Türk Devrimi ve Aydınlanması’nın Kısa Tarihi ve Sorumluluklarımız

Engincan Veske
Türkçe Yayın
Published in
4 min readApr 11, 2024

Herkese merhaba, bu yazı da kısaca Türk Devrimi ve Aydınlanması sürecinden olabildiğince yalın ve hızlı bir şekilde bahsedip, üzerimize düşen sorumluluklardan bahsetmek ve bu konudaki düşüncelerimiz paylaşmak istiyorum.

Türk Harf Devrimi

Türk Devrimi denilince genellikle Kurtuluş Savaşı ile birlikte mağlup Osmanlı Devleti’ne dayatılan olağanüstü koşullara karşı çıkan ve bunun etrafında toplanan bir grup Türk Subayı’nın aziz Türk Milleti’ne bu koşulların muhtemel sonuçlarını göstermesi ve bunun etrafında bir birlik ve halk gücü toplayıp karşı koyarak bağımsızlığını ve hürriyetini kazanması anlaşılıyor.

Türk Aydınlanması ise Türk Devrimi’nin peşi sıra, elde edilen zaferler sonrası, artık yeni Türkiye Devleti’nin İtilaf Devletleri başta olmak üzere tüm dünya devletleri nezdinde kabul görülüp, tek yetkili temsilci olarak görülmesi ile temeli sağlamlaşan (Mudanya Anlaşması) ve Cumhuriyet yönetimi ile oturan sistemi üzerine, halkı eğitme çabalarına verilen ad olarak tanımlanıyor.

Burada genellikle Türk Aydınlanması hep Cumhuriyet’in bir yönetim şekli olarak benimsenmesi ve yeni devletin kurulması ile başlamış gibi anlatılmakla birlikte aslında belki de Fransız Devrimi ve Aydınlanması’nda olduğu gibi bu konuyu ele almakta yarar var.

Yani nasıl Fransız Devrimi’nin temelini Voltaire ve Jean Jacques Rousseau’nun fikir ve eserleri ateşlediyse, aynı şey Türk Devrimi’nde de Jon Türkler (Jounes Turcs) tarafından başta Namık Kemal ve Ziya Paşa olmak üzere düşünce adamlarının fikirleri ile atıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Tabii ki bu atılan temelin ivme kazanması ve sistematik bir şekilde ilerlemesi Cumhuriyet rejimi ve Laik eğitim sistemi ile olmakla birlikte, bu işin başlangıç noktası da kesinlikle önemli bir dönüm noktası tutuyor.

Özellikle Namık Kemal’in 38 ay süren (dile kolay 3 yıl 2 ay!) Magosa sürgünü (Kıbrıs) sırasında bile özgürlükçü ve vatan sevgisini ateşleyici eserlerine devam etmesi bu konuda takdire şayan bir durum. (Belki de Veliaht V.Murat tahta gelmese daha uzun yıllar sürgünde kalacaktı)

Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi öncüleri ile 1. Jon Türk kuşağının etkileri ile başlayan süreç, daha sonra İttihat ve Terakki (veya ilk adıyla İttihad-i Osmani) adıyla bir cemiyet altında genç ve aydın kesim tarafından bir süreç içerisinde yürütülüyor.

Fransa’da Ahmed Rıza Bey, Dr. Nazım, Bahaaddin Şakir gibi isimlerle sıkı bir örgütlenmeye giden cemiyet, daha sonra Manastır (Enver Paşa Selanik’teki Osmanlı Hürriyet Cemiyeti üyeliği sonrası, Manastır’daki örgütlenmeyi sağlamıştır), Selanik (Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile birleşme — Talat Paşa ve İsmail Canbulat’ın kurduğu — bu cemiyet daha öncesinde Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti ile birleşmiştir), Edirne (yine Talat Paşa’nın önderliğinde), İzmir (Dr. Nazım’ın önderliğinde) ve İstanbul gibi yerlerde etkili olarak istibdat yönetimine karşı direnişi başlatıyorlar.

Daha sonra ilk olarak Resneli Niyazi Bey’in daha sonra da Enver Paşa’nın dağa çıkması ve isyan etmesi üzerine Meşrutiyet’in ilanı ile birlikte istibdat rejimi yıkılarak, askeri çapta da olsa bir yenileşme sürecine gidilerek Türk Devrimi’ne ön ayak olacak askeri ıslahatlar başlıyor.

Bu sırada peşi sıra gelen Balkan Savaşı (veya daha ziyade bozgunu) ve 1. Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti temel olarak dağılma noktasına geliyor ve bu noktada o dönemin düşünce adamlarının fikirlerinden, Jon Türklerden etkilenen, Türk Subay’larının komitikacı çalışmaları sayesinde, bir örgütlenme ve silahlı mücadeleye başlanarak, Türk Milleti hakkettiği büyük Türk Devrimi’ne ve peşi sıra gelen ve hala devam etmekte olan Türk Aydınlanmasına kavuşuyor.

Bu iki kavramı bu şekilde olabildiğince kısa ve soyutlaşmış bir şekilde ele alabiliriz. Bu noktada bu devrim ve aydınlanma sürecinin hala devam etmekte olduğunu vurgulamak ve biz Türk Milleti’nin fertlerine ve daha temel bir ifade ile Türk Gençlerine düşen sorumlulukları hatırlatarak yazımı sonlandırmak istiyorum.

Türk Milleti’nin Üzerine Düşen Sorumluluklar

Her geçen gün teknoloji ve bilim alanındaki gelişmeler ile birlikte en büyük sorumluluğumuz olabildiğince dönemin içinde kalmak ve hatta onun ötesine geçecek adımları atmamızdır. Amacımız temel olarak bu olmalı ve bunun önderliğinde:

  • “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.” mantığı ile hareket ederek bulunduğumuz iş kolunda uluslararası başarıyı hedeflemeli, bilgi ve birikimlerimizi bizden sonra geleceklere aktarmalıyız.
  • “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” düsturu ile bilimi temel alarak günlük yaşantımızı şekillendirmeli, hurafe ve hatalı bilgi, düşünce ve eylemlerin karşısında olmalıyız.
  • “Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz” sözü Mustafa Kemal Atatürk’ün vurguladığı düşünceyi temel alarak, iurtdışında olabildiğince iyi bir şekilde hepiniz birer Türk Bayrağı’sınız mantığında temsil görevini üstlenmeliyiz.
  • Hayatımızı bir üretim ve gelişim süreci içinde gelişerek, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu durumlarla ilişkili olup gerekli tepki, düşünce ve durumları oluşturmak için fırsat kollamalıyız. (bunu bizim yapmadığımız durumlarda şuanda olduğu gibi bizim yerimize bir başkasının karşı şekilde yapacağını belki de kendimize hep hatırlatmalıyız!)

Üzerimizde birçok sorumluluğun olduğunun farkında olarak, en temel düstur ile vatan ve milletin gelişimini göz önünde tutarak, hayatımızı yaşamalı ve bunun aslında bir sonraki nesli garanti altına almak için gerekli bir adım olduğunu unutmayarak, bizden sonra gelecek kişilerin hayatını bir nebze olsun kolaylaştırmak mantığı ile insanlık tarihinin ilerleyişine layık ve örnek olacak şekilde ilerlemek başta bizim geleceğimiz için emek vermiş (aynı şekilde ömürlerini adamış) kişilere borcumuzdur!

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle…

--

--