Senin Süper Kahramanın Kim?

Esra Şapçı
Türkçe Yayın
Published in
5 min readMay 13, 2022

Geçtiğimiz hafta Marvel karakterlerinden Dr. Strange 2 filmine gittim. Oldukça keyifliydi.

Filmden sonra aklıma şu geldi. Son zamanlarda üzerine düşündüğüm otoriteye itaat konusu süper kahramanların mantığına siyahla beyaz kadar ters düşüyordu.

En sevdiğimiz süper kahramanlar otoriteye en çok başkaldıranlardı. Superman, Batman sıralamada başı çeker eskilerden. Ortak noktaları farklılık.

Uyumsuz olmayı tercih ederler. Uyumlu toplumun uyumsuz , farklı düşünen, iyi kalpli dostu, kötülerin düşmanıdırlar.

Dünya onlar için adaletsiz bir yerdir ve kendi adaletlerini kendileri sağlamalıdırlar.

Otorite ise hep mücadele edecekleri bir merciidir. Otorite derken geleneksel otoriteden bahsediyorum. Dünyayı ele geçirmek isteyen totaliter otoriteden.

Otoritenin hayatımızdaki yeri oldukça dikkat çekici aslında. Wikipedia’da tanımı şöyle; Herhangi bir konuda bir şeyin yeterliliğine herkesi inandırarak bir kişinin kendine sağladığı itaat ve güven; hakimiyet ve emretme kudreti , yaptırım koyma ve kullanma gücü.

Bu tanımda çok şey gizli.

Biraz parçalayalım cümleyi.

Bir şeyin yeterliliğine herkesi inandırarak kişinin kendine sağladığı itaat ve güven.

Yani ;

Otoriteyle birlikte kendimize güveniyoruz ve yeterli hissediyoruz.

Ya da ;

Ya otorite olacağız ya da otorite tarafından onaylanacağız gibi çıkarımlarda bulunuyorum kendimce.

Günlük hayatımız bize göre otorite figürü olan kişilerle ya da kurumlarla şekillenebiliyor. Doğar doğmaz başlıyor bu süreç anne, babayla. Sonrasında arkadaş, öğretmen, eş, yönetici, patron gibi pek çok karakter bir şekilde karar almamızda etken.

Aslında içgüdüsel olarak otorite bizi güvende hissettiriyor. Kendi kararlarımızı alırken zorlanırsak , boşlukları kendimize otorite olarak seçtiğimiz kişiler dolduruyor.

Nitekim Araştırmacı Prof. Dr. Sinan Canan otoriteye ikna olmanın türümüzü üstün kılan özelliklerden biri olduğunu düşünüyor.

Diyor ki ; İnsan sosyal bir varlık olmasına rağmen sürü psikolojisine sahip sağlam bir otorite figürüne boyun eğme güdüsü taşır.

Bu sayede insanlar inançlar ve otorite etrafında toplanıp devasa medeniyetler kurabilir. Ama aynı zamanda yaptığımız zulümlerinde kaynağı otoriteye itaatten geçer.

Otoriteye itaatin en güçlü panzehri ise insanın sorgulama gücüdür. Bu durumda hepimizin ; Ben buna niye inanıyorum, bunu nerden biliyorum, neden bu emre itaat etmeliyim? sorusunu sık sık kendisine sorması gerekiyor.

Kendi hayatlarımızdan biraz örneklendirelim otorite figürlerini.

Ev almak istiyorsunuz. İşyerinize biraz uzak bir ev buluyorsunuz. Tam da yıllardır hayal ettiğiniz gibi , o kadar güzel bir ev ki. Birikiminizde var. Aileniz, arkadaşlarınız, eşiniz, çevrenizdeki herkes trafik , pahalılık, ekstra masraflar bir sürü sebep gösterip baskı yapıyor ve sonuçta evi almama kararı alıyorsunuz.

Yeni bir iş kurmak istiyorsunuz. Çok iyi bir fikriniz ve iş planınız var. Şirket sahibi arkadaşlarınız, yakın çevreniz, aileniz yani yine herkes bu ekonomik krizde, bu kadar rakip varken vazgeçmenizi, batarsanız bir daha toparlanamayacağınızı söylüyor. Standartlarınızdan vazgeçmek size çok zor geliyor. Çünkü ya tutmazsa korkusu var . Vazgeçiyorsunuz.

Herkes kelimesine dikkat ediniz. Herkes bizim sayemizde bizim yerimize karar verebiliyor.

Biz fark etmesek bile.

Tabi genetik kodlarda önemli bir taraftan. Bu coğrafyada yeni veya farklı bir şey yapmak istediğimizde genellikle konuya negatif bakılması, sen bilirsin ama o iş tutmaz, riskli iş , ya da yapacaksın da ne olacak gibi caydırıcı psikolojilere maruz kalıyoruz. Bir şeyi yapabileceğimizden çok yapamayacağımıza inanan bir toplumda yaşıyoruz.

