Stil Sahibi Olmak, Tavır ve Hediye Aynı Potada Erirse

Bugün sizlerle hediyeleşmenin nasıl bağlamına göre anlam değiştirdiğinden ve zevklerimizin önüne koyduğumuz engellerden bahsedeceğim.

Hatice Avcı
Türkçe Yayın
8 min readAug 9, 2024

--

Photo by Kira auf der Heide on Unsplash

Hediye deyince herkesin aklında bir sürü anı canlanmıştır eminim ki. Benim bile iyi kötü bir sürü anı geldi. Ki bu konuyu yazmama neden olan en son aldığım hediyelerin bendeki kötü hissine rağmen.

Hediye” kelimesi, Türkçeye Arapçadan geçmiş bir kelime. Arapça kökenli “hediyya” (هدية) kelimesinden türemiş. “Hediya” veya “hediye” kelimesi, Arapçada “armağan, bağış, sunulan şey” anlamına geliyor.

Hediye bir çok durumda karşımızdaki kişiye sevgimizi, saygımızı, minnetimizi sunmak için kullandığımız bir yol. Bayramlarda, misafirliklerde, düğünlerde, doğum günlerinde ya da diğer bütün zamanlarda birbirimize hediyeler alıyoruz.

Peki bu hediyelerin hepsi aynı şekilde mi alınıyor?

Dün “ kimliğini, benliğini oluşturan yaralarınla tanımlama, onu oluşturan diğer özelliklerine de yer aç” — Özge Kantaş söylediği bir cümleyi okudum.

En son aldığım hediyenin beni neden bu kadar rahatsız hissetirdiğini anlamamı sağladı.

12 Ağustos benim doğum günüm. İlkokuldan beri hep yaz tatillerine denk geldiği için arkadaşlarım hiç kutlamazdı. Bütün kış boyunca hediye alınması için para verdiğim arkadaşlarım benim doğum günümü çoğu zaman hiç hatırlamazdı bile. Bu benim umursamıyorum desem de çok zoruma giden bir şeydi.

Neyse ben büyüdüm ve lise yıllarına ergenliğime geldik. İlk defa o zamanki erkek arkadaşımın ailesi pasta almış ve benim sevdiğim yemekleri hazırlamıştı o zaman hediyenin ne olduğunu anlamıştım.

Çünkü şimdiye kadar hep bizim ailede hediye ihtiyaçtı ya da kardeşimi okula teşvik etmek için alınan oyuncaklardı. Bir de bana hasta olduğumda babam iki tane simli kalemle bir tane tavşanlı pembe sırt çantası almıştı. Benim bildiğim hediye böyleydi ya hasta olunca ya da bayramda ihtiyacın oluncaydı.

Eğer başka hediyeler aldılarsa bile hiç hatırlamıyorum. Ama bakkaldan alınan gofretler bana hiç hediye gibi gelmezdi. Ayıla bayıla yemezdim zaten onları da. Bana hediye alacaksan kalem, boya, kıyafet, ayakkabı olmalıydı. Kitaplarla çok sonraları tanıştığım için kitap hediye istemiyordum o zamanlar.

İlk kez doğum günüm kutlandıktan sonra artık ben de ortak değilde ben de bireysel de hediyeler almaya başladım.

Üç kişilik bir arkadaş grubunda bir arkadaşımızın doğum günüydü. Ben dedim ortaklaşa bir şey alalım istersen hem daha fazla paramız olur ihtiyacı olan bir şeyi alırız. Arkadaşım o kadar çok şaşırmıştı ki, neden ihtiyacı olan bir şey alalım ki onu kendi alır zaten demişti.

Onun verdiği bu cevaba ben de çok şaşırdım. Çünkü hediyenin doğum gününde ne olacağını hiç düşünmemiştim. Pasta kesmek dışında ve ihtiyacı duymadığı bir şey dışında ne olabilirdi.

