Sen Benim Kim Olduğumu Biliyor musun?

Kavgalarda, orda burda söylendiğini duyduğumuz sözden başlık mı olur, dediğinizi duyar gibi değilim tabii. Lakin öyle bir tahminim var.

Mansur Yüksel
Türkçe Yayın
3 min readFeb 5, 2024

--

Da asıl merak ettiğim acaba bu sözü söyleyen kendisinin kim olduğunu biliyor mu?
Sen senin kim olduğunu biliyor musun?

Ben dünyaya ne diye geldim, amacım ne, her sabah seni yataktan kaldıran güç, motivasyon ne? Hiç bunları düşündün mü, bir cevabın var mı ya da arıyor musun?
Diye hem sana hem kendime söylüyorum…

Bu bir yolculuk insan hikaye okur, yazar, uydurur.. Ama çoğu zaman kendi hikayesini merak bile etmez. Oysa tüm hikayeler 2 şekilde başlar; ya bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir. Bu yolculuk için illa bir vasıta şart değil, arabaya, trene veya uçağa binilmek zorunda değil…

Salonda otururken, bir koltukta, bir sandalyede biraz düşünerek yolculuğa çıkabilir.

Ve ben bu yolculuğu perçinlercesine, yolculukta iken bir tren seyahatinde çıkıyorum. Zihnimden geçip giden düşüncelere kulak kesilmem, ah şu akıp giden düşünceleri yazsam gibi bir dürtüyle de değil ha… (.

O zaman, rayların üstünden satırların arasındaki seyahate geçelim belki yol sadırların kenarından geçer.

Evvel zaman içre derun-i dengizilistanda üniversite-i hazırlık mahlukatının meskun olduğu şirin bir köy var idi salih kullar olub çok eyu idiler. Ve kara kalemi elinde bin kitap içre seyr-u teferrüc eden haveceleri vardı. Kah yazıp kah okur kah okuyan ile okuşurdu. Gel zaman git zaman ünsiyet-i saadet vasıl olurdu… Böyle anlar zamandan içre zaman günlerden öte geceler olup, ziyade olsalarda inkıtaya uğratan hadiselerin yanında çölde yüzük mesabesinde kalıp, me’yus bir özleme, yeisli günlere dönüşüyordu.

Havecenin gün gelip derun-i dengizilistandan hicretinin vuku ile bambaşka bir hikaye vücut buluyordu. Kısa bir dönem gibi başlayan, şafaktan düştükçe eksilen günlerin sanki bir zaman nihayete ereceğini beklerken, hudutsuz bir sukut denizinde demirleyip kalan çapa, dibi mesken belleyip yosunlara meze ola dururken…

Geminin dümeni ise uzaktan hoş gelen davul sesine doğru kırılıp, bir merak ile çıkılan yol başlangıçta dalgadan uzak fırtınadan beri imiş. Oysa kara gözden kaybolup, güvenli bir limandan uzak olunca köpürürmüş deniz, sağa sola yalpalamak, yalnızlıkla boğuşup kendinden olana bile yabancı olmak varmış bu deryada.

Vardığı yer meğer davul dibinden de fena, gürültüden göz gözü görmeyen kasvetli bir manzaraya çıkıyormuş. Beyhude iskele alabanda edip, yelkenleri fora edilmiş.

Lakin sitayişe de yer kalmamış, demek ki dümenin kırılamadığı rota sisler ile dolu muammalar ile kaplı olunca kaptana görmediği, duymadığı ve adını dahi bilemediği diyarlara gitmektense kırdığı yöne gitmek kalmış. Şehre bir yabancı gelmeyince, çıkmış yolculuğa… manzarası da bahtına…

Beyhude olan, geleceğim bekle, demeyip gideni beklemek olurmuş, şayet dese o zaman da şiir olurmuş, ben beklemedim, o da gelmedi, diye devam eden. Ölüm gibi bir şey oldu. Ama kimse ölmedi. Dizesiyle sona eren bir şiir.

Günin birinde derun-i dengizilistana varursanız etrafa bir eyücek kulak virün. Ola kim siz dahi oradan çok uzaklara giden havecenün nida-yı nedametini işidürsiniz.
Ve dahi bilesenüz ki; Haktandır bütün işler, Boştur gam-u teşvişler,
Ol, hikmetini işler, Mevlâ görelim neyler,
Neylerse, güzel eyler…

Her daim, okurken günün yaşadığınız stres, yorgunluk ve halsizliklerin yerini huzur, keyif ve ferahlıkla dolduran sayfalarınız olsun!

--

--

Mansur Yüksel
Türkçe Yayın

“-Herkes okusun diye mi yazıyorsun? -Hayır, kimse okuyamadım demesin diye yazıyorum.”