Sevgi İyileştirir Mi?

Beyza🌻
Türkçe Yayın
Published in
4 min readSep 27, 2024

Herkese merhaba pofidik insanlar! Bugün sevginin bilimsel yanlarından, kalbimize; vücudumuza ve beynimize etkilerinden bahsedeceğiz. Yokluğu bize ne tür bir zarar verir? Sevilmemekten korktuğumuz kadar sevilmekten de korkar mıyız? Uğruna şiirler yazılıp şarkılar söylenecek kadar değerli midir bu sevgi?

Bu soruların cevaplarını duymaya hazırsanız, en çok da hazır değilseniz yazıma hoş geldiniz!

Photo by Kelly Sikkema on Unsplash

“Gereken tek tılsım seven bir gözdür.”

Sevgiyi ilk deneyimlediğimiz yer bakım verenimizin kucağıdır. Bu noktada bakım verenle kurduğumuz bağ, hayatımız boyunca kuracağımız bağlara öncülük edecek ve bizi onu ilk deneyimlediğimiz anlara götürecektir. Peki bu an neden önemlidir ki? Sevgiyi ilk hissettiğimizde vücudumuzda neler olur?

“Aşk hormonu” ya da “sarılma hormonu” olarak da bilinen önemli bir hormonu ilk defa deneyimleriz: Oksitosin! Oksitosin, kaygı ve korku salınımını azaltır; bizi sıkıca çevreleyerek rahatlatır ve güvende hissetmemizi sağlar. Aynı zamanda sosyal olarak güvende hissettiğimizde bu hormon bizi sosyalleşmeye, arkadaş olmaya teşvik eder. En iyi kısmı da aslında bu hormona ulaşmak için çok büyük şeyler yapmamamıza gerek olmaması. Sarılma hormonu desek de sadece sarıldığımızda değil, birilerine gülümsediğimizde hatta göz teması kurduğumuzda bile hissedebiliriz.

Sevince hissettiğimiz diğer bir hormon: Dopamin! Mutluluk hormonu olarak bilinen dopamin ruh halimizi yükseltir; motivasyonumuzu arttırır hatta öğrenme süreçlerimizi bile kolaylaştırır. Aslında dopamine sadece mutluluk hormonu dersek onun vücudunuzdaki etkisini oldukça küçük görmüş oluruz. Örneğin karar verme süreçlerinizle dopamin büyük rol oynar. Bu basitçe bir restoranda oturacak yeri seçmenizden kariyer seçiminize kadar her türlü kararı kapsayabilir. Restoranda en sessiz yeri seçerken kariyer seçiminizi de oldukça zor bir bölümden yana kullanabilirsiniz. Bu noktada bize bu seçimleri yaptıran aslında sonuçlarıdır, en sessiz yeri seçtiniz çünkü karşınızdakine odaklanıp onu dinleyebilmek istiyorsunuz; en zor bölümü seçtiniz çünkü kendinizi ancak bu bölüm üzerine çalışırken hayal edebiliyorsunuz. İşte kafamızın içindeki bu ödül mekanizmasını çalıştıran hormon dopamindir. Yani basitçe, zorlu bir kararla karşı karşıyayken bitter çikolatası yemek ya da sevdiğiniz birine sarılmak size yardımcı olabilir!

Son olarak sadakat hormonu olarak da bilinen diğer bir sevgi hormonu: vazopressin! Birini tercih etmek, bağlanmak ve tek eşlilik ile ilişkili hormonumuzdur. Ayrıca vücutta su dengesini sağlamakla görevli bu hormon aşık olan kişilerde fazlaca bulunabiliyor.

Yani sevdiğimizde, aşık olduğumuzda tüm bu hormonlar fazladan salgılanıp vücudumuzu düzenliyor. “Sevgi iyileştirir.” cümlesini biraz bilimce açıklamış olduğumuzu düşünüyorum.

Peki Aşk Hangi Noktada Bize İyi Gelmez?

Aslında aşık olduğumuzda tüm bu hormonların artmasının yanında gözlerimize ışık, cildimize parlaklık geliyor. Bu karşılıklı aşka dönüştüğünde kendimize olan güvenimiz artıyor. Karşılıksız olduğunda kendimize olan güven bir anda sönebilirken, severken abarttığımızda bu sevgi bir bağımlılığa dönüşebiliyor. Bu kişiyi hayatımızın merkezine aldığımızda sürekli onu görmek, durmadan bu hormonları salgılamak istiyoruz. İşte tam da bu noktada aşk bir bağımlılığa dönüşüyor. Tıpkı herhangi bir bağımlılık gibi onunlayken bulutların üzerine çıkabilirken yokluğunda bir anda yere çakılıyoruz. Başka aktiviteler bize tatmin vermiyor ve ondan gelmeyen herhangi bir sevgi bizi tatmin etmiyor. Hatta tüm bunlar bir yana, kendimize duyduğumuz sevgi bile bize yeterli gelmemeye başlıyor. Böyle bir kişi için sevdiği insan dışında olan hayatı ona tamamen anlamsız gelmeye başlıyor; sevgi onu iyileştirmiyor, yaralıyor.

Sevgisizlik Nasıl Bir Zarar Verir?

Yazının başında sevginin temelinin onu ilk deneyimlediğimiz yer olduğundan bahsetmiştim. Bu noktada çocuklar, bakıcılarıyla güvenli bir bağ geliştiremeyip sevgisiz olarak büyüyebilirler elbette. Böyle bir ortamdaki çocuk benlik duygusunu geliştiremez ve başkalarına tam anlamıyla güvenemez. Sevgiyi sağlıklı bir şekilde deneyimleyemediği için içten içe bunun hep böyle olacağına inanır ve maalesef gerçek sevgiyi tecrübe edemez.

Bu çocuk için sevgi sadece bir acı kaynağıdır. Duygularını gösterdiğinde acıdan başka bir şey almadığı için o da acıdan başka bir şeyler veremeyeceğini sanır. Büyüdüğünde sağlıksız ilişkiler geliştirir. Yazının başındaki soruyu hatırladınız mı?

Sevilmemekten korktuğumuz kadar sevilmekten de korkar mıyız?

İşte bu çocuk için sevgi sadece acı getireceğinden tüm bu duygulardan korkup kaçabilir. Yetişkin olduğunda kendini geri çekip ilişki istemeyen kişi o değildir, içindeki korkmuş küçük çocuktur.

O çocuğun yaralarını ne iyileştirir peki?

Evet, doğru cevap gerçek sevgi! Biraz masaldan çıkma gibi dursa da sürekli tekrarladığımız davranış kalıplarını fark ederek öz benliğimiz ve öz sevgimiz üzerine çalıştığımızda sevgimiz sağlıklı bir forma dönüşebilir. Bu tabii ki hemen olacak bir şey değil ancak dışarıdan alacağımız ufak desteklerin sevgi üzerindeki perspektifimiz için peri tozu görevi görebileceğini de unutmamak gerekiyor.

Sorumuzun cevabını buraya kadar aldığımızı tahmin ediyorum. Yine de bu cümleyi kurmak iyi hissettireceğinden tekrar söyleyeceğim.

Evet, sevgi iyileştirir. Hem de çok.

“Bir çiçeği büyüten sevgi, bir insanı değiştirmez mi sanıyorsun?”

Bir sonraki yazıda görüşünceye dek, hoşça kalın!

--

--

Beyza🌻
Türkçe Yayın

Kafamdaki perileri kanatlarından tutup kavanozlarıma koyabilirsem, yazmış olacağım.