Sevgili (?) Günlük

Arda Arman
Türkçe Yayın
Published in
4 min readAug 26, 2018

Sevgili Günlük,
Bugün senden çok sıkıldım.

Günlük tutmanın ne demek olduğunu birinci sınıfa başladığım yıl öğrendim. Her gün, okuldan çıkmadan önce, sınıfın arkalarında bir yerde üst üste yığılı duran günlüklerimizi alır, o gün yaptıklarımızı kısaca yazar ve bazen de çizerdik. Çocukluk heyecanıyla yalnızca “yemek yedim” yazdığım bile oluyordu beyaz sayfanın ortasına.

Birkaç yıl geçti, büyüdüm. Daha doğrusu büyüdüğümü sandım. “Günlük tutmak da neymiş, çocuk işiymiş…” diye düşünür oldum. Yaşadıklarımı yazmayı bıraktım. Yetmezmiş gibi yazmayı da bıraktım. Kalemim yalnızca okulda, öğretmenlerimin yazmamı istediği cümleleri defterime aktarabilmek için çalışıyordu. Adına günlük diyebileceğim bir defterim de vardı; ama az önce de söylediğim gibi, sıkılmıştım. Yalnızca başımdan geçen olayları yazmak bana hiç anlamlı gelmiyordu. Daha fazlasına ihtiyacım vardı, sayfaların arasında düşünce ve duygular da olmalıydı.

Sonra, her şey değişti.

Bundan bir buçuk yıl önce internette bir fikre rastladım. Bu fikir hem günlüğün ne olduğuyla ilgili önyargılı bakışımı ortadan kaldırdı, hem de beni yazı yazmaya ikna etti. Artık kalem ve kağıt benim için ders ve okul dışında kullanılması mümkün olmayan basit araçlar değildi. Yazmakla ilgili korkum geçmişte kalmıştı, yazmanın güzelliğiyle yeniden tanışmıştım. Bir buçuk yıldır, aynaya baktığımda karşıdan bana gülümseyen insanı bu sayede daha iyi anlayabildiğimi düşünüyorum.

Bendeki değişimi başlatan kıvılcımı sizinle de paylaşmak istediğim için bu yazıyı yazdım. Sizin de benimle birlikte uygulayabilmeniz için, bir ihtiyaç listesi hazırladım.

  1. Sevdiğiniz bir defter
  2. Sevdiğiniz bir kalem
  3. Sevdiğiniz bir yaşam

Listeyi tamamladıysak, başlayalım…

30–15–1 Yöntemi

Şimdi defterinizin ilk sayfasını açın ve satırları birden otuza kadar numaralandırın. Ondan sonra defteri bırakın ve hayatınızı inceleyin. Sizin için önemli olan 30 konu bulun. Fazla genel (örn: okul) ya da fazla özel (örn: pembe silgilerin kokusu) olmaktan kaçının. Her gün karşınıza çıkan insanları, sizi siz yapan değerleri, hayallerinizi ve hobilerinizi yazabilirsiniz. Otuz konuyu alt alta sıralayın.

İlk adımı tamamladıktan sonra defterin bir sonraki sayfasını açın, ve bir numaralı konunuzu başlık olarak en üste yazın. Şimdi zamanlayıcınızı 15 dakikaya kurun ve yazmaya başlayın! Ne mi yazacağız? Sınavlarda o herkesin tanıdığı öğretmenin dediği gibi: “Ne biliyorsanız onu yazın çocuklar…”

Ne biliyorsak, 15 dakika boyunca bu konuyla ilgili yazmamız gerekiyor. Bu konu, sizin için önemli olduğunu düşündüğünüz otuz konudan biri. O yüzden yazacak birkaç cümle bulacağınızdan eminim. Saat çalana kadar çalışmayı bölmek, #sevgiligünlük hashtagiyle fotoğraflar paylaşmak, kalkıp gitmek yok. Odaklanarak ve yalnızca yazmayı düşünerek geçen bir çeyrek saatin ardından, zamanlayıcı bittiğinde defteri bırakabilirsiniz.

Yarın konu sıralamasındaki bir sonraki konuyla devam edeceğiz. Bir sonraki gün de üçüncü konuyla ilgili yazacağız. Fark ettiniz mi? Otuz konu, otuz gün yani bir ay eder. Bir ay boyunca düzenli bir şekilde yazarsanız, her konuda sırayla birer yazı biriktirmiş olacaksınız. Otuz birinci günde ne yapacağız? Baştan! Sıranın başına gidip, tekrar bir numaralı konuyla ilgili yazacağız. Böylece döngü sürüp gidecek.

Bu yöntemle yaptığınız, günlük tutmaktan başkadır; çünkü defterin başındaki sıralama, sizi yönlendirir. “Bugün ne yazacağım?” sorusundan sizi kurtarır. Hedefi sizin için belirler, geriye yalnızca yazmak kalır. Böylece yazıya nasıl başlayacağınızı, düşünceyi hangi yollarla geliştireceğinizi belirlerken de daha az yorulursunuz.

Yapbozun son parçası

30 konu dedik, 15 dakika dedik, şu 1 ne o zaman?

Bir, bütünü simgeliyor. Bir bütün defter, bir bütün yıl, bir bütün yaşam…

Anlattığım yöntemin en önemli koşulu, sürekliliğidir. Bu sürekliliği sağladığınızda yazdıklarınız önce bir deftere, sonra bir yıla, sonra da koca bir yaşama tanık olacaklar. Size arkadaş olacaklar. Bir yılı geride bıraktığınızda hayatınızın otuz önemli yönüyle ilgili birer ay aralıkla on ikişer yazı kaleme almış olacaksınız, yani yazdıklarınızı okuyarak nasıl değiştiğinizi görebileceksiniz. Bu yöntem bedava değil, çünkü en değerli varlığınızı, zamanınızı harcıyorsunuz. Yine de günde yalnızca on beş dakikayla, kişiliğinizin değişimini ay ay, hem de otuz boyutta birden izleyebileceksiniz.

Arkanızda bıraktığınız yıllar boyunca aklınızdan geçen düşüncelerin, zaman geçtikçe gelişen inanç ve yargılarınızın size bütün gerçeklikleriyle, elle tutulabilen, görülebilen bir defterden baktıklarını düşünün. Geçmişe gidip kendinizle konuşabilmek, düşüncelerinizi okuyabilmek, kişiliğinizin şekillenmesini incelemek güzel olurdu, değil mi?

Bir Çin atasözü:

Bir ağaç dikmek için en iyi zaman, yirmi yıl öncesidir. İkinci en iyi zaman ise şimdidir.

Bu yazı, ağacımın bir meyvesidir.
Defterinizin ilk sayfası, ağacınızın tohumu olsun.

Photo by Ravi Roshan on Unsplash

Facebook | Twitter | Instagram | Slack | Kodcular | Editör | Sponsor

--

--