Soul — Parıltın Yaşama Amacın Olmak Zorunda Değil

betulgeuse
Türkçe Yayın

--

Doğar, yaşar ve ölürüz. Bu üç aşamanın ortasında kalan yaşamak; içerisine binbir türlü duyguyu, hikayeyi, düşünceyi sığdırır. Birçok farklı seçeneğin ortasında kendimize uygun yolu bulmak için çabaladığımız bu yaşam süresince aradığımız ortak bir şey vardır: anlam. Neyi yaparken kendimizi tamamlanmış hissederiz, ne olursak gerçek potansiyelimizi açığa çıkarmış oluruz? Bu soruların cevabını aramakla geçer zaman. Yaşamın anlamı; sonsuz bir ormandaki ağaçta asılı, bizim onu koparıp almamızı bekleyen bir elmaya dönüşür. Dışarıda bir yerdedir bu anlam ya da “kendimiz” dediğimiz o gerçeklik ve bizim onu arayıp bulmamız gerekiyordur. Ona ulaştığımızda, her şey yerli yerine oturacaktır. Peki gerçekten de böyle midir? Yaşamanın anlamı keşfedilen değil de yaratılan bir şey olabilir mi? Ve belki de yapmaktan keyif aldığımız şey yaşam amacımız, anlamımız olmak zorunda değildir?

Disney’in 2021 yılında yayımladığı ve benim de yeni yılın ilk günü izleme zevkine eriştiğim Soul filmi, yaşamın amacına dair çok güzel bir bakış açısı sunuyor. Filmde hikayesine tanık olduğumuz karakter Joe Gardner; piyanoya tutkuyla bağlı, bir jazz kulübünde çalmak gibi idealleri olan ve ortaokul müzik öğretmenliği mesleğinde sıkışmış hisseden bir piyanist. Sıradan sayılabilecek bir günün ortasında aldığı bir aramayla yaşamının çok farklı bir yola yönlenebileceğini düşünüyor: Sonunda bir jazz kulübünde hayranı olduğu bir müzisyenle beraber sahne alacak! Ancak kader bu ya, -spoiler değil,fragmanda da mevcut- tam da o gün ölüyor sevgili piyanistimiz. Filmde de onun ölümden sonraki yaşamını ve dünyaya dönme çabasını izliyoruz. Spoiler olmaması adına filmin devamında olan olaylardan bahsetmeyeceğim, daha çok filmin bize aktardıklarına ve bana hissettirdiklerine değineceğim.

Çevremizden ve sosyal medyadan gelen öneri ve bilgi yığınlarıyla boğuşuruz çoğu zaman. Bir tarafta yaşamın nasıl yaşanması gerektiğini söyleyenler , öbür tarafta yaşama amacımızı bulmamız için yapmamız gerekenler listesini önümüze sunanlar vardır. Tüm bunların içerisinde yönümüzü bulamaz, şaşırırız. Herkes bir şeyler olacakken biz olamayacak, herkes anlamını bulmuşken biz anlamsızlığın içinde boğulacakmışız gibi hissederiz. Bu anlamsızlıktan kurtulmak için hedefler koyarız kendimize, keşfetmeye çalışırız içimizdeki dünyayı, neyi sevip neyi sevmediğimizi… Sevdiğimiz bir şeyi bulunca da bunda uzmanlaşmaya çalışırız. Örneğin piyano çalmayı seviyorsam piyanist olmalıyım, bunda bu kadar başarılıysam bunun için yaratılmışım demektir, neden bu yeteneği “harcayayım”? düşünceleriyle birlikte kendimizi paralarız; iyi bir yerlere gelebilmek, bir şey olabilmek için. Bunun kötü olduğunu söylemiyorum, sevdiğimiz bir amaç uğruna çabalamakta bir yanlış yok elbet. Ancak belki de yaşam bu koşuşturmacadan ibaret değildir. Her şey bundan ibaret olsaydı kendimize koyduğumuz hedefler birer birer tamamlandıktan sonra boşluk hissi ele geçirmezdi bizi muhtemelen. Söylemeye çalıştığım ve Soul filminin aktardığı düşünce, yaşamın büyük amaçlardan ibaret olmadığı. Sonbahar rüzgarında dalından kopan bir yaprağı izlemek, yürümenin kendisinden zevk almak, bir pizzayı tadına vararak yemek… Bizi hep “daha” olmaya iten bir toplumda “burada” ve sadece “varolmaya” odaklanmanın güzelliğine daha çok değer vermeye başlayabiliriz belki de. Çünkü yoruluyoruz. Bir döngü bittikten sonra diğeri başlıyor ve ideallerle başladığımız amacımıza ulaşma yolculuğu dahi bir rutine dönüşüyor eninde sonunda. Ne için başladığımızı unutuyoruz ve yarışmaya dönüşüyor yaşamanın kendisi. Kendimizi ispatlama ve bir şey olabilme yarışı. Siz de bu hem kendinizle hem de diğerleriyle olan yarıştan yorulduysanız Soul’a kulak verebilirsiniz; bu koşuşturma içinde size oturmayı değil, yürümeyi gösteriyor sadece. Kısa süreliğine de olsa bir nefes almanızı sağlayabiliyor…

“Gerçek şu ki, her zaman belki bende bir sorun vardır diye endişelendim, anlıyor musun? Belki yaşamak için yeterince iyi değilimdir diye. Ama sonra sen bana tutkuyu ve amacı gösterdin, ve belki de gökyüzünü izlemek benim parıltımdır. Ya da yürümek. Yürümekte gerçekten iyiyim.”

--

--

betulgeuse
Türkçe Yayın

sorularına cevap arayan biriyim yalnızca. bulduğum ya da bulduğumu sandığım cevapları da burada paylaşıyorum 🖖🏻🪐