İşin toplumsal boyutunu araştırırken bu konuda ünlü bir deneye rastladım. Sosyal Psikolog Stanley Milgram, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra savaş suçlusu Adolf Eichman’ın yargılanması sırasında ‘’Ben sadece görevimi yaptım’’ diyerek kendini aklamaya çalışmasıyla birlikte bir deney yapmaya karar vermiş.

Milgram Deneyi , psikolojik olarak normal davranışlara sahip bir kişinin otorite sayesinde neye dönüşeceğini merak eden ve sonucu tespit etmek isteyen bir deney.

Denek ve öğretmen olarak bir grup insan ikiye ayrılmış. Öğretmenler kadın ve erkekten oluşan ,fiziksel ve psikolojik anlamda sağlıklı olarak tespit edilen, denekler ise bilim adamlarının önceden belirlediği deneyden haberi olan oyuncu kişiler.

Öğretmenler sordukları soruları bilemeyen her deneğe gerçek olmayan bir elektrik voltajı veriyor. Tabi elektrik voltajı vermediklerinden haberleri yok. Deneyden haberdar oyuncu denekler ise yüksek voltaj elektrik alıyormuşçasına çığlıklar atıyor. Bu sırada bilim adamları (otorite figürleri) öğretmenlere komut ve telkinler veriyor. Voltajı artır, devam etmelisin, bırakamazsın şimdi gibi telkin ve emirler. Sonuç inanılmaz bir şekilde deneyi yapan tüm bilim adamlarını şaşkına çeviriyor.

Öğretmenlerin %40'ı cevabı yanlış verilen her soruda bilim adamlarını dinleyerek voltu yavaş yavaş artırıp deneklere sonuna kadar elektrik vermeye devam ediyor.

Bu deneydeki zulmün parçası olan kişiler otoritenin dediğini yaptığı için sorumluluk almayı reddetmişler. Tıpkı Eichman örneğinde olduğu gibi. Deney insan olarak inançlarımızı , ahlaki değerlerimizi bir kenara bırakıp otorite sayesinde neye dönüşebileceğimizi bir şekilde kanıtlamış ve dünyada ciddi bir ses getirmiş.

Kendi hayatımızda da böyle. Bir şeyi ne kadar yüceltir ve inanırsak itaat etme ve peşinden sürüklenme olasılığımız o kadar artar.

Madem doğamız gereği bir otoriteye uyum güdüsüne sahibiz ve buna ihtiyaç duyuyoruz. O zaman neden kendi hayatımızda kendi otoritemizi yaratmayalım?

Tüm bu araştırmalar sonucunda iki sonuca varabiliriz aslında.

Önce otoritenin bizim için ne anlama geldiğini sorgulamakta fayda var.

Otorite bizim için kim ise aslında olmak istediğimiz veya olduğumuz ama unuttuğumuz kişinin özelliklerinizi sıralıyoruz demektir. Karar alma , güven duyma, yeterli hissetme gibi otoriteye ihtiyaç duyduğumuz yetiler zaten sahip olduğumuz mekanizmalar. Kendimize hatırlatmakta fayda var.

İkinci adım; Hangi anlarda otoriteye ihtiyaç duyuyoruz?

Genellikle bilgi eksikliğimiz olan konularda sorgulamaktan ve sorumluluk almaktan korkuyor, otoriteye başvuruyoruz. Bilgi bir şekilde özgüven kilidimiz aslında. Şu ince çizgiyi belirtmekte de fayda var . Bilgi bendeyse, güç bende kimseye ihtiyacım yok demek değildir bu söylediğim. Bilgi alışverişi yapmak başka bir şey, kayıtsız şartsız verilen bilgiyi almak ve hayata uygulamak bambaşka bir şeydir.

Süper Kahramanın Kim?

Kendi süper kahramanımızı seçtiğimizde vücut bulan kendi otoritemizi seçmiş oluyoruz diye düşünüyorum. Ben kendi süper kahramanımı sona bıraktım.

Wonder Woman sadece kadın karakter olduğu için değil, hikayesinin mücadeleci gücüyle beni her zaman etkilemiştir. Cinsiyet ayrımcılığına ve eşitsizliğe karşı duruşu , 70 yıl öncesinin baskı ve hegomonyasında kadın olmaktan utanmaması , kurşun geçirmez Wonder Woman’ımızı daha bir sevmeme sebep olmuştur. En önemlisi de farklılığıyla aradan sıyrılıp ışık saçar bu siyah saçlı kadın.

Peki sizin süper kahramanınız kim?

Benim gibi aynı olmanın sıkıcı olduğunu düşünüyorsanız farklı olanı denemenizi tavsiye ederim. Bırakın sizi uyumsuz olarak yaftalasınlar. Farklılığın o eşsiz hissi inanın her şeye bedel olacaktır.

Denemekten ne kaybedersiniz?

--

--

Türkçe Yayın
Türkçe Yayın

Published in Türkçe Yayın

Kelimelerin gücüne inanan “Türkçe Yayın” içerik üreticiliğini desteklemek amacıyla yazarlara ve okuyuculara gönüllü destek sunan, kolaylaştırıcı bir yayındır.

Esra Şapçı
Esra Şapçı