Evde boyadığı tabağı hediye etmek istiyordu. Bense hiçbir şey veremedim. Çünkü donup kaldım. Annem patik götür demişti. Ama ben boyalı sanatsal tabakla patiği aynı kefede göremedim. Çok aşağılanmış hissedecektim.

Bu bilişler nereden geliyor köylü milletin efendisi olur sözünün hiçte vuku bulmadığını bir çocuğun kendi kültüründen utanmasına kadar götürebiliriz sanırım. Bakmayın şimdilerde tüm köyde yapılan işlerin değer görmesine gerçekte değerin ne olduğu hakkında pek kimsenin fikri yok gibi.

On yılda değişen dünya trendleri bir on yıla neye değer verir kim bilir.

Dilek Hanif’in AKM’deki Halkın Sanatı sergisini çok severek gezdim. Geçmişin iyi tekniğini geleceğin ve şimdinin zevkleriyle harmanlamıştı. Gözüme ve zihnime hitap eden harika tasarımlardı.

Ben bu hediye meselesine taktım tabi. Sevgilime aldığım arkadaşlarıma verdiğim küçük hediyeler… İyice olay karmaşıklaşmaya başladı.

Doğum günümde erkek arkadaşım parasını biriktirip ben ona ayakkabı aldığım için o da bana sevdiğim markanın güzel bir ayakabısını aldı. Senelerce giydim ayakkabayı. Ayrıldıktan sonra bile giydiğim için arkadaşlarım garipsemişti. Çünkü o zamanlar alınan hediyelerin geri verilmesi ve bir daha yüzüne bakılmaması çok modaydı.

Hiç anlamadım insanların yaşadıkları geçmişten bu kadar kurtulmaya çalışmalarını. Ben utandım geçmişimden ama hiç kurtulmaya çalışmadım. Kurtulmak yerine neden utandığımı anlamaya çalıştım.

Sonra benim için artık hediyenin anlamı, biraz da kendime hak görüp para biriktirip almaya çekindiğim şeyleri karşıdan beklemeye döndü.

Birinin ihtiyaçlarımı görüp bana hediye etmesini istiyordum içten içe. Bana sorsanız hediyeyi alırken beni düşünmeniz yeterliydi. Ama nedense içimdeki çocuk öyle demiyordu.

Sonra hediyelerin şekli de değişti. Doğum günümde alınan hediyeler zorla beni değiştirmek için sunulan hediyelere döndü. Ben elbise giymek istemiyorum diye diretirken erkek arkadaşım ısrarla diyetisyene elbise yakışır ofise giderken giyersin diyordu.

Ben hediye edeceğim deyip bana istemediğim ve benim hayır diyemediğim şeyleri aldığı bir süreç başladı.

Sonraları anlıyorum tabi bu hayır diyememelerimin nedenini. İnsan arzu ettiği şeyi kendine tamamen kısıtlarsa biri onu zorladığında kendini korumayı da çok yapamıyor. Kendi de farkında değil çünkü onu neyin rahatsız ettiğini. Alıp geçemiyor, hayır diyemiyor bir araftaydım sanki.

Çocukluğumdan beri yaralandığım yer para olduğu için bir yandan elbise, çanta, ayakkabı gibi şeyleri reddediyordum. Hiç makyaj yapmıyordum süslenmek istersem utanıyordum. Ama bir yandan da kendim için güzel bir şeyler yapmak istiyordum.

Bu güzel şeylere insanlar beni layık görüp alınca da hem hoşuma gidiyor hem de diretiyorum. İstemiyorum benim böyle bir şeye ihtiyacım yok diyordum.

Benim on yıldır giydiğim kıyafetlerim neyime yetmiyor. Yeter işte diyip öfkeleniyordum.

“Herkes gibi giyinmezseniz, herkes gibi düşünmek zorunda kalmazsınız.” — Iris Apfel

Bu hediyeler benim için hep böyle oldu. Biri sanatsal bir hediye aldığında mutlu oldum biri ihtiyacım olan bir şey aldığında kendimi yetersiz hissettim.

