Sessiz İstifa ve Alanını Bulmak

ahsen
Türkçe Yayın
Published in
4 min readNov 5, 2022

Uzun zamandır bu konuyla ilgili çokça içeriğe denk gelmişsinizdir.

Peki neden bu konu bu günlerde bu kadar popüler oldu dersiniz?

Benim birkaç çıkarımım var sizlerle onları paylaşmak istedim ama öncesinde kavramın nasıl ortaya çıktığını ve aslında neyi ifade ettiğini özet geçmek istiyorum.

Kavram global aslında. İlk çıkış yeri Amerika, ne tesadüf ama?

Kavramı ortaya çıkaran kişi kim peki?

24 yaşında bir genç. Yani şu meşhur Z kuşağı.

Aslına bakacak olursak mevcutta olan ve belki uzun yıllardır çalışanlar üzerinde etkisini gösteren bu hal sadece sosyal medyanın ulaştığı güçle popüleritesini şu sıralar kanıtladı.

“Quiet quitting” olarak ortaya çıkan kavram dilimize “sessiz istifa” olarak geçmiştir.

Sessiz istifa, kişilerin sadece görev tanımında yer alan görevleri yerine getirmesi ve diğer tüm sorumlulukları reddetmesidir.

Tanımı okuyunca aslında olması gereken bir tutum gibi gözükse de ardında çokça mutsuzluk, umutsuzluk, amaçsızlık, ait olamama ve gelecek kaygısı barındırmakta.

Türkiye’de gençlerin %24'ü sessiz istifa sürecindeymiş ve yaklaşık %47'si ise bu sürece fazlasıyla yatkınmış ve bu süreçtekilerin çoğunu da Z kuşağı oluşturuyormuş.

Kavramı ve ülkemizdeki yansımasını paylaştıktan sonra konuyla ilgili gözlemlerimden bahsetmek istiyorum.

Öncelikle “sessiz istifa” -bana kalırsa- alanını bulamamış ve sevdiği işi yapmayan herkesin yaşadığı bir süreç, ama fazla ama az… Alanını bulanlar ise takdir edilme, saygı duyulma, hakkettiği yere ulaşma gibi olması gereken sağlıklı iş ortamına sahip oldukları kadar mutlular. Özetle, sessiz istifa hemen hemen herkesin hayatında ya mevcut ya da her zaman bu tehditle karşı karşıya…

Nedir peki çalışanları bu sürece sürükleyen nedenler?

  1. İş çevresinin demoralize çalışmaları
  2. Liyakattan uzak yapılanmalar
  3. Pandemi ve “yeni normal”
  4. Enflasyonist ortam

İş Çevresinin Demoralize Çalışmaları

Hepiniz böyle insanlarla karşılaşmışsınızdır hem sosyal hayatta hem akademik hayatta hem de iş hayatınızda. Devamlı olumsuz konuşan, aşağı çeken ve mevcuttaki yapılanma ve atamalarla ilgili eleştiri yapıp hiçbir zaman iyi yerlere gelemeyeceğini/gelemeyeceğinizi söyleyen tipler.

Genelde alaycı tavırlı ama gizliden gizliye de inanılmaz hırslı oldukları için kendi karanlıklarına sizleri de çekmek isterler. Kendileri sessiz istifa sürecinde olduklarını iddia etseler de aslında sinsice yerleri için mücadele edip, tam tersi bunu önemsemez tavrını kendilerine maske ederler.

Sizi sessiz istifaya sürükleyip boşalan yerinizi doldurmak ya da belki de bir rakip elemek istiyorlardır kim bilir?

Liyakattan Uzak Yapılanmalar

Kim ister kendinden daha vizyonlu, alan açan, öğretmese bile öncülük eden liderlerle çalışmak? Peki ne kadarımız böyle yöneticilerle çalışıyor? Gerçekten çok beğendiğiniz ve işinde çok iyi olduğunuz biri değil de başkası terfi ettiğinde ne hissediyoruz? İşte tüm mesele bu. Gerçekten işinde iyi olanlar doğru konumda değillerse ve bu çalıştığınız kurumlarda açık seçik görülebiliyorsa; sessiz istifa sürecine oldukça yakınsınız ya da belki içindesinizdir.

Pandemi ve “Yeni Normal”

Ah ne pandemiymiş ama olmasa hayatımız bu kadar devinim yaşar mıydı sizce? Bize hayatın değerini mi öğretti pandemi yoksa bizi tembelleştirdi mi? Üzerine uzun zamandır kafa yorduğum bu konuyu da toparlayıp yazı haline getirdiğimde sizle paylaşacağım.

Pandeminin en büyük etkilerinden biri yavaş yavaş gündeme gelmeye başlayan remote çalışmayı kaçınılmaz hale getirmesidir. Uzaktan çalışma kavramı işyeri ve evin birbirine girmesine ve işverenlerin maalesef kimi zamanlarda özel hayat ya da iş sonrası vakte müdahale etmesine zemin hazırladı. İnsanların bu denli bireyselleştiği, değerinin farkına vardığı post-pandemi döneminde bu gibi özel hayata müdahale durumları süreci tetikliyor.

