Sen Mertebesi
“O” değil, “sen”. Sen artık yazılarımda “o” diye hitap ettiğim, kendime anlattığım kişi olmayacaksın. Sen, “sen” mertebesine ulaştın.
Üzerimde öyle bir çekim etkin var ki, tıpkı kütle çekim etkisi gibi, yanında olduğumda uzay zaman bükülüyor benim için. Zaman, bir sonbahar esintisi gibi ılıman akıyor. Esniyor zaman; ancak sıkıldığı ya da uykusu geldiği için değil, ruhunun sıcaklığından. İçine çekiyorsun zamanı, kendi uhdende topluyorsun. Ardından her nefes verişinde, kendi ruhundan üfler gibi bahşediyorsun bana. Şükürler olsun sana.
Hamakta öylesine sallanan, kafası hafif güzel, keyif ehli gibi hoşnut ediyorsun beni. Yüzümde sebepsiz, aptal bir tebessüm; dünden kalan ve yarına taşacak olan. Üç gün. Üç gün sürüyor seni özlemem, saydım. İnanmazsan sen de say. Sensizliğin nasıl bir his olduğunu bilmezsin. Ben de bilmezdim seni tanıyana dek. Bilmediğim bir lezzetmişsin meğer hayata dair. Kendi kendinin tadına varabiliyor musun merak ediyorum ama olmadık zamanlarda buna üzülürken yakalıyorum kendimi; kahvaltı yaparken yahut gece lavaboya giderken.
O an orada bulunuşun, varlığının tecellisi, en sıradan ve normalde sıkıcı olması gereken anları dahi köpük köpük yapıyor. Seninle sessiz susuşlarımız bile canıma minnet. Başka yerde tadım tuzum kalmıyor, ruhum da ağzıma özeniyor.
Parazitsin, zihnimi ve bedenimi ele geçirdin. Aylardır tüm eylemlerim ve kararlarım sadece seninle ilgili. Seninle ilintili; uykuya kavuştuğum saat, başımdan düşen saç, öğle yemeğim. Bende ne varsa yahut ne eksikse, hepsi sen oluverdin. Bencilim dedim, ona bile sirayet ettin. Benim gibi kendisini düşünen bir adamın zihninin öylece ele geçirilmesi onda nasıl bir yarılmaya neden olur bilemezsin.
Uyuyamadığım gecelerdeki sohbet arkadaşım sensin. Eskiden hesap verdiğim, beni köşelere sıkıştıran kendim; artık sen oldun. Üstüme gelen, üstüme titreyen… Meleklerim ve şeytanlarım, hepsi senin bambaşka versiyonların. Ben bir tanesini bile bulamazken, sen bu kadar çok seni nereden buldun?
Sensizliğin pıhtılaştığı gece yarılarında uyumak değil, seni anarken uyuya kalmak ve orada senle olmaktır niyetim. Uyku ve rüya seni bana bahşetmeyecekse, ölüme yakınsamak ve film şeridinden başka nedir ki?
Yokluğunun tesiri, varlığınınkini bile kat kat aşıyor. Bir kez güneşin sıcaklığını hissetmiş tenim, geceleri daha çok üşüyor. Hayatın sırrına bir defa vakıf olmuş zihnim, onsuz zır cahil kalıyor. Renkler soluklaşıyor, sesler ahengini yitiriyor, hiç tahammül edemediğim bir kakofoni kulağımı tırmalıyor. Aklıma çöken sis bulutu, senle olmanın arzusundan başka her şeyi boğuyor. Boğulurken olmayışının derin sularında, batarken en dibine doğru hasretinin, suları delip geçen güneş ışığı misali güler yüzünün hayali beni hayatta tutuyor. Yokluğunda bile, olabilecek olmanın olasılığı, yaşamın kendisi haline geliyor.