Ta ki bu geçtiğimiz hafta pazar gününe kadar. Verilen hediye veriliş şeklinden dolayı beni inanılmaz etkiledi. Bana özel alınmayıp kullandığı bir ürünü sevmediği için benim sevebileceğimi düşünerek verdi. Ve ben hediye dediği ve ilk kez tanıştığımız için hayır diyemedim. En azından ilk zaman öyle zannettim.

Bunun üzerine o kadar kötü hissettim ki hem hiç zevkim ürünler değildi hem de verilen şey benim kendime layık görmediğim bir şeydi.

Önce inanılmaz öfkelendim. Biraz sakinleyince karşıdaki kişinin ne kadar terbiyesiz olduğunu söyledim. Biraz daha zaman geçince hediyenin anlamı ne diye düşündüm.

Hediyenin özellikleri ne olmalı? Nasıl verilmeli? Karşıdaki kişiyi gözeterek hediye verilebilir mi? Hediye çok çok mu alınmalı? İnsan bir yere gittiğinde kendine 1 kilo çikolata alırken arkadaşına 10gr tatmalık sanki ayıp olmasın der gibi getirse de hediye mi? Kendin kullanıp sevmediğin bir şey hediye olur mu? gibi gibi aklıma bir sürü soru geldi.

Sonra biraz daha zaman geçti üstünden dedim ki yahu ben bunu istemiyorum ki ben o şeylerle dayatılan değeri istiyorum. Güzel kıyafetler, ayakkabılar, saatler hepsi aslında hakettiğim değeri bulma aracı benim için.

Bunu terapide farkedili çok olmuştu. Hatta kendime hiç almaya izin vermediğim doğum günümde aldığım elbiseyle bozmuştum bu orucu.

Hediyeyle olan ilişkim, hediyeyi veren insanla olan ilişkim, hediyenin kültürel anlamı gibi birçok yönden kendimi ele alabilidiğim bir dizi olayın bağlanması oldu.

İnsanın nasıl diğerini küçük görmek için hediyeyi kullandığını ve asıl beni rahatsız edenin bu olduğunu yeni anladım.

Çünkü hediye kisvesi altında yapılan davranışlar mübah gibi geldiği için neyden rahatsız olduğumu uzunca bir süre anlamamıştım.

Pahalı şeyleri zevkime uygunsa alabilirim iznini kendime vermek ve onlara da hakkım olduğuna inanmak özgür olmamı sağlamıştı.

Çünkü bir yandan da maddi şeylere değer veren bir ahlak anlayışım yoktu. Bilişsel anlamda sorsanız şimdiye kadar para vermeden aldığım kurstan en çok verimi almışımdır. İkinci el kıyafeti severek kullanmışımdır.

Ama biri bana, yukarıdaki hediyede olduğu gibi ahlaklı yanımın engel olduğu bu yüzden almaya cesaret edemediğim bir şeyleri hediye diye beğenmeyerek vermesinden inanılmaz tetikleniyordum.

Benim entellektüel isteklerim lüksün tarihini kıyafetin, bedenin değişimini izlemekken bana dayatılan zevkler Instagramda popüler hale gedliği için aldıkları ve sonra kullanamadıkları şeyleri hak görmekti.

Bir de sen kullanırsın sana çok yakışır ya da ben kullanamadım ama sen çok güzel yaparsın gibi. Beni övüyor gibi görünen ama aslında kendi zevklerini benim zevkimden üstün tutan bir denk olmama halinde verilirse.

Para konusunu düşünürken kendime ve ilişkilerime dair çok şey öğrendim derken çok ciddiydim.

Eskiden olsa bu kişiden soğur ve fırsatını bulunca ilişkimizi bitirirdim. Şimdi bunu anlayabildiğim için pratik edeceğim. Eğer bana bir daha beni anlamadan kendine aldığı ama sonrasında sevmediği ya da kullanmadığı için bir hediye getirirse hayır demek istiyorum. Zevklerimizin uyuşmadığını benim bu popüler şeylerden ziyade tarzıma uygun eşyalarımı kullanmak istediğimi söyleyeceğim.