Enflasyonist Ortam

İddaalara göre tüm Dünya’nın karşı karşıya olduğu yüksek enflasyon kazanç ve emeğin dengesini hiç bu kadar sarsmamıştı. Tabii ki herkes mevcuttakinden daha fazlasını hakkettiğini düşünür ve genelde işverenler hep yeterli ücret verdiklerine inanır ama bu enflasyonda ilk defa çalışanlar da işverenler de aynı şeye inanıyorlar.:“Para gün geçtikçe eriyor.” Mevcut mesai saatlerinde bile emeğinin karşılığını almadığını düşünen çalışanlar mesai saatlerinin dışında emek gösterirler mi? Hiç sanmam.

Yukarıda bahsettiğim nedenleri birazcık düşündüğünüzde en az birine maruz kalmanız muhtemeldir. Peki bunlara maruz kaldığınızda gerçekten işinizden bu denli elinizi eteğinizi çekmeniz doğru mudur? Bu denli amaçsız olmak önümüzdeki uzun yıllarda sizleri veya bizleri nereye sürükler?

4.5 yıldır aktif olarak kurumsal bir şirkette çalışıyorum. Benim için başarı yüksek oranda kurum bağlılığı, işini sosyal hayatınla harmanlaman ve yaptığın işten keyif almanla gelen bir mükafattır. Sessiz istifa denen kavramın ise uzaktan yakından başarıyla alakası yoktur. Eğer sessiz istifa sürecinin kıyısından köşesinden geçiyorsanız bence önce hizmet ettiğiniz şeyi sevip sevmediğinizi sorgulamalısınız.

Alanımızı bulmuş olmak ya da alanımızı aramak ne ayıptır ne günahtır. Böyle bir sürecin içerisinde olan çalışan her şeyden önce kendine haksızlık etmektedir. İş, bilgisayarı kapattığın anda bitmez çünkü derinden bağlı olduğumuz şeyler aklımızla, kalbimizle ve bedenimizle zaten bizledir. Bundan dolayı mesai bittiğinde tabii ki bitemez. Kimi zaman keyifsiz hislerle bizde kalır kimi zaman da pozitif hislerle. Hayat da böyledir çünkü. En sevdikleriniz bile her zaman sizi mutlu etmez bazen kızdırır, küstürür.

Bizler geleceğin işverenleri, liderleri, yöneticileri olmayabiliriz ama bizden sonra gelen kuşakların alan açıcıları olabiliriz. İş yaşamında Z kuşağına rastladığımız şu günlerde sessiz istifayı şımarıklık, başarısızlık, tembellik olarak algılamak yerine onların hayatına farklı dokunuşlarla dahil olabiliriz. Dahası biz bir sessiz istifanın içerisindeysek kendimize yeni alanlar aramalıyız ve öncelikle yukarıda saydığım maddelerle karşı karşıya kaldığımız için bu halde olduğumuzu biliyor olmalıyız.

Konu o kadar konuyu içerisinde barındırıyor ki dağılmadan yazmak için inanılmaz çaba gösterdim. Umarım aklımdan geçenleri karşıya aktarabilmişimdir :)

Not: Karşılaştığımız insanlara bir şeyler katmak zorunda olduğumuzu düşünürüm hep. O kişi benim hayatıma girdi ve ben ona illaki bir şeyler öğreteceğim. Bazı kişiler beni sevmeyecek ve beğenmeyecek; bunun neticesinde ne olmaması gerektiğine karar verecek bazen de açtığım alanlar sayesinde o da hayatına girdiği insanlara bu etkiyi taşıyacak.

Son not: Son 6 aydır “Ben neye hizmet ediyorum, amacım ne diye düşünüyordum ve cevabı kalbimin ferahlığıyla dile getirdiğimden beri her anımdan keyif alıyorum.” İşiniz salt para kazanmak olduğunda kazandığınız para hiçbir zaman size yetmeyecektir çünkü maddenin sonu yoktur. Ancak neye hizmet ettiğinizi ve amacınızı belirlerseniz hangi dine/inanca inanırsanız inanın tutunacak bir dalınız olmuş olur. Biraz düşünün kazanç kapınız/firmanız/mesleğiniz neye hizmet ediyor? Örneğin bir asker vatanımı koruyorum diyebilir, bir psikolog istismara uğramış bir çocuğu rehabilite ediyorum diyebilir, bir ev hanımı ahlaklı çocuklar yetiştiriyorum diyebilir ya da x bir mesleğe sahip kişi ben şu yolla islama hizmet ediyorum diyebilir :)

Sevgiyle kalın,

Ahsen!

--

--

ahsen
Türkçe Yayın

Anne. Mühendis. Çevik Koç. Bağlanamayan. İçgörülerimi paylaşıyorum🐥