile değil, katı bir gerçekte olsa, gerçek insanın öyle hoşuna gidiyor ki tekrar okuyorsun, tekrar tekrar okuyorsun. Hakikaten diyorsun. Ruhun onu almaktan memnun oluyor. Besliyor ve arındırıyor seni. Su içmek gibi.
İnsan kendi doğası üzerine az düşünen bir varlık gibi geliyor bana. Aslında insan kendi varoluşuna bir anlam kazandırmak ister, düşünmek, üretmek, sevmek, yaşamak ister. Fakat kapitalist yaşam tarzının katılığı, bireyin kendini gerçekleştirebilme isteğinin ötesinde daha önemli bir sorunun varlığına işaret eder durumda. İnsan öncelikle fiziksel varlığının devamını sağlamanın, hayatta kalmanın ve kendi kendine yarattığı onlarca kıstasın derdine düşmüşken ‘bilinçsizce’ fiziksel varoluşu için özünden vermek zorunda kalıyor. Kendi doğasıyla gerektiği kadar ilgilenememesinin sebebi bununla alakalıdır belki biraz da.
Ama John Steinbeck demişti ki; ‘Kasların çalışmak, zihinlerin yaratmak için sancı duyması zaten insanoğlunun kesin işlevlerinin en sonuncusu. İnsan demek bu demek.’ Bunu da unutmayalım.