İnsanlar sınıf atladıkça kendi zevkleri sandıkları şeyleri başkasına dayatmak isterler. Çünkü bu biraz da ben çok zevkliyimi kanıtlamanın yoludur. Kendi zevkinden de çok emin değildir. Sürekli gözü başkalarına kayar. Diğerlerinden daha yukarıda durmaya çalışır. Bunu da her tarz konusu açıldığında yapmaya veya karşı tarafı hediye gibi şeylerle örtük bir şekilde yapar.

Bu kitabı yemek zevkimiiz birbirimize neden dayattığımızla ilgili okuma yapmak için almıştım. Ama tam da bu yaşadığım hediyedeki zevk dayatmasını anlatıyordu.

Benim hayır demekte en çok zorlandığım insanlar iyilik yapıyor gibi görünen ancak senden üstün olduğunu belirtir şekilde davranışlar sergileyenlerdi.

Bir yandan da reddetiğim popüler şeyler arasından beğendiğim zevkime ve isteğime uygun olan şeyleri de bu yüzden alamadığımı farkettim.

Ama benim istediğim eski yeni farketmeksizin değerli olduğunu düşündüğüm ve bağ kurmak istediğim eşyaları satın almak.

Çünkü eşya almakta, alırken göz zevkimizi ve konforumuzu aynı anda düşünmekte en doğal hakkımız.

Bu hakkın hakkaniyetli dağıtılmıyor olması bizim ulaşabiliyorken bundan mahrum bırakarak dünyaya adalet vermeye çalışmamız, zevkini dayatan insanların yaptığı kibrin bir başka versiyonu.

Biz de bir zamanlar çocuktuk ve görülmemiş giderilmemiş ihtiyaçlarımızın tamamlanmasını sağlamak artık yetişkin benliğimizin görevi. Ona zevkleri ve arzu ettikleri için kızmak yerine dürtüsel davranmasına izin vermeden ama onu da görerek eşyalar almak büyümek için bir adım.

İnsanların ne düşündüğünden ziyade bizim kendimizle ilgili ne düşündüğümüz oldukça önemli ama anca yaşaya yaşaya ilişkiler içinde kendimizi anlayabiliyoruz.

O yüzden size iyi gelmeyen insanlardan uzak durun demek yerine, kendinizi anlamaya çalışın ama hiç iyi gelmiyorsa ve siz neden iyi gelmediğini anlamadıysanız bırakmaya çalışın.

Bırakabilmek ve dinlenmeye, kendinizi sarıp sarmalamaya zaman tanımak büyümek için can suyudur.

Hayat o iyi gelmeyen şeyi anlamadığınız süre boyunca farklı farklı olaylarda karşınıza getirecek merak etmeyin.

Çünkü, insan tamamlanmak ister.

Irıs Apfel sanatçı ve maddi zorluk yaşamadığı bir aileden geliyor. Ancak hiçbir zaman marka ürünlerine bağlı kalmamış. Vakko’nun kaç bin dolarlık elbiselerini 5 dolara aldığı boncuklarla çok güzel kombinlemiş. Bunu yapabilmek hem toplumsal yargılara hem de kendi sınırlarınızı aşmakla mümkün. Kendinin ne yaptığının bilincinde olmadan insanlara kendini kabul ettirmeye çalışmak boşa kürek çekmektir. Önce ne yaptığına kendini ikna et.

İnsanın zevki detaylarda gizlidir. O yüzden aldığım her eşyanın bir anısı olmasına özen gösteririm. Beni yansıtan bir parçadır hepsi. Kıyafetlerimden benim değişim sürecimi görebilirsiniz.

Bazen en lüks restaurattaki yemeğe yirmi liraya aldığım elbiseyle giderim bazende pahalı olan diğer elbisemle köftecide köfte yerim.

Iris Apfel’in hoşlanmadığı bir şey var: Trendler! Ona göre “Stil modayı aşar.” Stilin kilit unsuru ise özgün ve herkesi birbirinden ayıran “tavır.” Stil sahibi olmanın sırrını bu yüzden tavırla bağdaştırıyor. — Oggusto

Ama iki yere gittiğimde de ben aynı ben, zevkler benim zevklerim. Bunu da iyileşmek için yaparım kendime. Çünkü ben artık zevklerimden ve bana yakışanı giydiğimden eminim. Bu artık paradan bağımsız benim tavrım.

İnsanların saygısının kıyafetin maddi değerine olduğunu farkettikçe her yere aynı şekilde benim diye ısrar ederek gidiyordum. Ama bu ısrarında ben olmadığımı çok sonra anlayınca özgürleştim. Özensiz olmak benim tavrım değildi. Ben sadece isyan ediyordum. Ve o isyanın içinde kendime daha da yabancılaşıyordum.

10 yaşında bir danışanım ailesinin en önemsediği şey sağlıklı ve organik beslenme olduğu için aslında yemeklerle ilişkisi çok kötü olmamasına rağmen yemek yemeyi reddediyor onların istemediği sağlıksız şeyleri yiyordu. Bunu da en hassas oldukları yerden kendi benliğini korumak için yapıyordu. O çocuğun ileride brokoliyi ayıla bayıla yiyeceğine eminim çünkü benim yanımda çiğ biberler karnabaharlar tatmaya başlamıştı.

Sıkı sıkıya tutunduğunuz savunduğunuz fikirlere bir de bu açıdan bakabilirsiniz. Kendime izin versem ne yapacak o çocuk..

Belki bir kaç tane elbise alır belki bir kaç tane ayakkabı alır ve gönlü olur. Siz de yetişkin ve gelişen zevkinizle kendinize güzel bir tarz oluşturursunuz.

Geçmişte olan her şey iyi ve güzel değildi gelecekte olan ve pahalı olan her şey de zevkli ve zengin değil.

Sen geçmişte kendinden bulduğun parçaları geleceğe taşımak istersen değeri de seninle birlikte evrilir. Yeterki tarz oluşturmak için gözüne güven ve kendine zaman ver.

Benden bu kadar. Umarım kıyafete ve hediyeye bakış açımı anlatabilmişimdir.

Bu konuda fikirlerinizi merak ediyorum. Benim için yeni tamamlanmış bir konu ama sıcağı sıcağına yazmak istedim.

Benlik söz konusu olduğunda yemek, para, kıyafet, oyuncak, araba bunların hepsi çoğaltılabilir örnekler. Yeterki sen kendi benliğini korumak için nelere isyan ettiğini farket.

Hem ne kadar biricik olduğunuzu hem de sıradanlığımızı kabul ettiğimiz günler dilerim❤️

Daha fazla yazıya ulaşmak için👇👇

Her hafta pazar günü saat 22.00'da beslenme ve davranış değişikliği konularında daha detaylı yazdığım ve ÜCRETSİZ şablonlar gönderdiğim Yemeğin Tadını Çıkar Bültenine sizde kayıt olabilirsiniz. Benimle bu süreci aktif bir şekilde devam ettirebilirsiniz. Bir bakmışsınız seneye yıllık hedefler yaparken egzersiz ve sağlıklı beslenmeyi halletmiş oluruz. Hadi başlayalım!

Bu sene başladığım Lezzetli Bilinç podcastini merak ederseniz onunda linkini ekliyorum.

Bana www.dythaticeavci.com web sitesinden veya dyt.haticeavci Instagram hesabımdan ulaşabilirsiniz.

Keyifli Okumalar!

--

--

Hatice Avcı
Türkçe Yayın

Meraklı, Okur, Yazar, Fotoğraf çeker www.dythaticeavci.com https://dythatice.substack.com / Her hafta perşembe günü buluşmak üzere.